İşçi sınıfının çıplak ayak yürüyüşü

Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin bu yürüyüşü niteliği açısından bir ilk olması ve sadece Türkiye’de değil, uluslararası işçi sendikaları arasında da yankı bulması açısından dikkat çekici bir eylem olarak Türkiye tarihine adını yazdırmıştır.

Google Haberlere Abone ol

Elvan Yılmaz

Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer tarafından işten atılan 54 işçinin “Temizlik İşçilerinin Yalın Ayak Yürüyüşü” ve “Ölüm Yürüyüşü” olarak da bilinen Türkiye işçi sınıfının unutulmaz eylemlerinden biridir.

1961 Anayasası ile grevi ve toplu iş görüşmelerini meşru bir hak olarak düzenleyen ve sendikal örgütlenmelerin önündeki engelleri kaldıran Grev ve Lokavt Kanunu ile Sendikalar Kanunu'nun yasalaşması ile beraber Çorum Belediyesi ile Genel-İş Sendikası arasında 1966 yılı Mayıs ayında Toplu İş Sözleşmeleri görüşmeleri sırasında taleplerin belediyenin ödeme imkânlarını aştığı iddiasıyla anlaşmazlık baş gösterir.

Bu anlaşmazlık sonucunda Genel-İş Sendikası, Çorum Belediyesi işçileri arasında grev kararı alır. Ancak Vali Nazım Başlamışlı başta olmak üzere Çorum’un ileri gelenleri belediye ve sendika arasında arabuluculuk yaparak işçilerin greve gitmesini önlerler. Ancak bu Belediye Başkanı Kemal Demirer tarafından unutulmayacaktır. Çıplak ayaklı yürüyüşün ilk adımları yavaş yavaş atılmaya başlanmıştır.

Başkan Kemal Demirer, Belediye Meclisi'nden kadro talebinde bulunur. Başkan Demirer, işçileri memur yaparak Genel-İş Sendikası'nı devre dışı bırakmak amacındadır. Sözleşme gereğince aylık 300-350 lira ücrete hak kazanan işçileri emekli sandığı kadrolarına devrederek 250 lira ücretle çalıştırmak istemiştir.

İşçiler böyle bir durumu kabul etmeyince Başkan Demirer, 27 işçinin işine son verir, temizlik işlerinde çalışamaz raporu alan 10 işçiyi de işten atar. Emekli sandığına geçen 10 işçinin ise toplu sözleşmeden doğan haklarını da ödemez.

TAM 53 YIL ÖNCE

Belediye Başkanı Kemal Demirer, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararını uygulamayacağını açıklayınca Genel-İş Sendikası Genel Başkan Abdullah Baştürk, Genel Sekreter Hasan Okyar, Belediye Meclis Üyesi Kazım İlter 27 Temmuz 1966 tarihinde 54 belediye işçisi ile Çorum Belediye Başkanı'nı kanunsuz ve keyfi uygulamalarından dolayı ve işten çıkarmaları protesto etmek amacıyla çıplak ayakla Ankara’ya yürüyüş başlatır.

Yalın ayak yaklaşık 250 km. yol kat ettikten sonra 2 Ağustos’ta Mamak’a giren işçiler, 3 Ağustos’ta Anıtkabir’e çıplak ayakla yürüyüşe devam ederler.

Anıtkabir’den sonra Başbakanlığa geçen işçiler Başbakan Süleyman Demirel’le görüşemezler. Yaşlı oldukları için çalışamayacakları ileri sürülen ve işten çıkarılan işçiler seslerini tüm Türkiye ve dünyaya duyurmak amacıyla 11 Ağustos 1966 tarihinde bir açıklama yaparak İstanbul’a kadar yürüyüşe devam edeceklerini açıklarlar.

15 Ağustos’ta yaklaşık 720 km’lik Ankara-İstanbul Ölüm Yürüyüşü başlar. Yürüyüşe Fikir Kulüpleri Federasyonu, çeşitli sendikalar, yurt içi ve yurt dışı işçi örgütlerinden ve vatandaşlardan büyük destek gelir. Hatta bazı iktidar milletvekilleri ile muhalefet milletvekilleri yürüyüşün bazı bölümlerine katılarak temizlik işçilerine destek verirler.

CHP, Çorumlu bu temizlik işçilerinin eylemine sessiz kalır. CHP Zonguldak Milletvekili ve eski Çalışma Bakanı Bülent Ecevit bir açıklama yaparak Çorum Belediye Başkanı'nı, Danıştay’ın aldığı kararı uygulamaya ikna etmeyen Başbakan Süleyman Demirel’in hukuk devleti anlayışından yoksun olduğunu belirterek “Çorumlu işçilerin elleriyle, ayakları, nasırlanmıştır. Fakat Demirel’in hukuk devleti anlayışı kadar yüreği de nasırlanmıştır” diyecektir. Başından beri sessiz kalan CHP’nin yürüyüşle ilgili tek açıklaması da bu olur.

