Ahmet Türk: Darbenin engellenmesi demokrasi için fırsattır

Siyasetin kadim ismi Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, çatışmaların yarattığı etkileri, İmralı görüşmelerini, Öcalan'ın durumunu, darbe girişimini ve gelecekte nasıl bir tablonun bizleri beklediğini anlattı. Ayrıca, Ortadoğu'da da AB benzeri bir yapının kurulması gerektiğini, bunun da Kürtlerle barıştan geçtiğinin altını çizdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ahmet Türk, Kürt kimliği ile siyaset yapanların karşılaştığı sorunların tümünü yaşadı. 12 Eylülde işkence gördü, hapis yattı, görev aldığı partiler kapatıldı… Devlet yasaklarla siyasetten uzak tutmaya çalıştıkça Kürt halkı Meclis’e taşıdı onu. Şimdi Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı olarak görev yüklenmiş olsa da birikimi, siyasi kültürü ve karizmasıyla Kürt siyaseti içinde önemli bir isim.

Makamında ziyaret ettiğimiz Ahmet Türk ile Mardin'i ve Türkiye’nin gündemini konuştuk.

BELEDİYEDE NELER YAPILDI?

Mardin’i tanımak, tanıtmak için önce Mardin’i sormak istiyorum. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin ilk eşbaşkanısınız. Nasıl bir belediye ile karşılaştınız? Beklentileriniz ve hedefleriniz neydi?

Eski belediye başkanlarının şehirleşmeden anladıkları sadece arazileri imara açmak olmalı ki, şehrin kültürel, sosyal gelişimine, çevre düzenlemesine, ekonomik gelişmesine ilgi göstermemişler. Kırsal kesimin altyapısıyla ilgili ise neredeyse hiçbir çalışma yapılmamış. Kırsal kesim belediyecilik kültürüyle hiç tanışmamış mesela ve bu nedenle su borçlarını tahsil etmekte güçlük çekiyoruz. Köylerin yüzde 85’i hâlâ suyu kaçak kullanıyor. İlk geldiğimizde umutluyduk. İller Bankası’ndan, Avrupa Birliği’nden projelerimiz için destek alacağımızı umuyorduk. Ancak siyasal süreçten dolayı partimiz dışlanmış durumda, projelerimize destek alamıyoruz. Bürokratlar projelerimizi olumlu buluyor, ama siyasi iktidardan çekindikleri için destek veremiyorlar. Geçmişle mukayese ettiğimiz zaman yine de epey iş yapmışız. Yüze yakın köyde kültürevi, taziye evi yaptık. Çevreyle ilgili çalışmalarımız var. Kızıltepe için bir park projesi hazırladık, bittiğinde Ortadoğu’nun en güzel parklarından biri olacak. 550 km köy yolu var ve hiçbiri kullanılır durumda değildi. Bir yılda hepsini tamamlamak mümkün değildi. Bir yıl için 100 km hedefledik, 485 km yolu asfalt yaptık şimdiden. 25 bölgede şantiyelerimiz var. Diyebilirim ki kısa zamanda, kıt imkanlarımıza rağmen, hem çevre hem sosyal ve kültürel alanda önemli işler yaptık. 40 yılını siyasette geçirmiş bir insanım. Şimdi belediye başkanlığı yapıyorum ve halkıma karşı mahcup olmak istemem, başarılı olmak isterim. Ben de arkadaşlarım da bu niyetle çalışıyoruz.

ÜÇ İLÇEDE SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI

Siz belediye başkanı seçildikten hemen sonra sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar başladı. Bu durum nasıl etkiledi sizi?

Bir de tabi üç ilçemizde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, çatışmalar yaşandı buralarda. Bu çatışmalar sırasında Dargeçit ve Derik’te Nusaybin’deki gibi ağır hasar oluşmadı. Yine de imkanlarımızın bir kısmını bu ilçelerin yaralarını sarmak için kullandık. Nusaybin’in altı mahallesi tamamen yıkılmış. Komisyonlar oluşturduk ve Nusaybin’in yeniden toparlanması için çalışmalara başladık. Her şeyini kaybetmiş insanları belediye olarak bizim tek başımıza memnun etmemiz mümkün değil tabi. O altı mahalleyi devlet yıktı, devletin inşa etmesi lazım. Ama devleti beklemeden imkanlarımızı seferber etmek de bizim görevimiz.

ahmetturkb

Hükümetin eleştirileri için ne diyeceksiniz?

