Korona aynı haşmetle vurmuyor herkesi

Bakım evinde çalışan bakıcı ve hemşirelerin, toplu taşımada görev yapan şoför ve hosteslerin, perakende satışta çalışan kasiyerlerin solunum yoluyla bulaşan korona virüsüne maruz kalma riskleri çok daha fazla. İşlerinin doğası gereği varolan bu risk, bu insanların mevcut çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle katlanarak artıyor.

Google Haberlere Abone ol

Gökçe Başbuğ*

Korona virüsü salgınının artmasının önüne geçme yollarından biri olarak evden çalışma öne çıktı. İşini yaparken iletişim ve bilgisayar teknolojilerini kullanan beyaz yakalı çalışanlar için bu tabii ki hayata geçirilmesi gereken bir uygulama. Ancak evden çalışma modeli maalesef her işte hayata geçirilemiyor.

Evden calışamayacaklar arasında çöp toplama ve temizlik işçileri, otel ve konaklama çalışanları ve dağıtım emekçileri gibi hizmet sektörünün çeşitli alanlarında emek veren insanlar bulunuyor. Bir de, evden çalışarak yapılamadığı gibi, başkalarıyla yakın temas gerektiren işler var. Örneğin, bakım evinde çalışan bakıcı ve hemşirelerin, toplu taşımada görev yapan şoför ve hosteslerin, perakende satışta çalışan kasiyerlerin solunum yoluyla bulaşan korona virüsüne maruz kalma riskleri çok daha fazla. İşlerinin doğası gereği varolan bu risk, bu insanların mevcut çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle katlanarak artıyor.

1. Yakın teması gerektiren işlerde çalışan insanlar çoğunlukla düşük gelirle ve iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalışıyorlar. İş güvencesine sahip olmayan bu insanların virüsü kapmaları halinde işlerini kaybetme korkusuyla bunu gizlemeleri ihtimali bulunuyor. Böylece, temel, basit bir sosyal hak olan iş güvencesinin ihlalinden toplumsal bir sağlık problemi doğuyor.

2. Yine virüsün yaygınlaşmasını önlemek için alınan doğru önlemlerden biri olan okulların kapatılması düşük gelirli insanların iş hayatını zora sokuyor. Normal koşullar altında çocuklarının okula gidiyor olması, düşük gelirli insanların kendi iş yaşamlarını organize edebilmelerinde imdatlarına koşan bir durum. Bakıcı tutmak gibi bir lükse sahip olmayan bu insanlar okulların kapatılmasıyla evde kalıp çocuklarına bakmak zorunda olduklarından işlerini kaybetme ya da gelirlerinde azalma riskiyle karşılaşıyorlar.

3. Düşük gelirli işlerde çalışan insanlar çoğunlukla sendikasız çalışan ve dolayısıyla işyerinde örgütlü gücü olmayan bir kesimi oluşturuyor. Bu da, onların işveren üzerinde çalışanlarının sağlığı ve güvenliği lehine kararlar alması için baskı oluşturmasını engelliyor. Böyle bir baskı ve gücün olmaması, en son Migros örneğinde görüldüğü gibi, aslında en temel sorumluluğu çalışanlarının sağlığı ve güvenliğini korumak olan işverenin çalışanların maske takmasını engellemesi gibi pervasız davranışlar sergilemesine yol açabiliyor.

4. Aynı şekilde, yakın temas gerektiren işlerin önemli bir kısmının düşük ücretli olması, bu işleri yapan insanların korona virüsü gibi bir salgını önlemede hayati derecede önemli olan temizlik ve korunma önlemlerini etkili bir şekilde yerine getirmelerini engelliyor. Yirmi saniye boyunca kullanılması gereken sabun, hasta olunca takılması gereken maske düşük gelirli insanların dar bütçesini daha da dara sokuyor.

5. Düşük gelirli insanların yaşam koşulları, yine önerildiği gibi, hasta olduklarında kendilerini izole etmelerine imkan vermiyor. Büyük çoğunluğu, küçük ve az sayıda odalı evlerde oturan bu insanların enfekte olma durumlarında ailenin diğer bireylerinden kendilerini izole etmeleri pek mümkün değil. Yüksek gelirli bireylerin başvurduğu otel odası tutma, başka ev kiralama gibi alternatifleri bulunmayan bu insanlar kendilerini fiziksel olarak izole edemediklerinden aile bireylerinin de virüs kapma riski artıyor.

Bu sıralanan örneklerin gösterdiği üzere, korona virüsü salgını gelir adaletsizliğinin bir halk sağlığı sorunu olduğunu çok çarpıcı biçimde gözlerimizin önüne sermekte. Bu nedenle, tek tek bireylerden beklenen elleri yıkama ve mesafe koyma gibi önlemlerin yapısal iyileştirmelerle birleşmediğinde tam olarak etkili olmaları mümkün değil.

Ücretlerin adil olması, iş güvencesinin sağlanması, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, çocuk bakımı desteği, ek gelir ve kira desteğinin sağlanması sadece düşük gelirli insanların insani çalışma ve yaşama koşullarına ulaşmalarını sağlamayacak, aynı zamanda toplumun bütünün sağlığını da koruyacaktır. Bu nedenle gelir adaletsizliğine itiraz etmek ve iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep etmek sadece bu koşullara maruz kalan insanların değil herkesin çıkarınadır.

Yrd. Doç. Dr., Sungkyunkwan Üniversitesi, Seul