31 Ağustos Çarşamba günü Ölüm Kervanı büyük destek ve alkışlarla, hiçbir kötü olay yaşamadan İstanbul’a ulaşır. İstanbul’a ulaşan Ölüm Kervanı Atatürk’e bir telgraf çeker.

“Aziz Atamız, Çorum Belediyesi'nce sefaletin kucağına atılan işçi evlatlarınızın durumu malumdur. Anayasamıza riayet etmeyen bugünkü hükümet edenleri size şikâyet ediyoruz. Saygılarımızla."

İşçiler aynı zamanda Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a da bir telgraf çekerek “Atatürk ilkelerinin bekçisi, Anayasa’nın koruyucusu olmanız hasebiyle işçi haklarının bir an evvel teslim edilmesi için ilgililere emir vermenizi arz ederiz” derler.

Yollarda büyük ilgi gören ve alkışlarla desteklenen işçiler Haydarpaşa’dan motorla karşıya geçerek (o zaman Boğaz Köprüsü henüz yapılmamıştı) Galata Rıhtımı, Kabataş ve Gümüşsuyu yoluyla Taksim Meydanı'na ulaşırlar.

DENİZ GEZMİŞ'İN GÖZALTINA ALINMASI

Bu arada Haydarpaşa Lisesi ile Harem İskelesi'ne inen köprü üzerinde bulunan gençler Haydarpaşa Lisesi yemekhanesinden aldıkları bakır sürahiler ile Ölüm Kervanı yürüyüşündeki işçilere su verirler ve Taksim’e kadar onlara eşlik ederler. Haydarpaşa Lisesinden bakır sürahileri alıp işçilere arkadaşları ile su götüren kişi Deniz Gezmiş’ten başkası değildir.

İşçiler yürürken İTÜ önünde toplanan bir grup genç yürüyüş sırasında Türk-İş’in aktif rol almadığını ifade ederek Ölüm Kervanı’nın pazar günü değil de hafta içerisinde İstanbul’a getirilmesini ve miting yapılmamasını sloganlarla protesto ederler. Protestolara Taksim Meydanı'nda da devam eden Kemal Ulus, Şevket Caymaz, Sıtkı Eser ve Deniz Gezmiş isimli gençler tahrikçilik yaptığı iddiasıyla gözaltına alınırlar. İşte bu gözaltı Deniz Gezmiş’in ilk gözaltına alınması olacaktır. Liseyi yeni bitiren Deniz Gezmiş 1966 yılında henüz 19 yaşındadır. O dönemde kefaletle serbest bırakılma olduğu için Deniz Gezmiş mahkemeye çıkarılmadan arkadaşının ailesinin kefil olması sonucunda serbest bırakılır.

BAŞKAN DEMİRER, BAŞBAKAN DEMİREL GÖRÜŞMESİ

Başbakan tarafından kabul edilen Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer, Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç ve Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem 10 dakika süren görüşmeden bir sonuç alamazlar.

Görüşmede Başkan Kemal Demirer, yine 432 lira alan işçilerin çeşitli zamlarla 977 lira istediklerini, kendisinin mevcut kanunlara ve belediye meclis kararlarına uyması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu arada Belediye Başkanı Kemal Demirer istifasını Başbakan’a verir. Ancak Başbakan Demirel bu istifanın mercii ben değilim diyerek dilekçeyi kabul etmez.

Başbakan Demirel de Çorumlu temizlik işçilerinin yürüyüşüne sessiz kalmayı tercih eder. Başbakan Demirel, Türk-İş’in genel grev başta olmak üzere hiçbir yaptırım yapamayacağını düşünmekte, bu nedenle de soruna kayıtsız kalmaktadır.

HALİL TUNÇ MİLLİ GÜVENLİK KURULU'NU GÖREVE DAVET EDİYOR

Bütün girişimlerin sonuçsuz kalması sonucunda Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç 6 Eylül 1966 tarihinde Türk-İş’in Selanik Caddesi'ndeki genel merkezinde bir basın toplantısı düzenler.

Basın toplantısında “…karşılaşılan kanunsuzluklar, yargı organları kararlarının hiçe sayılması, yurdumuzda mutlaka bir rejim münakaşası açılması gerektiğini göstermiştir. Bu münakaşa açılmalı, demokrasi adı altında oynanan oyun kamuoyunun gözleri önüne serilmeli ve rejimimizi kurtaracak tedbirler derhal alınmalıdır. …Kanunları ve kuralları uygulatacak merciler nerededir? Eğer bu organlar görevlerini yapamıyorlarsa veya yapamayacak duruma getirilmişlerse bu hukuk devletinin sonu demektir” diyecektir.