Hükümet belediyemizi yıpratmak için çeşitli iddialar ileri sürüyor. Örneğin bütçenin yüzde 60’ını personele ödediğimiz iddia ediliyor. Müfettişler geldi, incelemeler yaptılar ve rapor hazırladılar. Raporlar da gösteriyor ki yaptığımız ödemeler, yasal sınır olan yüzde 30’un üstünde değil. Ama müfettişlerin raporlarına rağmen bu iddiayı hala sürdürüyorlar. Belediyemize yönelik böyle iddialar var, ancak kimse rüşvetten, yolsuzluktan söz edemez. Keşke müfettişler önceki belediye başkanlarının çalışmalarını da inceleselerdi. İmar izinleri nasıl verildi, keşke bunu da araştırsalardı.  Tarihi ve etnik kimlikleri nedeniyle bir turizm şehri Mardin.

MARDİN KRİTİK ÖNEMDE

Şehrin ekonomisi daha çok turizm sektörüne dayanıyor diyebilir miyiz?

Doğrudur, Mardin bir turizm şehri. Senede bir milyona yakın turist geliyordu Mardin’e ancak, çatışmalarla birlikte oteller boş kaldı, esnaf zor bir dönem geçiriyor. Aslında Mardin çok şanslı bir şehir. Irak Kürt Bölgesel yönetimi ve Irak hükümeti daha önce ticaretin yüzde 70’ini Antep üzerinden yapıyordu. Son yıllarda bu değişti, Mardin daha çok öne geçti. Gıdadan tekstile, inşaata kadar ticaret daha çok Mardin üzerinden yapılmaya başlamıştı. Rojava’ya, Suriye’ye ve Federe Kürdistan Bölgesi’ne sınır olması nedeniyle ciddi bir ticaret potansiyeline sahip. İleride Suriye’nin yeniden yapılandırılması sırasında, inşaattan tarıma kadar birçok konuda Mardin imkan sağlayabilir. Ancak çatışmalar bu potansiyeli küçülttü, insanlar yeni iş kurmak konusunda çekingen davranmaya başladı..

HALK BU ZULÜMLERİ AFFETMEZ

Çatışmaların şehrin ekonomisine olumsuz etkisini anlattınız. Bir de insanların psikolojisini, düşüncelerini sormak isterim..

Biz kimsenin burnunun kanamasını istemeyiz elbette. Ama sonuçta halkın hak ve özgürlük talebi var ve biz de sonuna kadar bunun arkasındayız. Ama yaptığımız çalışmaların neler getirip neler götüreceğini hesaplamazsak yanılgıya düşebiliriz. Halk şunu soruyor, neden bazı şehirlerde bu çatışmalar oldu? Sonuç ne oldu? Böyle eleştiriler var. Açık ve dürüst konuşmak gerekirse halkın psikolojisi iyi değil. Halkın bize yönelik eleştirileri de var, doğrudur, ama devletin yaptığı tahribatı, zulmü asla affetmez. Devlet Kürtleri sindirmek ve demokrasi kazanımlarını yıkmak için bütün gücüyle saldırıyor. Bu saldırıların, bu siyaset tarzının yanlış olduğunu söylüyoruz. 80’li ve 90’lı yılları gördük; Dersim’i, Şeyh Sait İsyanı’nı gördük tarihte. Devlet baskıyla, şiddetle, öldürerek bir halk yok edebildi mi? Hayır. Bunun tek formülü demokrasidir. Bunun tek formülü halkların kucaklaşmasını sağlayacak projeleri üretmektir. Çağdaş bir ülke bu şekilde inşa edilir. Kimsenin ben Türküm ya da Kürdüm demeye ihtiyaç duymadığı bir zemin hazırlamak lazım. Tabi, görünen o ki, şu anda devletin aklında böyle bir düşünce yok.

İMRALI GÖRÜŞMELERİ OYALAMAYA DÖNÜKTÜ

Peki, bir ‘barış süreci’ vardı. İnsanlar kuşkularını büsbütün ötelemese de umutlanmaya, barışın sağlanacağına inanmaya başlamıştı. Ne oldu da bitti bu süreç?

Vicdanınızda, demokrasi kültürünüzde bir halkın varlığını, kimliğini, haklarını içselleştirmemişseniz hiçbir şeyi çözemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihinde ‘farklı vatandaşlarımızın hakları vardır’ diye bir mantık olmadı. Bu niyet olmayınca hiçbir şeyi çözemezsiniz. En fazla oylarsınız. Bana göre İmralı’daki görüşmeler de oyalamaya yönelikti. Ama buna rağmen zaman içinde niyetlerinin değişeceğini, doğru formülü bulacaklarını bekledik. Dünyadaki benzer durumlara baktığımızda görüşmeler benzer şekilde yapıldığını görüyoruz. Filipinler’de, İrlanda’da, Güney Afrika’da da böyle olmuş. Ama sonunda geri dönülmez bir noktaya gelmişler, meseleyi çözmek zorunda kalmışlar. Biz de böyle bir umutla destekledik görüşmeleri. Devleti zorlayarak belli bir noktaya getirmeye çalıştık. Ancak 7 Haziran’da iktidarının tehlikeye düştüğünü gören Erdoğan masayı devirdi. Görüşmelerden, Dolmabahçe’deki protokolden haberinin olmadığını söyledi. Oysa bakanlarının da dile getirdiği gibi, Erdoğan’ın her şeyden haberi vardı.

