Pandemi davası

Burada Türkiye’de açılabileceği ileri sürülen bu davalarda yargının ne karar vereceğinden daha ziyade, Türk mahkemelerinden alınmış ilamın Çin’den tahsilinin ne derecede mümkün olduğu hususu daha belirsiz. Yerkürenin her noktasına yayılan bu korana virüsünün neden olduğu zararları tazmin etmek 14 trilyon dolarlık devasa Çin ekonomisi dahi zorlayacaktır.

Google Haberlere Abone ol

Tugay Bek*

Ülkemizi de etkisi altına alan korana virüsü salgını nedeni ile tutuklu sanıkların olduğu ceza davaları dışındaki yargı faaliyetleri durduruldu. Yoğun bir mesleki temponun ardından birden eve kapanan avukatların da ağırlıklı bir kısmı gastronomi işlerine sarmış durumda.

Mutfak işlerinden kısa zamanda sıkılan kimi meslektaşlarımız ise daha deneysel davalar peşinde. Bunun son örneğini korana virüsü davaları hususunda medyaya demeç veren avukat haberinde gördük. Meslektaşımız, “Can ve mal kaybı olanlar eğer raporlarında gerekçelerinin virüs olduğunu kanıtlayabilirse, Çin Devleti’ne tazminat davası açabilir” demiş. Vatandaşların ülkemizde bulundukları yerin yerel mahkemelerinde bu davaları açabileceklerinden bahsetmiş. ABD’de de Çin’e karşı benzer davaların açılmakta olmasını örnek göstermiş.

“Dava Çin'de de olsa gidin alın” düsturunu benimsemiş olan meslektaşımızın ticaret zekası ile nam salmış Kayseri Barosu'na kayıtlı olduğunu öğrenmek insanda bir an için fıkranın içinde geziniyor olma duygusu yaratıyor. Yaşamış olduğumuz pandemiden sağ kurtulanlar, bu açıklamaları ciddiye alacak olursa, 2 bin 500 yıl sonra Çin’e yeni bir Türk akını başlayabilir. Burada Türkiye’de açılabileceği ileri sürülen bu davalarda yargının ne karar vereceğinden daha ziyade, Türk mahkemelerinden alınmış ilamın Çin’den tahsilinin ne derecede mümkün olduğu hususu daha belirsiz. Yerkürenin her noktasına yayılan bu korana virüsünün neden olduğu zararları tazmin etmek 14 trilyon dolarlık devasa Çin ekonomisi dahi zorlayacaktır. Böylesi bir dava Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesi'nden ziyade uluslararası ilişkiler ve güçler dengesinin alanına girebilir.

YAŞAM VE SAĞLIK HAKKI DEVLETİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜĞÜDÜR

Korana virüsü nedeni ile ortaya çıkan maddi manevi zararların tazminini isteyen ancak “1.5 milyarlık Çin’i karşısına almak istemeyenlere” daha klasik, uygulanabilir, sonuç alıcı ve tahsil kabiliyeti yüksek bir başka hukuki yol önerim var.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 25. maddesi sağlık hakkını düzenlemiş ve devlete pozitif bir yükümlülük getirmiştir.

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 12. maddesinin 2. fıkrasının c/d bentleri taraf devletlere “Salgın hastalıkların, yöresel hastalıkların, mesleki hastalıkların ve diğer hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve kontrolü, hastalık halinde her türlü sağlık hizmetinin ve bakımının sağlanması için gerekli şartların yaratılması" yükümlülüğünü getirmiştir.

1965'te yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Şartının, 11. maddesi “Taraf devletler salgın hastalıklarla yerleşik mevzii ve başka hastalıkları olabildiğince önlemek üzere tasarlanmış uygun önlemler almayı taahhüt ederler" demektedir.

Anayasa'nın 90. maddesi ülkemizin taraf olduğu tüm bu anlaşmaları “kanun hükmünde” kabul etmektedir.

Anayasanın 17 ve 56. maddeleri, "Yaşam ve sağlık hakkını” korumayı devletin pozitif yükümlülükleri arasında tanımlamıştır.

Anayasa Mahkemesi, bir kararında "…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa koyucu tarafından devlete verilmiş olup…" diyerek sağlık hakkı hususunda devletin yükümlülüğün altını çizmiştir.

KORANA NEDENİYLE VATANDAŞLARIN UĞRADIĞI ZARARLARDAN KAYNAKLI DEVLETİN AĞIR KUSURU

Yeni tip korana virüsü Çin’de ilk olarak 1 Aralık 2019 tarihinde görüldü. Sağlık Bakanlığı Türkiye’de tespit edilen ilk korana virüsü vakasını 11 Mart 2020 tarihinde açıkladı. Salgın hastalığın Türkiye’de yayılmasına yönelik tedbirler ve hazırlıklar hususunda Türkiye önündeki üç-dört ay gibi uzun bir zamanı değerlendiremedi, bir anlamda heba etti. Dünyada korana virüsüyle mücadelede başarılı örnekler olarak sunulan Güney Kore, Almanya gibi ülkeler, yapmış oldukları test sayısı ile fark yaratmaktadır. Virüsle mücadelede erken dönemde çok sayıda test yapan ülkeler, salgının yayılmasının da önüne geçebilmektedir. Türkiye korana virüsü testleri yapmakta geç kalmıştır. Yeterince test yapacak teknik donanım bulunmamaktadır. Test yapmaya erken başlayamadığı için virüsün kaç kişiye ulaştığını tespit edememiştir.

