1 Mayıs'ı neden kutlamalıyız?

Emeğin köleleşmesinin derinleştiği, ulusal baskıların artığı, tek parti egemenliğinin tepemizde dikildiği günümüz Türkiye’sinde, 1 Mayıs’ın kutlanması korona virüsünden kaynaklı olarak farklı bir biçimde de olsa yaşadığımız dönem açısından daha bir anlamlı ve değerlidir.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Can

Kapitalizmi diğer sistemlerden ve toplumsal formasyonlardan ayıran en temel özellik, dünyanın hemen hemen her yerini metalaştırması ve küresel ulus üstü bir üretim ağını yayabilme kapasitesine sahip olmasıdır. Kapitalizm bir dünya sistemidir. Kapitalizmi var eden üretim ilişkileri dünyanın iktisadi anlamda şekillenmesinde belirleyicidir... Bu üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile bugün insanlık bir bütün olarak cebelleşmektedir. İşsizlik, yoksulluk, adaletsizlik, doğanın yağmalanması, ekolojik dengenin bozulması, hava kirliliği, savaşlar, göçler ve salgınlar yani bulaşıcı hastalıklar ve kapitalist sağlık sisteminin çapsızlığı nedeniyle korona virüsünün insanlığı tehdit eder bir boyuta ulaşması... İnsanlık; kapitalizminden kurtulamadığı sürece  insan yaşamı, her türlü canlı yaşam William Shakespeare’in ifade ettiği gibi…

"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!/ Düşüncemizin katlanması mı güzel?/ Zalim kaderin yumruklarına, oklarına/ Yoksa diretip bela denizlerine karşı / Dur, yeter! Demesi mi?"

Dolayısıyla insanlık, canlı yaşam kendi doğal sınırlarına henüz ulaşmamıştır ancak kapitalist üretim ilişkileri doğal sınırlarına ulaşmıştır. İnsanlık ve Fikret Başkaya’nın tabiriyle: "Büyük insanlık farklı bir toplumsal formasyona geçmez ise kapitalizm kendisiyle birlikte canlı yaşamada son verecektir.''

1 Mayıs’ın önemi işte tam da buradan gelir. Küresel çapta, ulus ötesi bir örgütlenme yaratmak ve bu örgütlenmeyi 1 Mayıslar ile dışa vurmak. Yazının başında da ifade ettiğim gibi  bir dünya sistemi olan kapitalizme karşı ezilenlerin işçi sınıfının bayramı olan ve dünyanın birçok metropolünde eş zamanlı olarak kutlanan 1 Mayıslar ile göğüs gerilebilir, karşı çıkılabilinir, siyasi ve politik bir tavır alınabilinir...

Unutmamak gerekir ki; işçi sınıfı, uluslararası bir sınıftır ve dünya proletaryasının bir parçasıdır. Marx ve Engels daha işin başında bir Dünya Partisi bir enternasyonal oluşturma çabası ve mücadelesine girişmeleri,  bu gerçekliğin aynı zamanda küresel çapta örgütlenmesine olan ihtiyacın, zorunluluğun bir ifadesidir. Kapitalizme karşı vurucu ve etkili darbeler, müdahaleler dünya çapında verilecek bir mücadeleyle ancak mümkündür. Kapitalist üretim ilişkilerinin yerel ve ulusal düzeyde bitirilip, ortadan kaldırılamayacağının Marx, Engels ve daha onlardan sonrakiler Lenin, Troçki, Rosa Luxsemburg farkındaydı ve bir devrim değil devrimler silsilesiyle sürecin tamamlanacağının bilincindeydiler ve bundan dolayıdır ki uluslararası bir düzlemde örgütlenmeyi her şeyin önüne koydular. Enternasyonal yani bir Dünya Partisi oluşturmak fikri, Marks ve Engels’ten sonra gelen takipçileri tarafından da sürdürüldü…

1.2.3.4. Enternasyonal içindeki ideolojik, fikirsel tartışmalar başlı başına ayrı bir yazıyı hak ederken, burada üzerinden atlanmaması gereken işçi sınıfının dünya proletaryasının tek bir çatı altında örgütlenmesindeki vazgeçilmez ısrardır.

Enternasyonal içindeki kadroların daha sonra işçi sınıfının bayramı olan sekiz saatlik iş günü için verdikleri mücadeleyi selamlaması ve daha sonra işçi sınıfının bu mücadelesinin bayramlaşmasındaki payı,  1 Mayısları sahiplenmesi, bu bayram için mücadele etmenin önemine dair bir tutum içine girmeleri, esasında enternasyonalin altını dolduran, onun ete kemiğe bürünmesini sağlayan, enternasyonalizmin de pratikteki bir yansıması olan bir durumdur aynı zamanda.

Marx ve Engels tarafından, 1848 Devrimleri aşamasında kurulan Komünistler Birliği ve bunun arkasından 1864 yılında oluşturulan 1. Enternasyonal ve bu yapıların kurulmasının önemi, geçmişten günümüze dünyadaki ezilen sınıfların mücadelesi bağlamında yeni bir durumun ortaya çıkmasıdır. Kapitalizmle birlikte ezilenlere, işçi sınıfına küresel çapta saldıran dünya burjuvazisi ve egemenlerine karşı, isçi sınıfının uluslararası düzlemde verdiği cevaplardır bu yapıların kurulması.

Bu süreç ileriki yıllarda daha da pekişecek ve gelişecektir. İşçi sınıfı bu gelişmelerle birlikte siyasallaşacak, kendi  lider kadrolarını da oluşturacaktır. Bu kadrolar tarihsel olarak süren mücadelenin içinden çıkacaktır. Sekiz saatlik iş saatleri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeğin kölelikten kurtulması mücadelesinde eşik atlayarak, bir üst skalaya çıkacaktır. İşçi sınıfı kurduğu, oluşturduğu örgütlenme ağlarıyla da giderek sosyalizm için mücadeleyi de zaman içinde yükseltecektir.

Avustralyalı işçilerin başlattığı, oradan Amerikalı işçilerin devraldığı ve buradan da Avrupa proletaryasına sıçrayan sekiz saatlik çalışma için verilen mücadele ve bu mücadelenin zamanla bazı yerlerde yasallaşması,  unutmamak gerekir ki büyük fedakarlıkların, büyük bedellerin sonucunda elde edilmiştir. 1 Mayıs; işçi sınıfının bayramı, mücadele ile kazanılan elde edilen bir gündür. İşçi sınıfının Amerika’nın Chicago şehrinde verdiği bedellerin, yine Chicago’da polisin yaptığı katliamı protesto etmek için Haymerket Meydanı'nda Amerikan burjuvazisinin, egemenlerinin yaptığı provakasyon ve bu yarattıkları kaostan sonra yaşanan ölümler, arkasından gelen işçi önderlerinin idam edilmesi, müebbet hapis ile cezalandırılıp sürgüne gönderilmeleri…

Yine Türkiye’de 1977 1 Mayıs'ında burjuvazinin Taksim Meydanı çevresine yerleştirdiği tetikçilerle o günü kan ve şiddet gününe çevirmeleri, yine 1996 Kadıköy’de gerçekleşen 1 Mayıs’ta yaşananlar ve üç işçinin yaşamının yitirmesi ve birçok insanında yararlanması, 1930’lar ile birlikte Kemalizm’in sınıf temelli örgütlenmeleri yasaklaması ki bu yasak elli yıla yakın bir zaman sürecektir... ilk resmi kutlamalar; 1976 yılında Türkiye’de yapılacaktır, 1920’lerin sonundan sonra ilk defa... Bu örnekler çoğaltılabilir. Kısacası işçi sınıfı siyasallaştıkça ve egemenlerin karşısına siyasal-politik bir bilinçle çıktıkça, 1 Mayıs bayramını direniş, mücadele ve sınıfsal taleplerinin dillendirildiği bir eylem gününe dönüştürdükçe burjuvazide, karşı devrim de boş durmayacak, işçi sınıfı üzerinde geçmiş örneklerde de görüldüğü gibi şiddetli bir terör ve provakasyon dalgası başlatacaktır.

Tabii bu karşıdevrimin hamleleri ne geçmişte ne de günümüzde işçi sınıfını durdurmayacak Marx’ın da belirttiği gibi: "İşçi sınıfı, yenilgilerden öğrenerek yol alır ve onun her yenilgisi derslerle dolu yeni bir mücadele geleneğine dönüşür."

Günümüzde özellikle bizim gibi Doğu toplumlarında karşı devrimin, burjuvazinin AKP iktidarıyla da görüldüğü gibi baskı, şiddet ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki  gerçekleştirdiği sınırlamalar, kısıtlamalar daha fazladır. Dolayısıyla 1 Mayıslar dünya ve Türkiye kapitalizminin krizlerinin daha görünür olduğu, yaşadığımız dönemde kendisini kamufle edemeyecek şekilde tüm çıplaklığıyla karşımızdadır. Emeğin köleleşmesinin derinleştiği, ulusal baskıların artığı, tek parti egemenliğinin tepemizde dikildiği günümüz Türkiye’sinde, 1 Mayıs’ın kutlanması korona virüsünden kaynaklı olarak farklı bir biçimde de olsa yaşadığımız dönem açısından daha bir anlamlı ve değerlidir.

Kapitalizm ile işçi sınıfının karşılaştığı, kozlarını paylaştığı bir mücadele gününe dönüştürmek Amerikalı ve Avustralyalı işçilerin yaktığı bu ateşi büyütmek insanlığın, insanlaşma ve özgürleşme sürecinde 1800’lerden beri başlattığı modern kavganın devamı olması bilinciyle kutlanması bugün Kürt, Türk, Arap, Fars ve Ermeni tüm sınıf kardeşleri halklarının yegane görevidir.