Gerontoloji, toplum, bilim ve ekonomi

Genç ve yaşlı kuşakların ilişkilerinde ne değişecek, neler aynı kalacaktır ve hangi problemler ortaya çıkabilecektir? Ölüm kavramının yaşlanan toplumdaki anlamı nasıl olacaktır? Yaşlıların sosyal güvenliği nasıl sağlanacaktır? Yaşlanma ve yaşlılık politikalarında hangi perspektiflere ihtiyaç vardır? Türkiye’nin bu gerontolojik sorulara acilen cevap vermesi gerekirken, gerontolojinin “anti-gerontolojik” görüşlerden de arındırılması gerekir.

Google Haberlere Abone ol

Prof. Dr. İsmail Tufan*

Türkiye’de git gide bilimde, ekonomide ve politikada yaşlanma ve yaşlılıktan söz edilecek olan bir dönemin eşiğindeyiz. Çünkü yaşam süresi durmaksızın uzuyor. Böylece yaşlanma şansına sahip bireyler çoğalıyor. Bu da toplumumuzun yaşlanan toplumlar arasına girdiğini gösteriyor. Dolayısıyla birey ve toplum olarak yaşlı topluma hazırlanmak zorundayız. Yaşlı topluma hazırlanmaya bilimde, ekonomide ve politikada daha fazla vakit kaybetmeden başlanılmalı ve bu bağlamda rota yaşlı topluma çevrilmelidir.

Gerontolojinin, yani yaşlanma araştırmacılığının, Türkiye’de yeni bir bilim alanı olması asıl sorunumuz değildir. Asıl problem yaşlanma ve yaşlılığa her yönden yaklaşılabileceğidir. Başka hiçbir bilimsel alanda insanın yaşamıyla bu denli sıkı bir temas halinde olan boyutlarla ilişkili bir olguya rastlamıyoruz. Yaşlanma ve yaşlılık insana ve topluma çok yönlü ve çok boyutlu etkileri olan fenomenler olarak dikkat çekmektedir.

Yaşlanma ve yaşlılığın çok yönlü bedensel, psişik, sosyoekonomik ve sosyopolitik boyutlarını algılayabilmek için bilimsel disiplinlerin sınırlarının ötesine taşan (transdisiplinarite) uğraşlara ve girişimlere ihtiyacımız vardır. Yaşlanmanın biyolojisi, yaşlanmanın psikolojisi, yaşlanmanın sosyolojisi ve yaşlanmanın ekonomisi ne kadar iyi açıklanabilirse açıklansın yaşlanma ve yaşlılığı daima topyekûn olarak görebilmemiz ve bunun etkilerini ve yapılandırılmasıyla ilgili soruları cevaplamaya yönelmeliyiz. Tabii ki yaşlanma ve yaşlılıkla kendi perspektifinden ilgilenen bilimleri desteklemek gerekir. Ama yaşlanma ve yaşlığı kavrayabilmek için bunların bir bütünsellik içerisinde görülmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için gerontolojiye ihtiyacımız vardır. Çünkü gerontoloji yaşlanma ve yaşlılık olgularını inceleyen bilimleri bir araya getirebilmeyi başaran tek bilim koludur (disiplinler arası bilim dalı).

Gerontoloji sayesinde yaşlanma ve yaşlılık sistematik bir şekilde çözümlenebilir. Gerontolojinin kendi görevlerini yerine getirebilmesi için bilimler arası iş birliği ağını kurarak bilimler arası iş birliği ile yaşlanma ve yaşlılığı incelemeliyiz.

Özellikle kaçınılması gereken başlıca problem şudur: Türkiye’de gerontoloji alanında bilimler arası iş birliğine sıcak bakmayan, hatta bundan özellikle kaçınan bir eğilimin ortaya çıktığı dikkat çekmektedir. Son zamanlarda yayınlanan sözde gerontoloji makalelerinde bu eğilim çok açık bir şekilde görülmektedir. Olayın en üzücü yanı ise bu eğilimdeki bilim insanlarından bazılarının şu anda ülkemizin üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapıyor olmalarıdır. Burada isim vermek ne istiyorum ne de bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Asıl önemli olan bu gerontolojiyi bozan ve hedeflerinden saptıran bu eğilime karşı bizim ne yapabileceğimizdir.

Gerontolojinin gelişebilmesi ve uluslararası düzeyde bir bilim ve uygulama alanı haline gelebilmesi için gerontolojinin gerontologlara bırakılması gerekir. Gerontoloji eğitimi almamış, gerontolojinin teorik mantığından bihaber veya bunu önemsemeyen meslektaşlarımızın kendi uzmanlık alanlarına geri çekilmeleri gerekir. “Gerontolojik liyakat” kavramını önemsememiz hem gerontologlar hem de gerontolog olmayanlar açısından yararlıdır. Çünkü sözde gerontolojik çalışmalarla hiçbir yere varılamayacağı gibi gerontolog olmayanların yayınladıkları makalelerdeki hatalar git gide diğer bilimlere de sirayet edecektir. Bu yüzden bu çalışmaları gerontolog olarak dikkatle takip etmeliyiz. Yanlışların yeni yanlışlar doğuracağını ve sonuçta bunun tüm bilim camiamıza bulaşacağını bilmeliyiz.

Gerontoloji her ne kadar yeni bir bilim dalı olsa da bugün bütün endüstri ülkelerinde en önemli bilim dalları arasında kabul edilmektedir. Gelişmiş endüstri ülkelerinde hükümetler uzun süreden beri yaşlanma ve yaşlılık politikalarını gerontolojik araştırmalara ve gerontologların bilgilerine dayandırarak hazırlamaktadırlar.

Yaşlanma ve yaşlılık gerontolojik bakış açısından çeşitli boyutlarıyla incelenmektedir. Yaşam süreci konsepti kapsamında yaşlılık, normal, hastalıklı ve optimal yaşlanma konsepti, zaman biçimleri kapsamında yaşam konsepti, yaşam tecrübesi ve yaşamın anlamı konsepti, yaşlanmanın bireysel ve toplumsal potansiyeli konsepti, bu bağlamda birkaç örnek olarak gösterilebilir.

Yaşlıların çoğalmakta olduğu toplumumuzda yaşlılıkta cinsellik, eş ilişkileri ve aile nasıl bir değişim geçirecektir? Genç ve yaşlı kuşakların ilişkilerinde ne değişecek, neler aynı kalacaktır ve hangi problemler ortaya çıkabilecektir? Ölüm kavramının yaşlanan toplumdaki anlamı nasıl olacaktır? Yaşlıların sosyal güvenliği nasıl sağlanacaktır? Yaşlanma ve yaşlılık politikalarında hangi perspektiflere ihtiyaç vardır? Türkiye’nin bu gerontolojik sorulara acilen cevap vermesi gerekirken, gerontolojinin “anti-gerontolojik” görüşlerden de arındırılması gerekir.

*Prof. Dr. Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü