ABD seçimleri: Nevada seçimi ve yeni eşik

ABD’de Demokrat Parti aday belirleme seçimleri tüm hızıyla devam ederken üçüncü seçim yeri olan Nevada’daki seçimler ile seçim yeni bir boyut kazandı.

Google Haberlere Abone ol

Sina Güneş

Bernie Sanders Demokrat Parti adaylık çalışmalarına başlarken, seçim çalışmalarını kendisinin seçilmesi değil kendisinin de dâhil olduğu bir politik devrim hareketi olarak tanımladı. Eğer bir başarı sağlanacaksa bu halk ile beraber ve halk için olacaktı. Bunun için de halkın önceliklerini belirlediği ve içinde; herkesin koşulsuz ve eşit şekilde yararlanacağı sağlık reformu, ücretlerin kabul edilebilir seviyeye (saat başı 15 dolar) çıkarılması, eşit işe eşit ücretin kanunlaştırılması, ayrımcılık ve ırkçılığın devlet organlarından silinmesi ve devletin bununla mücadele etmesi, ücretsiz eğitim hakkı, öğrenci harçlarının silinmesi, iklim değişikliği ile mücadele gibi temel hakları esas alan bir program/ajanda belirledi.

Dışarıdan bakıldığında ABD gibi kapitalizmin çok güçlü olduğu bir yerde bu tür sosyal hakların kazanılması imkânsız görünebilir. Şimdiye kadar yaşanan süreç bu görüşün ABD'de, en azından müesses nizam içinde de paylaşıldığını gösteriyor. Öyle ya iki kutuplu dünyanın kapitalist kanadını temsil eden, sosyalizm düşmanlığı ile nam salan, toplumunu Sovyet Rusya’yı temel alan sosyalizm korkusu ve düşmanlığı üzerinden yöneten bir devlet ve bu devletin politik hegemonyası içinde yetişen bireylerin sosyal haklar talep edeceğini kim düşünebilirdi!.. Üstelik bunun, kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlayan birinin etrafında gerçekleşmesi olanaksız görünüyordu. Türkiye gibi taraf olmak bir yana arada olmayı bile başaramamış bir ülkedeki sosyalizme yaklaşım düşünüldüğünde ABD’deki düşünce şekli daha anlamlı gelecektir.

SEÇİMİN SANDERS’I

Sanders bu program ve bu yaklaşımlarla seçime giderken seçime kadar bile devam edemeyeceği, halk desteği bulamayacağı, yarışa dâhil olma ihtimali olmadığı yönündeki beklentiler bir bir suya düştü. Sanders’ın sistem karşıtı düşüncelerini liberal demokrasinin başarısı olarak sunan, temsiliyetini sistemin adaletliliğine yoran, varlığını sistem içinde bir renk ama asla bir yere varamayacak bir renk olarak gören düşüncenin yerini düşmanlığa varan saldırılara bırakması çok sürmedi.

Sanders, ilk seçim yeri olan Iowa’da popüler oyları kazandığında, partili oyların çoğunluğunu kazanamadığı söylenerek başarısı yok sayıldı. İkinci seçim yeri olan New Hampshire’da birinci geldiğinde bu defa farklı kazanamadığı için başarısı yok sayıldı. Bu görmezden gelme çabalarına sonrasında bir yenisi daha eklendi. Buna göre seçim ritüeline dönüşmüş olan ve ilk iki eyalet olarak belirlenen Iowa ve New Hampshire eyaletlerinin nüfus yapısının çoğunlukla Beyazlardan oluştuğu dolayısıyla Amerikan demografisini yansıtmadığı için Sanders’ın başarısının büyütülecek bir durum olmadığında ısrar edildi. Oysa bu şehirler aslında bilinçli seçimlerdi çünkü ABD adaylık seçimleri için bu yerlerden yeterli oy ve destek alamayanların sonrasında çoğunlukla seçim dışı kaldığı bunun da farklı etnik kimliklerde siyaset yapamaya çalışanlar için bir baraj/sınır işlevi görmesi sağlanıyordu. Iowa ve New Hampshire demografisi için söylenen doğru olmakla beraber seçim tarihi boyunca bu seçimlerde birincilikle çıkan kişilerin kesinlikle aday olması ilginçtir.

