İktidarla davalı 'Tezcan'lı başkan: Susma zamanı değil

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Melih Gökçek’in, hakkında açtığı davaları kazanan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ‘kent mücadelesi’ni Duvar’a değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Başkanı Tezcan Karakuş Candan ismiyle müsemma 'tezcan'lı biri. Kimilerine göre yaptıkları, kelimenin tam anlamıyla bir ‘kent mücadelesi’ ama siyasi iktidar pek böyle düşünmüyor. Karakuş son olarak 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçlamasıyla yargılandığı davada 23 Kasım günü beraat etti. Ankara'daki kent politikaları ile ilgili olarak sık sık gündeme gelen Karakuş Candan'la ideoloji-mekân ilişkisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından hakkında açılan davaları ve ana akım medyanın 'kent'e yaklaşımını konuştuk.

'ANKARA, SİYASAL İSLAMCI VE NEOLİBERAL BAKIŞIN TEHDİDİ ALTINDA'

Son yıllarda Ankara ve kent mücadelesi deyince akla neden ilk sizin adınız geliyor?

Mimarlar Odası 60 yıldır toplum hizmetinde  kamu yararına mücadele veriyor. Dönemsel olarak bayrağı biz devraldık. Ankara 20 yılı aşkındır Melih Gökçek yönetiminde, son 14 yıldır AKP hükümetinin merkezi politikalarıyla Başkent kimliğine yönelik saldırılarla karşı karşıya.

İdeolojinin mekâna yansıdığı ve yapılı çevrede kendisini var eden bir otoriterleşme hüküm sürerken bilimsel planlama ilkelerinin dışında rant odaklı büyüyen bir Ankara'da mücadele etmek kolay değil. Şu zorlu günlerde yürek atışlarını hızlandırıyorsak ki hızlandırıyoruz, bu bile çok değerli. Zaman susma zamanı değil.

Erdoğan ve Gökçek ile defalarca karşı karşıya geldiniz. Tepki alıyor musunuz? 'Bırak bu işleri, güzelce işini yap, para kazan' diyenler oluyordur…

Biz hukuksuzluğu yapan kimse onunla mücadele ediyoruz. Korku ile cesaret aynı bünyede bulunur. Mücadele sürecinde, dönemsel olarak, sosyal medya üzerinden tehditler küfürler vs. oluyor. Bunlar kendi kimliklerini açık edemeyen zavallılar, çok önemsemiyorum. Üyelerimiz bize güvendi, oy verdi. 'Şimdi paramı kazanayım' deyip sorumsuzluk yapamayız.

Ankara’da son yıllarda büyük bir değişim yaşandığını söylüyor ve buna itiraz ediyorsunuz. Neler oldu, oluyor?

Yerel yönetimin ve merkezi yönetimin siyasal İslamcı ve neoliberal bakış açısıyla Ankara iki kıskaç arasında kaldı. Rejimle hesaplaşan yaklaşımla erken Cumhuriyet dönemi yapıları kamusal alanları ya yıkılıyor ya yıkım tehdidiyle karşı karşıya ya da tahrip ediliyor. Finans kurumları, bankalar Ankara'yı terk ediyor, kültür ve sanat giderek zayıflıyor, sosyal yaşam daralıyor.

Saraçoğlu Mahallesi, Atatürk Kültür Merkezi alanları, Ulus Tarihi Kent Merkezi, TBMM Camii, ODTÜ yolu, İmrahor Vadisi, ulaşım sorunu, doğmamış çocuklarımızı bile trilyonlarca lira borca mahkûm eden sağlıkta dönüşümün mekânı şehir hastaneleri, emsal artırımlarıyla rant odaklı büyüyen kentleşme süreçleri ağırlıklı mücadele gündemimiz oldu.