GÜLEN CEMAATİ VE DARBE

Başarısızlıkla sonuçlanmış gibi görünen bir darbe girişimi oldu. bu girişimin arkasında Fethullah Gülen olduğu iddia edildi. Gülen’in darbe yapacak bir gücü olduğuna inanıyor musunuz?

Fetullah Gülen’in askeriyenin, bürokrasinin içinde güçlü olduğunu biliyoruz. Son dönemlerde hükümetle karşı karşıya geldiği de bir gerçek. Ama 81 ilde darbecileri tek başına harekete geçirebildiğini sanmıyorum. Soruşturma bitmeden bir şey söylemek doğru değil, ama bu darbe girişiminde bulunanların yüzde kaçı Gülenci, kimse bilmiyor henüz. Bazı generallerin ilk ifadelerinde Gülenci olmadıklarını söylediklerini biliyoruz. Zaten gazetelere yansıyan ifadelere de çok güvenmemek lazım, gerçeği tam olarak yansıtmadığını kendi yaşadıklarımızdan biliyoruz.

Sonuna kadar darbeye karşıyım, ama bazı görüntülerin beni rahatsız ettiğini söylemem lazım. O görüntüler 12 Eylül’de yaşadıklarımızı hatırlattı. Duvar dibinde saatlerce gözlerimiz bağlı bekletmeleri, hakaret etmeleri.. Darbecilerin, suç işleyenlerin cezalandırılması gerekiyor, tamam, ama işkenceyi onaylayacak değiliz.

ahmetturkc

6 MİLYON KİŞİ DIŞLANIYOR

Darbe girişiminden sonra, hükümet ve cumhurbaşkanı ile muhalefet partileri deyim yerindeyse ittifak kurdu. Darbeye karşı tavrını ortaya koyan HDP ise hükümet-cumhurbaşkanı tarafından dışlandı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Bakın, Amerika’ya parlamentodan bir heyet gidiyor, bu heyetin içinde HDP yok; Meclis’te grubu bulunan partilerle görüşme yapılıyor, HDP davet edilmiyor; Cumhurbaşkanı hakaret davalarını geri çekiyor, ama HDP’yi ayrı tutuyor. Bu mantık uzlaşmayı nasıl getirebilir? Cumhurbaşkanı ‘halk kenetlendi’ diyor, bir kesimi dışlayarak nasıl bir kenetlenmeden söz edilebilir? Olağanüstü halle, askerlerle, işten çıkarılan yüz binlerce insanla ilgili karalar alırken hangi siyasi partiyle ortaklaştırdınız? Bütünleşme bu mudur? Siyasette ortaklaşma diye bir şey yok. Bu nedenle diyoruz bu darbeyi engellenmesi fırsat olmuştur demokrasi için ortaklaşmak gerekiyor.

HDP parlamentoda sayısal olarak 3’üncü parti, ama yokmuş gibi davranıyorlar. Bu ne kardeşliğe, ne de demokrasiye uygun bir tutumdur. 6 milyon oy almış bir partiyi dışlarsanız, hep kullandığınız milli birliği, beraberliği, kardeşliği nasıl geliştirebilirsiniz. Bu fırsatın heba edilmesi büyük tehlikelerin doğmasına neden olacak endişesi taşıyorum. Oysa darbeyi engelleyen halk hükümet için yeni bir fırsat yaratmıştır. Bunu ortak akılla değerlendirmek gerekir. Hükümet bu fırsatı muhalefet karşısında elini güçlendirmek için kullanmaya kalkarsa değerlendiremez. Ortadoğu’ya bakın, bir dönem herkesin alkışladığı diktatörlerin ne olduğunu göreceksiniz. Bir dönem halkın babası olan Kaddafi’nin başına gelenleri biliyoruz. Saddam’ı gürdük, Esad’ın ne hale geldiğini izliyoruz. Türkiye’yi yönetenlerin bunu göz önünde bulundurması gerekir. Demokrasiyi esas alan, halkların kardeşliğini sağlayacak projelerle bu süreci atlatabiliriz. Hala fırsat var. Demokrasiyi önceleyen, kucaklayıcı bir mantıkla hareket edilirse, inanıyorum ki üç gün içinde bu çatışmalı süreç de bitecektir.

