Bisikletin kazandırdıklarına dair birkaç söz

Bisikletin toplumun çoğunluğunu oluşturan kişiler tarafından çocuğa alınan oyuncak olarak nitelendirilmesiyle, otomobile bağımlı yaşama hapsolmuş bireyler aynı kültürün ürünüdür. Uzlaşılması gereken ilk husus, bisikletin bir ulaşım aracı olduğudur. Trafikte bisikletin varlığı, ideal kent pratiğinin oluşmasındaki temel öznelerden biridir.

Google Haberlere Abone ol

Oben Can Kutay*

Kentlerin otomobil odaklı yapılaşmış olması sonucunda yaşam alanlarının karmaşık bir hal alması, kentin tüm muhataplarını mağdur konuma getirmiştir. Peki, bu mağduriyetin ne kadar farkındayız? Son zamanlarda hayatımızın içine dâhil olan yüksek güvenlikli toplu konutların içerisinde yer alan otoparkların daire başına iki veya üç araç alacak kapasitede şekillendiği düşünüldüğünde farkında olma durumunun yerini sindirilmişliğin aldığı apaçık; hatta olumlu bir durummuş gibi dillendirilerek pazarlama kriterlerine dâhil edilmesi yabancılaşma kavramının en belirgin yansıması olarak karşımıza çıkmakta. Alışkanlık, ihtiyaç gibi söylemlerle oluşan çevre tahribatı ört bas edilerek, motorlu ulaşıma çözüm getireceği ileri sürülerek yapılan kavşaklar, ek yollar, alt ve üst geçitler, battı çıktılar, köprüler var olan karışıklığa yeni eklentilerle dâhil olmaktadır. Büyükşehirlerin yıllardır yaşadığı bu sorun, bugün birçok il ve ilçe merkezinde de belirgin şekilde görülmektedir. Toplu taşıma gibi en bilinen alternatif ulaşım araçları tüm kentlilere sağlanan hizmet olmasına rağmen, kullanan kesimin büyük çoğunluğunu öğrencilerin ve emekçilerin oluşturduğu, yani ulaşımın sınıfsallaştığı, gözlemlenebilen bir gerçek.

Kentlerin kurulu olduğu alanları göz önüne alırsak, amacının çok dışında kullanılan bir otomobil günde en fazla kaç kilometre yol yapar? Bu yolu başka bir araçla, mesela bisiklet, katetmek mümkün değil midir? Günümüzde yürüyüş mesafesi olarak nitelendirilen yerlere bile dört tekerleklileriyle ulaşanlar için bu soruların cevapları muallaktır. Haklı da sayılırlar, çünkü hareketsiz vücutları aşırı rahata alışmıştır, güçsüzdür; ama bilmedikleri gerçek ise imkansız olmadığıdır. Bisikletin toplumun çoğunluğunu oluşturan kişiler tarafından çocuğa alınan oyuncak olarak nitelendirilmesiyle, otomobile bağımlı yaşama hapsolmuş bireyler aynı kültürün ürünüdür. Uzlaşılması gereken ilk husus, bisikletin bir ulaşım aracı olduğudur. Trafikte bisikletin varlığı, ideal kent pratiğinin oluşmasındaki temel öznelerden biridir.