Bu süreçte simge mekân Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) rejimle hesaplaşmanın mekânsallığı olarak gündeme oturdu. AOÇ'de önce başbakanlık binası olarak yapılan sonra Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılan ‘Kaçak Saray’, Atatürk'ün vasiyeti ve şartlı bağışı, mahkeme kararları ve kamu vicdanı ihlal edilerek inşa edildi. 1'inci derece doğal ve tarihi SİT alanı olan, bir çivi bile çakılamayacak AOÇ’ye hukuksuz bir şekilde 450 bin metrekarelik beton çaktılar. Hayvanat bahçesi alanını yine hukuksuz bir şekilde demir oyuncak tarlasına dönüştürdüler.

2012 yılında başlayan bir süreçle ideoloji ile mekân bağlantısını kurarak mekânın politik olduğunu gösteren ısrarlı bir mücadele yürüttük.

tezcan11

Bu süreci Ali Hakkan ve Gökçe Bolat ile birlikte kaleme aldığınız 'Kaçak Saray' isimli kitabınızda anlattınız. Dava sürecini özetleyebilir misiniz?

Mahkeme AOÇ planlarına açtığımız davada 21 Mart 2014'te yürütmeyi durdurma kararı verdi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, mahkeme kararlarına uymayacağını ifade ederek "güçleri geliyorsa gelsin yıksınlar" dedi... Hukuk önünde eşit olmadığımızı o gün bir kez daha öğrendik.

Bu hukuksuzluğu toplum nezdinde teşhir ederek, fikri takip yaparak, yaratıcı yöntemlerle topluma anlatarak aklın ve bilimin gücünü bilime karşı olanlara karşı kullandık. Kaçak sarayın maliyetlerini açıkladık, israf boyutunu kalem kalem toplumla paylaştık. Kapısını, penceresini, çatısını, camını, elektrik-su maliyetini, doğalgaz giderlerini, iftar yemeğini gündeme taşıdık.

'YARGI, CUMHURBAŞKANINA KARŞI BENİ HAKLI BULDU'

Bu süreçte Cumhurbaşkanı 'hesap verecekler' deyip hedef gösterince sosyal medyada linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldık. Üstüne 50 bin liralık tazminat davası ve Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla ceza davası açıldı. Tazminat davasında ispat hakkı istedik, biz, 'iftar yemeğinin maliyetlerini ispat ederiz' dedik. İspat hakkı kabul edilmedi, açıklamalarımız AİHM kararları çerçevesinde 'demokratik eleştiri hakkının kullanılması' olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanına, 'katlanma eşiği yüksek olmalı' dedi mahkeme ve tazminat davasını 13 Temmuz 2016 tarihinde bizim lehimize reddetti.

Sonra 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve Cumhurbaşkanı bütün davalardan feragat etti. Ancak Cumhurbaşkanına hakaret davası 'kamu davası' olarak görüldü. Ceza davasında 5 yıla kadar hapis, kamu hizmetlerinden men, seçme ve seçilme haklarından men cezası istendi iddianamede.

Avukatım Turgut Kazan adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ifade etti ve bu konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunduk. 23 Kasım 2016'da yapılan son duruşmada, 'Kaçak Sarayın maliyetleri, AOÇ talanına ortak olanlar yargı önünde hesap verecekler' açıklamalarımız nedeniyle açılan hakaret davasında açıklamalarımız 'demokratik eleştiri' sınırları içerisinde değerlendirildi ve beraat ettim. Böylece Cumhurbaşkanı tarafından hakkımda açılan iki davada haklılığımızın altı, yargı kararlarıyla da çizilmiş oldu.

'MELİH GÖKÇEK’İN AÇTIĞI DAVADAN DA BERAAT ETTİM'

Yine kent mücadelesinde sıkça  bir belediye başkanına yakışmayan sözlerle bilim dışı uygulamalarıyla Ankara'nın başına gelmiş en büyük afet olarak adlandırılan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'le ilgili dönemin Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın, 'Gökçek Ankara'yı paralel yapıya parsel parsel satmıştır' açıklamasından sonra Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu kez de Gökçek'e hakaret davası açıldı hakkımda.