Ama uygulamalara baktığımızda böyle bir niyet göremiyoruz. Biliyorsunuz, DBP’li belediyeler kayyım ile tehdit ediliyordu. Şimdi yasa çıkardılar, içişleri bakanlığı istediği belediye başkanını görevden alıp yerine bir memur atayabilir. Eğer halkın iradesine saygınız varsa, halkın seçtiği birinin yerine bir memuru nasıl atayabilirsiniz?  Öte yandan, evet halk darbeye karşı çıktı, ama demokrasi nöbetlerinde atılan sloganlara bakın. Tekbir getiriyor insanlar, milliyetçi, faşist sloganlar atıyorlar. Sloganlar demokrasiyi korumaya yönelik değil ve iktidar bunu körüklüyor. Bütün bunlar önümüzde bir tehlikenin olduğunu gösteriyor. Hükümetin bu tehlikeleri görmek, bu tehlikelere karşı önlem almak gibi bir sorumluluk alması gerekiyor. Bizim de sorumluluklarımız var. Sivil demokratik siyasetin güçlenmesi, öne çıkması, söz ve karar sahibi olması için bütün gücümüzle devreye girmemiz gerekiyor.

Çatışmalar başladı ve bu kez sadece dağda değil şehir merkezlerinde de yoğunlaştı. Barışa dair umutlar tükeniyor mu?

Bazı şeyleri gördüğüm için şiddet sarmalından insanlarımızı, Türkiye’yi korumamız gerek diyoruz. Ortak akla, yeniden bir diyaloga ihtiyaç var ve bu diyalogun doğru temeller üzerinde yürümesi için hepimize düşen görev ve sorumluluklar var. Çünkü tehlike geliyorum diyor. Bu durumda siyasetçiler olarak, bu halkın bireyleri olarak çatışmalara dur demenin zamanıdır diyoruz. Bunun için bir ortak akılla diyalog ortamını oluşturmamız ve hep birlikte dur dememiz gerekiyor.

ÖCALAN’LA İLGİLİ TUTUM TOPLUMSAL BARIŞIN ÖNÜNÜ KAPATIYOR

Bir yıldan uzun bir zamandır PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmıyor. Fırsat bulabilirse, bu süreçte nasıl bir rol oynayabilir?

Bu kadar tartışmanın olduğu bir ortamda Öcalan’ın sağlığıyla, koşullarıyla ilgili yeterli bilginin verilmemesi doğru değil. Kimseyle görüştürülmemesi toplumsal barışın önünü kapatıyor. Toplumun rahatlaması için ailesinin, avukatlarının onunla görüşmesi lazım.

Daha önce darbe mekaniği konusunda uyaran Öcalan’ın bu süreçte barışın önünü açacak bir rol üstleneceğine inanıyorum. ‘Silahlı mücadelenin bir süresi var, silahlı mücadele sivil siyasete evrilmelidir’ dediğini biliyoruz. Ortadoğu’da bu kadar tehlikenin yaşandığı bir süreçte Kürtlerin ve Türklerin birbirine daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Öcalan’ın halkların kucaklaşmasını istediğini, barışa evrilecek bir süreci destekleyeceğini daha önce yaptığı açıklamalardan biliyoruz. Bu nedenle de bir an önce bir heyetle görüştürülmesi, rolünü oynayabilmesi için koşullarının iyileştirilmesi lazım.

SORUNLAR BU KADAR BÜYÜMEYEBİLİRDİ

Son olarak Türkiye’nin Rojava politikasını değerlendirmenizi isteyeceğim...

Binlerce kez söyledik, eğer Kürtler Türklerin komşusu olursa Türkler güvencede olur. Türkiye’nin Rojava politikası baştan beri yanlıştı. Uyarılarımız dikkate alınsaydı sorunlar bu kadar büyümezdi. Kürtlerin Suriye’den ayrılmak gibi bir projeleri yok. Demokratik bir Suriye’de birlikte yaşamak istiyorlar. Kendi bölgesinde kendini yönetmek istiyor. Böyle bir durum Türkiye için bir şans olur. Kültürel, sosyal, ekonomik alanda yoğun bir dayanışma olur. Kürtler ile Türkler arasında bir düşmanlık yok, yanlış politikalar gerginlik yaratıyor. Suriye örgütlerin, devletlerin hesaplaştığı bir bölge haline gelmiştir ve bu da çok tehlikelidir. Bu tehlikeyi Türkiye’nin görmesi lazım. Ortadoğu’da yeni bir sistemin, Avrupa Birliği’ne benzer bir sistemin oluşturulması gerekiyor. Çağdaş olmayan anlayışların bertaraf edilmesi gerekiyor. Kürtlerle barışan Türkiye buna öncülük edebilir.

Etiketler HDP Mardin Ahmet Türk