Halil Tunç, bir gazetecinin “Hükümet bunları uygulamıyor, başka ne mercii olabilir” sorusuna ise, “Kuvvet komutanları olabilir, Milli Güvenlik Kurulu olabilir, baskı grupları olabilir” diye cevap verir. Ayrıca Halil Tunç işçilerin işlerine geri alınmaması durumunda İstanbul ve Ankara’da büyük eylemler yapacaklarını, yine sonuç alınamaması durumunda ise kanun yasağına rağmen genel greve gidecekleri uyarısında bulunur.

Böylece, Ölüm Yürüyüşü'nün başından beri sessiz ve pasif kalmakla eleştirilerin odağında olan Türk-İş hiç beklenmeyen çok sert bir bildiriye imza atarak olayların seyrini değiştirecektir,

Halil Tunç’un sözleri Ankara’da geniş yankı uyandırır. Danıştay gibi yüksek yargının verdiği kararların uygulanmaması ve kamuoyu baskısı Türk-İş’i böyle bir açıklama yapmaya zorunlu kılmıştır. 27 Mayıs İhtilali'nin izlerinin silinmediği ülkede böyle bir söylem Ankara’da buz gibi bir hava esmesine yol açar

Ertesi gün gazeteler Tunç, "Güvenlik Kurulu ve komutanlardan yardım istedi" başlığı ile çıkar. 8 Eylül tarihinde Milliyet gazetesi Çorum Belediye Başkanı “Danıştay’dan haber bekliyor” diye bir haber yapar.

Bütün bu gelişmeler karşısında Belediye Başkanı Kemal Demirer ise “Danıştay kararında yürüyüşe çıkan işçilerin eski işlerine alınıp alınmayacağı açıklanmadığından bu hususun bir tavzih kararı ile açıklanmasını istedim. Türk ordusunun kanun çerçevesinde tasarrufta bulunanlara hiçbir şey yapmadığı bilinen bir gerçektir. Türk-İş kendi çıkarlarına Çorum Belediye Başkanı'nı ve Çorumlu işçileri alet etmemelidir” diye cevap verir.

MUTLU SON

Birinci kararın açıklanması için Danıştay’a başvuran Başkan Kemal Demirer, Danıştay’ın “tavzihe lüzum yok kararımız açıktır. İşçilerin işlerinden çıkarılmaları kararı durdurulmalıdır” diye alınan ikinci karardan sonra işçilerin tekrar işe alınacakları müjdesini verir.

Alınan ikinci Danıştay kararına itiraz etmeyen Başkan Kemal Demirer, gerekli formalitelerin yerine getirilmesi için encümeni toplantıya çağıracağını, dokuz işçi için devlet hastanesi tarafından verilen çalışamaz raporlarını iptal edeceğini ve işçileri SSK hastanesine sevk edeceğini beyan eder.

Belediye Başkanı ile Genel-İş Sendikası'nın anlaşmaya varması sonucunda 15 Eylül’de İstanbul’da bulunan işçiler otobüslerle Çorum’a dönmek için hareket ederler. Tam 51 gündür yollarda olan işçiler sonunda haklarına kavuşurlar.

27 işçi belediyedeki eski işlerine geri dönerler. Kalan 27 işçiden dokuzunun da SSK hastanesi tarafından çalışamaz raporu verilmesi durumunda yasal hakları ile birlikte emekli edilmesi kararı alınır.

Kalan 18 işçi ile ilgili bir açıklama yapan Başkan Kemal Demirer “sendika yetkilileri ile anlaşmaya vardık. Bu işçilerin tazminat durumlarını tetkik edeceğiz. Tazminatları ödeme gücümüz içindeyse, bu ödemeyi derhal yapacağız. Tazminatları ödeyemez durumda isek bu işçileri de işe alacağız. Bu işlerin bu kadar uzaması benim de sağlığımı bozdu. Şurada belediye başkanı olarak yaklaşık bir senem kaldı. Tövbe olsun bir daha bu işlere burnumu sokmayacağım” diye dursun büyük halk ozanı Âşık İhsanî;

"Ey sen Johnson Kemal,

Çorum’lu Ağa,

Medeni Kanunu kaldırdın dağa,

Sendika var,

Tek işçiyi sokağa,

Keyfin için atamaz, atamazsın"

diyerek güzel bir türkü yakar.

27 Temmuz 1966’da Çorum’dan Ankara’ya ve oradan da İstanbul’a yürüyen “Çıplak Ayaklıların Yürüyüşü” ve “Ölüm Yürüyüşü” 15 Eylül de işçilerin İstanbul’dan Çorum’a dönmesi ile son bulmuştur.

Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin bu yürüyüşü ise, niteliği açısından bir ilk olması ve sadece Türkiye’de değil, uluslararası işçi sendikaları arasında da yankı bulması açısından dikkat çekici bir eylem olarak Türkiye tarihine adını yazdırmıştır.

Kaynaklar: Çorum haber gazetesi/Yazılıkaya-Ali Alakoç