Bize yapılan onlarca hakarete yönelik yaptığımız suç duyurularında hep takipsizlik kararı verilirken bize dava açılmasının tamamını bu kez de AİHM'e taşıdık, 'pozitif yükümlülüğün ihlali' gerekçesiyle. Melih Gökçek'in parsel parsel davası da 1 yılı aşkın süre devam etti. Bu davadan da beraat ettik. Hakkımda açılan 3 davanın 3'ünde de beraat alınca mücadelemizin haklılığı bir kez daha kanıtlanmış oldu.

tezcan2 .

Davalarınız bitti derken bir dava daha açılmış hakkınızda.

Evet, tam davalarımız bitti derken bir anda Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Emre Sevim'e gelen cep mesajla nur topu gibi bir davamız daha olduğunu öğrenmiş olduk. Melih Gökçek ile ilgili yine AOÇ'de hukuksuz bir şekilde yaptığı Ankapark'la ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararlarını yerine getirmediğine dair açıklamalarımızdan kaynaklı, Melih Gökçek 5 oda başkanı (Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Ziraat Mühendisleri Odası) hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

2 Ekim 2014 tarihinde bu suç duyurusuyla ilgili 5 oda başkanı olarak ifademizi verdik. Yargı kararlarını sunduk. Dosya 2 yıl açık kalmış ve dava açılmamıştı. Ne olduysa, zamanlaması elbette manidar, iddianame 22 Kasım'da hazırlanıyor, 23 Kasım'da hazırlık dosyaları tamamlanıyor ve 5 oda başkanı hakkında Melih Gökçek'e iftira suçundan dava açılıyor.

Biz gene çok haklıyız. Hukuk devleti içerisinde verilecek her türlü kararda bizim haklılığımızın altı çizilecektir. Hukuk devletinin iflas ettiği ortamda her türlü hukuka uydurulmuş karar ise meşru değildir.

Bu kadar önemli konuları gündeme getiriyorsunuz. Peki sizi ana akım medyada neden göremiyoruz?  

Bugün bütün bu süreçlere karşı mücadele verdiğimiz iktidarın medyayı kontrol altında tutma oranı yüzde 80'lere ulaşmış durumda. Ana akım medya sadece medya işiyle uğraşmıyor, bizim mücadele ettiğimiz alanlarda, sermayedar olarak pay kapmaya çalışıyor. Birçok noktada bizim mücadele ettiğimiz kişilerle talepleri çakışıyor. Bu işi hakkıyla yapmaya çalışan gazetelerin televizyonların, gazetecilerin başına gelenleri de görüyoruz.

'YIKILANLARIN YERİNE YAPILANLAR, OTORİTER-RANTÇI REJİMİN KURUMSALLAŞMASIDIR'

Son olarak Ankara’da, kente dair nasıl bir uyarıda bulunursunuz?

Önümüzdeki günler, binalarla birlikte anıtların yıkılmak istendiği, kamusal alanların sosyal yaşamın yasaklamalarla yok edildiği, kentsel yaşamın otoriter ve rantçı bir bakış açısıyla radikal olarak şekilleneceği günlere gebedir. Yıkımların yerine yapılanlar, otoriter, rantçı rejimin kurumsallaşması olarak okunmalıdır.

Ankara’da değil ülkenin her yanında gündeme gelen Cumhuriyet dönemi binalarının, stadyumlarının yıkılmak istenmesi ve yıkılması, kültürel mirasın talan edilmesi, Sur’da kadim uygarlığın yerle bir edilmesi tekil örnekler değildir. Çağdaş yaşamın sosyal mekânları olan kültür merkezleri, sinema salonları, stadyumların yıkımlarla gündeme gelmesi, heykellere saldırı, Opera binasının satışa çıkarılması, hepimizin geleceği için önemli mesajlar vermektedir. Bunun adı, Cumhuriyetle hesaplaşan otoriter ve baskıcı rejimin yapılı çevredeki estirdiği faşizmdir. Böyle görmezsek, tek tek binaları alanları yıkılmaktan kurtarmak zorlaşacak. Arı Sineması'nda, İller Bankası'nda, İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi'nde, Bursa’da, Adana’da, Antep’te, Diyarbakırda'da ve ülkenin her yanında yıkılmak istenen değerleri savunacağız, yıkımına karşı topyekûn direneceğiz.