Tahir Elçi cinayetinde iddianamenin anlatmadıkları

İddianame, mahkemece henüz kabul edilmedi. Olur da ciddiyetten oldukça uzak hazırlanan bu iddianame kabul edilirse, Elçi cinayetini perdelemek için en büyük adım da atılmış olacak. Mahkeme olayı aydınlatmak yerine dosyayı kapatmak için bir yargılama(!) yapacak.

Google Haberlere Abone ol

Hayri Demir*

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 4 buçuk yıl önce Sur’da kameralar önünde katledilmişti. Olay yerinde titizlikle yapılması gereken inceleme zamanında yapılmadığı için deliller toplanmamış ve sonrasında da Elçi’yi aramızdan alan mermi çekirdeği bulunamamıştı.

Cinayetin ilk anından bu yana kamuoyundaki ortak kanıydı: Cinayetin üstünün örtüleceği, faillerin aklanacağı.

Nitekim soruşturma aşamasındaki ciddiyetsizlik bu kanıyı güçlendirdi. Yıllar sonra hazırlanabilen iddianame de bir kez daha cinayetin aydınlatılamayacağını anlatıyordu.

Okudukça ne denli cinayeti örtme çabasına girildiğini görmek mümkün. Birbiriyle bağımsız iki olay (son ana kadar da soruşturmaları bağımsız şekilde yürütüldü) tek bir iddianamede karşımıza çıktı. İlki, iki polis memurunu öldürülmesi ve birinin de yaralandığı olay; ikincisi ise Tahir Elçi’nin öldürülmesi ile sonuçlanan olaydı. Diyarbakır Barosu da bu konuda açıklamaya yaparak, ilk olayın Elçi cinayetiyle birleştirilmesinin cinayeti perdeleme girişimi olduğunu dikkat çekti.

Ancak asıl meselemiz iddianamenin anlattıkları değil; anlatmadıkları. İddianameyi önümüze koyup birkaç dava dosyasıyla birlikte incelediğimizde aslında ne kadar ciddiyetsiz hazırlandığını ve aslında neden hiç bir şey anlatmadığını göreceğiz.

İddianamenin neredeyse tamamı beyanlar üzerine hazırlandı. Bunlar arasında cinayeti aydınlatan(!) tanık beyanları da vardı.

Bu tanıklardan sadece üçünün ilk başta Elçi’nin katledilmesiyle ilgili beyanlarına ardından da kimler olduğuna bakalım.

R.İ., D.A. ve C.C

İlk tanık R.İ.’den başlayalım:

İddianameye yansıdığı kadarıyla R.İ., Tahir Elçi’nin “sürekli olarak barış istediğini söylemesi nedeniyle savaş stratejisi gereği örgüt tarafından verilen kararla öldürüldüğü” iddiasında bulunuyor. Bu kararın ise A. C. tarafından iddianamedeki sanıklardan Uğur Yakışır’a iletildiğini belirtiyor.

İkinci tanık D.A.

Bu tanık Elçi, katledildiği sırada 20-30 metre mesafe uzaklıktaymış. Hatta o sırada çekim yapıyormuş: “Ben çekime başladığımda dediğim gibi Tahir Elçi’nin yüzü̈ hendek tarafına doğru bakıyordu. Elindeki kâğıda bir şeyler yazıyordu. Ben çekime başladıktan ne kadar bir zaman sonra Tahir Elçi’nin vurulduğunu bilemiyorum. Ancak Tahir Elçi’nin vurulma anını daha önceki ifademde belirttiğim gibi çektim. Kamera çekimine başladıktan sonra Tahir Elçi’nin vurulma anına kadar vurulma anı dâhil kesintisiz çekim yaptım.”

Buraya önemli bir parantez açarak; görüntülerin iddianamede olmadığı gibi soruşturma aşamasında da böylesi bir bulguya rastlanılmadığını not düşelim.

D.A., devam ediyor:

“Tahir Elçi'nin hizasına geldiği anda eğilmiş haldeyken silahla ateş ederek Tahir Elçi'yi kafasından vurdu. Ben bu durumu da kameraya çekmiş oldum… Ben çekim yaparken beni kimse fark etmiyordu. Bulunduğum sokakta hendek olduğundan çok fazla kimse gidip geçmiyordu. Ben kamera çekimini Dört Ayaklı Minare ‘den sonra hendeğe giden sokak köşe başından yaptım.”

D.A.’nın beyanlarında iddia ettiği kişi de Yakışır.

Üçüncü ve son tanığımız C. C.

Uğur Yakışır hakkında beyanlarda bulunuyor, Yakışır’ın Sur’da üst düzeyde faaliyet yürüttüğü, çatışmalara girdiğine dair anlatımlarda bulunuyor.

Soruşturma makamı, bir olaya dair soruşturma yaparken, mevcut bulguların yanı sıra tanık beyanlarıyla da soruşturmayı genişletilebilir. Tutuklu bulunan üç tanığa ulaşılıyor Elçi’nin katledilmesiyle ilgili beyanlarına başvuruluyor.

Buraya kadar her şey normal.

Ama biz asıl önemli noktaya gelelim; bu tanıklar kim, bu tanıklar başka hangi dosyalarda karşımıza nasıl çıktı? Beyanları hangi davalarda ne tür suçlamalara dayanak gösterildi?

Yine iddianamede sıralamayla gidelim.

İlk tanık R. İ.