Bisiklet yolları, kuşkusuz güvenli sürüşlerin gerçekleşebilmesi açısından önemlidir; fakat bisiklete dair bir kültürden yoksun toplumlarda bu yollar yok denecek kadar az sayıdadır ve maalesef ulaşım odaklı bir yapılaşmadan çok uzaktır. Amaca hizmet etmeyen bu yollar, kısa zamanda terk edilmiş bir görünüme bürünerek, kent içerisinde yıpranmaya yüz tutan yerler haline gelmektedir. Bisiklet kullananların trafikte hakları olmasına rağmen, motorlu araç kullananların bu hakları yok sayarcasına hareket etmesi var olan bisiklet algısını gözler önüne sermektedir. Bisikletin ulaşım aracı olduğu Karayolları Trafik Kanunu’nun 3'üncü maddesinde belirtilmiştir. İlgili kanunun farklı maddeleri bisiklet kullanımını detaylı bir şekilde aktarmaktadır. İnsanlar, bu bilgileri de kapsayan belli eğitimler ve sınavlardan geçerek ehliyet sahibi oluyorlar; fakat kanunun muhatabı olan birçok kişi bu maddelerden habersiz şekilde araç kullanmaya devam etmektedir. Bu durum da gösteriyor ki, yetersizlik ve önemsememezlik bisikletin yaygın kullanımının önündeki en büyük engellerden. Farkındalığın oluşması aşamasında, bisikletleriyle trafikte ben de varım diyen insanların sesine kulak verilmeli ve bisikletli ulaşıma dair bir çalışma sürecinde üstten yaptırımlarla değil, bu insanlar muhatap alınarak ilerleme kaydedilmelidir.

Kent yaşamının monotonluğunda bisiklet eşliğinde yapılan yolculuklar, zamanla insanların yaşayışlarını sınırlayan soyut çizgilerin aşılmasını da sağlayacaktır. Her gün aracıyla aynı yolu kullanan biri, bisikletle daha farklı deneyimler edinerek katedecektir bu yolu. Her gün yanından geçtiği ağacı fark edecektir mesela, ya da bildiği yollar üzerinde bulunan sokakların isimlerini öğrenecektir. İnsanın çevresine karşı oluşan duyarsızlaşmayı fark etmesi, geçmiş günlerine duyduğu öfkeye dönüşür. Gerçek şu ki, kentlerde yaşayan insanlar bu duyarsızlaşmayı iliklerine kadar yaşamaktadır. Bisikletin kent yaşamının sığlığına başkaldıran gerçekliğinden yola çıkarak, alternatif ulaşıma olumlu etkisi sonuçtur; fakat bireylere sunduğu bilinç, imkânsız olarak nitelendirilen kalıplaşmış düşüncelerin giderilmesinde etkili bir araç olduğu gerçeğidir, değerli olan da budur.

Bisiklet, sosyal bir araçtır. Kentlerde yaşayan insanların çoktan tükettiği komşuluk ilişkilerini sahiplenir, bireyciliği yok sayar, dayanışmadan yanadır, yabancılaşmaya başkaldırır, hiyerarşik değildir, insan emeğini önemser, doğadan taraftır... Kentlerin ara sokaklarından caddelere uzanan yolların ardında, hiç de ütopik olmayan düşler yatmaktadır. Çevrilen pedalların aşamayacağı dağ, gidemeyeceği şehir yoktur, sınırsızdır, bundandır fiyakalıdır. Kültürleri, teker izlerinde birleştirici güce sahiptir. Dilde türeyen doğaçlama bir ezgidir, hapsolunan zamanı yok sayıştır, unutulmaya yüz tutan geçmişin gölgesinde dolaşan bir hayalettir, çabalayandır, gerçekleştirendir.

Bir bisiklet almalı. İhtiyaç duyduğumuz yeşil alanların yerlerini kaplayarak oluşturulan gri yapıların gölgesi dışında, alternatif yaşamların olabileceğine inanarak pedal çevirmeli. Bisiklet, şimdiden başlayan sürecin sonuçlanmasındaki araçlardan biridir. Unutulmamalıdır ki, gün bugündür, gerçeği görmeyip gelecek için nara atan akademisyenlerin, bürokratların, sözde aktivistlerin söyledikleri çığırtkanlıktan başka bir şey değildir. Vira bisiklet!

*Mülkiyeliler Birliği'nin önünden başlayarak gerçekleştirdiği Türkiye turunu, yine aynı yerde sonlandırdı. Bu süreçte 16 bin 474 kilometre pedal çevirdi.