Nevada seçimlerine gidilirken, Sanders bir yandan partinin yönetici elitleriyle, bir yandan partideki merkez ve muhafazakâr kanatlarla bir yandan da solda gibi görünen ama arka planda zenginlerden ya da zenginlerin finanse ettiği kuruluşlardan maddi destek alan ama bunu haberlere yansıyana kadar reddeden ve bu desteğe karşı olmakla övünen Elizabeth Warren ile mücadele ediyordu. Parti elitleri, Sanders’ı engellemek için daha birkaç ay önce Trump’a karşı savundukları “oyun sırasında oyun kuralları değişmez” şiarından çarçabuk vazgeçip seçime dışarıdan katılan milyarder Micheal Bloomberg’in Demokrat Parti seçim münazaralarına katılmasına olanak sağlayarak bir anlamda seçimleri satın almaya çalışmasına onay verdiler. Merkez ve muhafazakâr kanatlar, Sanders’ın “demokratik sosyalizm” -ki bu bilinen ya da tanımlanan sosyalizm değil- söyleminin parti tabanına zarar verdiği, oy kullananları kaçıracağı ve bu söylem ile Trump’ı yenmenin olanaksız olduğu dolayısıyla Sanders’ın aday olamaması gerektiği sürekli dillendirdi. Warren ise bir yandan bu kampanyalara katılırken öte yandan Sanders’ın kendisine başka hiç kimsenin katılmadığı özel bir görüşmede “bir kadının seçimleri kazanamayacağını” söylediğini medyaya aktararak, Sanders’ı cinsiyetçilikle suçladı. Müesses nizamın medyası ise tüm bu karşıtlığa, bir yandan Iowa ve New Hampshire halkını tercihleri üzerinden suçlayarak, ABD’yi temsil etmedikleri dolayısıyla ilk seçim yerleri olmaması gerektiğini söyleyerek halka gözdağı verirken diğer yandan Sanders’ın cinsiyetçi olduğu, sadece Beyazlardan oy aldığı, ABD halklarını temsil etmediği, Trump’a karşı şansı olmadığı ve son olarak 2016 seçimlerinde Trump için de kullanılan Rusya’nın sosyal medya üzerinden seçilmesi yönünde çalışmalar yaptığı propagandasıyla sürece dâhil oldu.

HALKIN SEÇİMİ

Medyanın müesses nizamın öngördüğü şekilde görmezden gelmeleri, karalamalara karşı söz hakkı vermemeleri, tartışma programlarının karşı propagandalara dönüşmesi, saldırılar, suçlamalar, hakaretler ardı ardına devam ederken halk Nevada seçimlerinde kararını verdi. Halkın çoğunlukla gözleri önünde gerçekleşen tüm bu sürece rağmen halk, oylarıyla Sanders’ı birinci seçti.

Halk, Sanders’a Nevada seçimlerinde sadece oyların yüzde 47’sini vermekle kalmadı, muhafazakâr, merkez ve Warren’ın aldığı oyların toplamından daha fazla oy vererek adeta oynanan oyuna alet olmamayı ve seyirci kalmamayı seçti.

SONUÇ

Nevada seçimleri halkın müesses nizamın koyduğu sınırları esnetebileceğini hatta doğru kişileri bulduğunda bu sınırları yok edebileceğini göstermesi bakımından milat sayılabilir. Seçmelerin önemli bir bölümü kendilerini, Sanders gibi “demokratik sosyalist” olarak tanımlamasa bile düşünüldüğü kadar irrasyonel davranmadıklarını ve kişisel çıkarların toplumsal fayda temelinde birleşebileceğini gösterdi.

ABD seçmenlerindeki rasyonelliğin tüm toplumlar için geçerli olabileceği tartışmalı olabilirse de Nevada seçimi, kendi çıkarlarını toplumsal faydanın çok üzerinde gören kesimlerin rızası olsun ya da olmasın halkların dayanma noktası aşılmaya başlandığında halkın neleri yapabileceğini göstermesi bakımından önemli bir eşik sunmakta. Sıradaki seçimler halkın yani yüzde 99’un mu yoksa elitlerin yani yüzde 1’in mi geri adım atacağını gösterecek. Asıl hikâye iki tarafın da geri adım atıp atmayacağına göre yazılacak.