R.İ., 14 Mart 2016’da “silahla yaralandığı” iddiasıyla Selahattin Eyyübi Devlet Hastanesi’ne oradan da Dicle Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk ediliyor. Olayın ayrıntılarını bilmiyoruz. Eğer silahlı yaralanma iddiası doğruysa Sur’da söz konusu tarihte çatışmaların kısmen bittiğini hatırlatırsak, muhtemelen R.İ., başka bir bölgede yaralandı. Hastaneye kaldırılmasından sonra da Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı’nın katılımıyla Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifadesi alınıyor.

R.İ,’nin tanıklığına sadece Elçi dosyasında karşılaşmıyoruz. Nasıl olduysa Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde halen süren bir davada, yargılamanın ana dayanağı R.İ.’nin beyanlarından oluşuyor. Davadaki sanık Ş.O. halen tutuksuz yargılanıyor. Nedense R.İ.’nin beyanları çok da önemli olmadığı için cezaevinde tutulmasına gerek bile duyulmamış! Bu kısım bizi ilgilendirmediği için çok detaya girmeyelim; ancak bu yargılama dosyasına giren bir tutanak asıl derdimizi anlatıyor. R.İ., zihinsel engelli bir birey. Bu raporlarla da tescilli olduğu için devletten engelli maaşı bile alıyor.

Evet, devlet maaş verdiği zihinsel engelli bireyin ifadeleriyle Elçi cinayetini aydınlatmaya çalışıyor(!).

İkinci tanık D.A.

Olayın olduğu sırada henüz 18 yaşını doldurmamış (ailesinin beyanı) birisi. Sur’da sokağa çıkma yasakları sürecinde ilçede bulunan ve bombardıman altında tutulan mahallelerden birisindeyken tahliye edildi. Kendisiyle birlikte bebek ve çocukların da bulunduğu 19 kişi valilik koordinasyonunda ilçeden çıkarıldı. Birkaç gün sonra da tutuklandı. Hakkında “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmek” suçlamasıyla iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen D.A. halen tutuklu yargılanıyor.

İddianamedeki beyanlarında, “Elçi’nin öldürülmesi talimatının örgüt tarafından verildiğini” söylüyor.

Peki, D.A.’nın Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamasında hangi gelişmeler oluyor?

İlk olarak, tüm beyanlarını reddediyor. Çünkü Sur’dan çıkarıldıktan sonra götürüldüğü emniyette yoğun işkence gördüğünü, beyanları bu işkence altında verdiğini belirtiyor. D.A.’nın işkence altında alınan ifade tarihi ile Elçi cinayetinin konan ifadelerinin tarihi aynı: 9 Mart 2016.

Evet, devlet “işkence” altında alınan ifadelerle Elçi cinayetini aydınlatmaya çalışıyor(!).

Bitmedi;

D.A. yargılanırken, “akli dengesi yerinde olmadığı” gerekçesiyle Adli Tıp Kurumu’na da başvuru yapılıyor. Raporun ayrıntıları henüz yok, ama D.A.’nın ikinci kez ATK’ye başvuruda bulunduğunu da ekleyelim. Bu konuda sağlık sorunları olduğunu ailesi ve avukatların yanı sıra davasını takip eden gazeteciler de söylüyor.

Üçüncü tanık: C.C.

2015 yılında örgüte katılıyor, birkaç ay sonra yıl Van’da gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Üç yıl boyunca sadece kendi dosyasında süren yargılamasından takip edebiliyoruz. Ama üçüncü yılın sonuna doğru ilginç bir gelişme oluyor; dilekçe vererek, etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyor. İşte ip orada kopuyor; o günden sonra Diyarbakır’da açılan onlarca dava dosyasının temel dayanaklarından birisi bu tanığın beyanları. Gazetecisinden, siyasetçisine aleyhinde ifade vermediği kimse kalmamış.

Üç yılın sonundaki beyanlarıyla “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla onlarca kişinin yargılanmasına yardımcı oluyor(!).

Bunun da kabul edilebilir bir huşu olduğunu varsayalım, “pişman” olmuştur falan vs.

Peki ama sadece bir günde 182 kişi hakkında beyanda bulunması normal mi? Nasıl bir hafıza ki 182 kişinin kim olduğunu, örgütün hangi pozisyonunda olduğunu zihninde liste varmışçasına okuyor, anlatıyor. Üç yıl sonra beyanda bulunan C.C.’nin 13 Temmuz 2018’deki 182 kişiyle ilgili yaptığı beyanların bir kısmı da Elçi cinayeti dosyasında yerini alıyor.

C.C. başka kimler hakkında beyanda bulundu, burada tek tek yer vermeye gerek yok. Sadece tanıklığıyla başlayan bir yargılamanın örneğini vermek derdimizi anlatmaya yetiyor. 2018 yılı sonunda Diyarbakır’da yaşanan B.C. isimli bir yurttaş hakkında, “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla dava açıldı. Davanın temel dayanaklarını oluşturan bulgular ise sadece C. C.’nin beyanlarıydı. Yargılama Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Sadece üç duruşma süren yargılamada mahkeme heyeti, C. C.’nin beyanlarının tek başına yeterli delil olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi.

Yani mahkemenin kendisi bile C.C.’nin beyanlarına güvenmedi.

Evet, devlet beyanlarına inanmadığı bir tanığın ifadelerle Elçi cinayetini aydınlatmaya çalışıyor(!)

İddianame, mahkemece henüz kabul edilmedi. Olur da ciddiyetten oldukça uzak hazırlanan bu iddianame kabul edilirse, Elçi cinayetini perdelemek için en büyük adım da atılmış olacak. Mahkeme olayı aydınlatmak yerine dosyayı kapatmak için bir yargılama(!) yapacak.

*Gazeteci