VAKALARIN GÖRÜLDÜĞÜ ÜLKELERDEN GELENLER YÖNÜNDEN GEREKLİ TEDBİRLER ZAMANINDA ALINMADI

Uzunca bir süre yurt dışında gelişlere kısıtlama getirilmemiş olması virüsün yayılmasına neden oldu. Yüz binin üzerinde korana virüsü vakasının tespit edildiği ABD’den Türkiye uçuşları 27 Mart tarihine kadar devam etti. 17 Mart 2020’de karantinaya alınmak üzere Paris’ten getirilen Türk vatandaşlarının bulunduğu otobüs polisler tarafından durdurularak, bir yolcu çakarlı özel bir araçla kaçırıldı. Kamu görevlilerinin doğrudan karıştığı bu eylem dahi tek başına Covid-19’un yayılmasında devletin doğrudan sorumluluğunun en açık kanıtıdır. Bu şekilde toplumdaki tüm bireylerin yaşamı kamu görevlileri eliyle riske edilmiştir.

DİYANET'İN UMRE POLİTİKASI VİRÜSÜN ÜLKE SATHINA YAYILMASINA NEDEN OLDU

Suudi Arabistan 27 Şubat 2020 tarihinden sonra umre ziyaretlerinin durdurulduğunu açıkladı. Bu tarihe kadar Türkiye’den Suudi Arabistan'a gidişlere bir kısıtlama söz konusu değildi. Oysa Suudi Arabistan’da ilk korana virüsü vakası 24 Ocak 2020 tarihinde görüldü. Umreden dönenlerin korana virüsünün yayılması hususunda risk oluşturduğu yönünde sosyal medyada haber ve yorumlar çıkana dek umreye giden vatandaşlara karşı herhangi bir tedbir alınmadı. 25 bin umreci vatandaşın 15 bini hiçbir kontrole tabi tutulmaksızın ve karantina uygulanmadan ülkeye giriş yapmış oldu. Bu ağır ihmalin neticesinde Covid-19 Anadolu'nun en ücra köylerine dek hızla yayıldı. AKP Isparta Milletvekili Recep Özel, Isparta'daki 268 vakadan 245’inin umreden gelen kişiler olduğunu sosyal medya hesabından itiraf etti. Recep Özel daha sonra bu tweet'ini silmek durumunda kaldı.

Ülkemizde toplu ibadetler 13 Mart gibi oldukça geç bir tarihte yasaklanmıştır. 12 Mart tarihinde spor karşılaşmalarının seyircisiz oynanmasına, 19 Mart’ta da tüm spor karşılaşmalarının iptali yoluna gidilmiştir. Tüm bu tedbirlerin alınmasında gecikildiği için korana virüsünün yayılmasına zemin hazırlanmıştır.

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI KARARI ALINMADI

Dünyada hemen hemen tüm ülkeler OHAL ve sokağa çıkma yasakları uygulamaktadır. Birçok ülkede korana virüsü görülen kentlerde ekonomik, sosyal hayat dondurulmaktadır. Ülkemizde ise “evde kalma” konusunda vatandaşa telkin ve tavsiyelerde bulunulmakla yetinilmektedir. Fakat üretime ara verilmediğinden kalabalık iş yerlerinde virüsün yayılabileceği bir ortamda işçiler çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Sosyal hukuk devleti olmanın gereği olarak vatandaşın can güvenliğini, sağlığını korumakla yükümlü olan devlet, kimi zorunlu işler dışında tüm iş kollarında çalışmayı durdurmayarak, virüsün daha hızla yayılmasına zemin yaratmıştır.

Tüm bu nedenlerle Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgili bakanlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlarını muhatap göstererek açılacak olan davalarda mağdur olan vatandaşların zararlarının tazmini yoluna gidilebilecektir.

Elbette Çin Halk Cumhuriyeti'nin de korana virüsünün ortaya çıkması ve tüm dünyaya yayılması hususunda ağır kusurundan bahsedilebilir. Türkiye Cumhuriyeti, korana virüsü tedbirleri husundaki ağır kusuru nedeni ile vatandaşlarına ödeyeceği tazminatı ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti’ne rücu edebilir. Ya da tazminat yükümlüğünün paylaşılması hususunda Doğu Perinçek ve Ethem Sancak gibi isimler iki devlet arasında ara buluculuk yapabilir.

*Avukat