Korona’nın faydaları

Güç ve zenginlik olarak eşitlenemediğimiz bir dünyada hastalık hepimizi aynı hizaya sokarak eşitledi. Futbolcusu, siyasetçisi, emekçisi demeden hepimizi aynı kaderde buluşturdu. Bu bakımdan koronanın birinci faydası eşitlik duygusunu gösterme potansiyelidir diyebiliriz.

Google Haberlere Abone ol

Fırat Çapan*

Ciddi bir tehdit olarak görülmeye başlanmasından beri tüm gündemimiz korona virüsü yada bilimsel adıyla Covid-19 oldu. Dost ziyaretlerinden kahve sohbetlerine haber manşetlerinden diplomasi gündemlerine varsa yoksa korona virüs. Türkiye'de de durum farklı değil. En bilindik bir gazetenin internet sitesine girin haberlerin neredeyse yüzde 80'i salgına ilişkin. salgının insana dair öğrettiği bir şey de tehdit somut hale gelmedikçe ve insanlar salgının etkisini doğrudan yaşamadıkça tehdidi ciddiye almadıklarıdır. Bu hem İran örneğinde hem İtalya örneğinde ortaya çıktı. Ölümler başlayınca ancak o zaman virüs ciddiye alınmaya ve sert önlemler alınmaya başlandı. Buradan tehdit somut hale gelmedikçe insanların iyimser olmaya meyilli olduğu sonucuna varabiliyoruz. Türkiye'de de bu iyimserliğin daha çok İslami jargonla meşrulaştırıldığını görmekteyiz. yakın çevremden abdest alanların virüsten korunacağına dair şeyler bile duydum. Sanırım bu iyimserlik insanların olumsuz duygulardan kaçmaya dair bir savunma mekanizması. İnsanlar kendilerini mutsuz eden duygulardan kaçarak gerçekliği de yadsımaya başlıyorlar.

İnsanlık tarihinde bu tür salgınlar olmuş ve medeniyetler zaman zaman böyle krizler yaşamışlardır. Şu anki salgının bizi nasıl etkileyeceğini şimdiden tahmin etmek zor. Bu virüsün yazın takip edeceği seyre de bağlı biraz. Ama her ne olursa olsun bu tür krizlerin her zaman bize öğrettiği dersler de var. Bu korona virüsü şimdiden insanlığa bazı şeyleri öğrettiği ve bunların salgının olumlu yanları olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki bu virüsün faydalı bir şey olduğunu ve Tanrının bir cezası olarak gören bir perspektiften değil. Ama kendimize yönelmeyi ve bazı şeyleri düşünmemizi sağlayan yönleri belirtmek gerek.

Salgının sanırım öğrettiği birinci ders Küre'nin Doğu-Batı, gelişmiş ve ya üçüncü dünya, zengin-fakir ayırımı gözetmeksizin hepimizin eşit olduğunu göstermesidir. İnsanlık güç ve zenginlik eşitsizliğin doruklarını yaşarken hastalığa karşı zayıflığı ve güçsüzlüğü yönünden inanılmaz bir eşitliği hissettiğini söyleyebiliriz. Hastalık sınır, ırk, gelişmişlik ve refah dinlemeden herkesi zayıflığından vuruyor ve bize biyolojik benzerliğimizi hissettirerek bedenen ne kadar eşit olduğumuzu gösteriyor. Güç ve zenginlik olarak eşitlenemediğimiz bir dünyada hastalık hepimizi aynı hizaya sokarak eşitledi. Futbolcusu, siyasetçisi, emekçisi demeden hepimizi aynı kaderde buluşturdu. Bu bakımdan koronanın birinci faydası eşitlik duygusunu gösterme potansiyelidir diyebiliriz.

İkinci nokta korona salgınının küresel ısınma gibi sonuç almak için ancak ortak hareket etmek gerektiği ve tekil devletler düzeyinde çözümünün imkansız olduğudur. Nitekim bir ulus sınırı içerisindeki ihmal o yerle sınırlı kalmıyor ve tüm dünyada etkisi oluyor. Bu sebeple salgına karşı ulus ötesi bir ortak hareketle mücadele etme gereği ortaya çıkıyor. Bu da tüm dünya devletlerinin işbirliği yapmasını zorunlu kılıyor. Çünkü bir ülke sınırlarında yapılacak ihmal hepimizi etkileyecek potansiyele sahip. Korona virüsünün bu bakımdan ikinci faydası dünya uluslarını işbirliği yapmaya zorlama potansiyeli ve ya Dünya Sağlık Örgütü gibi ulus ötesi kurumların güçlendirme potansiyelidir.

Üçüncü nokta bu salgının vahşi kapitalizme bir fren işlevi görmesi ve herkesi sürekli çalışmaya zorlayan sistemi biraz yavaşlatma ve insanların bu koşuşturmada durup biraz düşünmeye sevk etme potansiyelidir. Sürekli iş ve para kazanma zorunluluğuna dayalı sistem insanları ailelerinden ve birbirlerinden uzaklaştırdı. Şimdi çoğumuzu evimize tıkayan bu salgın biraz da bu koşuşturmada dinlenmemizi ve kendimiz üzerinde düşünmemizi sağlayabilir. Belki ailemizle sevdiklerimizle biraz daha vakit geçirmemizi sağlayarak iş koşuşturmasında ihmal ettiğimiz bazı değerleri bize hatırlatabilir. Bu potansiyelin bizim ülkede de etkisi olacaktır ama kapitalizmin yoğun yaşandığı ABD gibi ülkelerde daha fazla olacağı kesin. Virüs salgınının engellediği iş hayatından kalan boş vakitler okumayı ertelediğimiz bir kitabı okumak, çoktandır izlemeyi istediğimiz ama izlemeye vakit bulamadığımız bir filmi izlemek ve ya diğer gün işe gitme stresi yaşamadan aile bireyleriyle beraber yemek yapıp güzel bir sofra kurmak ve tüm akşamı beraber geçirmek imkanı bulabiliriz.Bu nokta basit görünse de önemli bir nokta. Nitekim, palyatif bakım biriminde uzun yıllar çalışan Avusturalyalı hemşire Bronnie Ware deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı "Ölmenin Beş Temel Pişmanlığı (The Top Five Regrets of the Dying) adlı kitabında insanların hayatlarının sonlarında çoğunlukla pişman oldukları noktalardan birisi olarak "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım" serzenişini dile getiriyor. Belki de bu salgın ölüme yaklaşmadan bu konuda düşünmemizi sağlar.

Korku ve panik ruhunun her yeri sardığı bu zamanda bir nebze de olsun korona virüsünün faydaları üzerinde düşünmek bizi psikolojik olarak rahatlatabilir. Tabii bu salgının iyi bir şey olduğunu ima ettiğim anlamına gelmez. Elbette salgın başta sağlık olmak üzere ekonomik, sosyal ve politik sonuçları olacaktır. Ama her krizde olduğu gibi bu krizde bize bazı şeyleri öğretecek ve kendimiz ve dünya ve insanlık hakkında biraz daha düşünmemizi sağlayacak diye düşünüyorum.

*Muhreç Araş. Gör. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi