Raci Tetik 'şerefli' olduğunu düşünerek öldü

Raci Tetik- Mamak Askeri Cezaevi Müdürü- eli kanlı, binlerce insanın, ailenin hayatını karartan, işkenceci Raci Tetik, 88 yaşında, “şerefli” olduğunu düşünerek öldü. Kendisinden hesap sorulmadan. Bu ayıp da bizim payımıza düşer.

Google Haberlere Abone ol

Alaz Erdost

“24 ARALIK 1981

2.30 (YARIN)

Canım Kardeşim,

Yemeği oldukça geç yedik. Türküler, yemekte, yuvada öğrendiği bir türküyü söylüyor:

"Şalvarı morlu Kezban'a bak/Tarlaya gidiyor Kezban'a bak!." Yineliyor. Ama bir ara sözcükleri değiştirerek:

"Babaya gidiyor Kezban'a bak../ İlhan'a gidiyor Kezban'a bak.." Böyle söylerken küşümleniyor, gülüyor. Seni anımsadığını sezdirdiği için, gizli bir utanç duyuyor.

"Söyle çekinme kızım!." diyorum:

"Babaya gidiyor Kezban'a bak! İlhan'a gidiyor Türküler'e bak." Halasıyla gözgöze. Gülmüyor şimdi. Yüzüne yayılan acıyı da gizleyemiyor. Parmağıyla, bir sol gözünün, bir sağ gözünün köşesindeki yaşı siliyor.

"Ağlama ama!" diyorum. Ağlıyor.. ama

"Ağlamıyorum ki!.." diye yanıtlıyor.”

(Muzaffer İlhan Erdost- İlhan İlhan- Türküler Günlüğü)

Burada paylaştığım amcamın “canım oğul” diye başlayıp, “aralık kalan gözlerinden öpüyorum canım kardeşim” diye bitirdiği ve ablamı anlattığı mektuplardan sadece bir tanesi. Bu mektuplar sahipsiz. Bu mektuplar boşluğa yazıldı. Çünkü can oğul, güzel kardeş, kendini “şerefli” bir Türk askeri ilan eden bir kişinin emriyle öldürüldü.

Bu asker yani Raci Tetik- Mamak Askeri Cezaevi Müdürü- eli kanlı, binlerce insanın, ailenin hayatını karartan, işkenceci Raci Tetik, 88 yaşında, “şerefli” olduğunu düşünerek öldü. Kendisinden hesap sorulmadan. Bu ayıp da bizim payımıza düşer.

Kenan Evren öldüğünde yazmıştım. Şimdi bir artırıyorum:

Bir insan değil o benim gözümde. İsmini de anmayacağım o yüzden. Babamın küçük bahçesinden çiçekler fışkırırken, onun mezarı olmayacak. Kanla dolu yattığı yerde çiçekler açmayacak. Ziyarete gelenlere çikolata dağıtılmayacak, çünkü giden olmayacak. Ve o hiç bir zaman “kendi mezarında kendi açan bir gül” olmayacak asla. Bu da bana yeter.

“2 HAZİRAN 1981

11.00 (23.00)

Canım Kardeşim,

Gece Türküler bizde yattı. … Konuyu senden açarken çekiniyor, kaygılı da. Seziyorum bunu. "Beni babama götür!." diyor, yineliyor bu özlemini.

"Olur kızım!" diyorum çaresiz.

"Niye götürmüyorsun ama?"

"Çok uzakta da onun için kızım!." Emiyor emziğini. Emziği ağzında olduğu için bazan tam anlayamıyorum söylediğini.

"Babam gelmemiş mi?" diyor. Ben öyle anlıyorum. "Yok kızım gelmemiş, annen vardı!" diyorum. Rana, anlamış olmalı ki, heyecanlanıyor. Ve Türküler, yineliyor sözünü:

"Babam ölmemiş mi?." İlk kez duyuyorum Türküler'den. Şaşkın, ne diyeceğimi bilemez halde, "O da nerden çıktı kızım?" diyorum.

"Babam ölmemiş mi?" diye yineliyor.

"Ölür mü, ölmedi elbette!" Ve yüzüne birden bir sevinç yayılıyor, bir gülüş ağzında ve gözlerinin içinde.” (Muzaffer İlhan Erdost- İlhan İlhan- Türküler Günlüğü)

İki gündür bir gülüş ağzımda. 39 yıl önce, 36 yaşında toprağa karışan babam, 39 yıl sonra kalın kara bıyıklarıyla yaşıyor. Bastığı kitapları yaşıyor. Fotoğraflardan hep gülen gözleriyle bakıyor. 39 yıl sonra, bir zalimin ölüm haberinin ardından sadece onun ismi anılıyor. İsmi yaşıyor. Bu onurlu miras yaşadığımız sürece başımızla beraber.

Baba ölür mü? Ölmedi elbette.

Aralık kalan güzel gözlerinden öpüyorum babacığım.