Mülteciler insanlığın ortak yetimleridir

"Savaş kötü ama iç savaş, sivil iç savaş dünyanın en kötü şeyi, en kötü! Bunu ağızlarına bile almasınlar sakın. Bilgisayarda savaş oyunu oynamayla karıştırmasınlar. Akşam olduğu zaman elini kolunu sallayarak, geze geze evine, içinde ailen olan yere gitmek var ya... Vurulma korkusu olmadan, evim bombalanmış mıdır, ailem ölmüş müdür acaba diye düşünmeden... İşte bu da dünyanın en güzel şeyi. Bunun kıymetini bilsinler" dediler.

Google Haberlere Abone ol

Osman Temizkan

Üç gençle tanıştım bugün.

Üçü de pırıl pırıl, gayet zeki, okuyan gençler.

Satranç oynuyorlardı, oyunları bittikten sonra masama teşrif ettiler.

Suriyeliler; ikisi Humuslu, biri Kamışlılı.

Türkçeleri gayet iyi.

Van'da üniversite okuyorlar, ikisi eczacılık, biri elektrik elektronik mühendisliği.

Uzun uzun sohbet ettik.

Suriye'nin dününe, bu gününe, muhtemel yarınına ve Türkiye'de Suriyeli mülteci olmaya dair aklıma gelen her şeyi sordum.

Sorduğum her şeyi yanıtladılar, hiç üşenmeden uzun uzun anlattılar.

Her konuda aynı düşünmüyorlardı tabii.

Ama bir soruma verdikleri yanıt aynıydı.

"Türkiye'deki bütün gençler şu an karşınızda olsalar, onlara ne tavsiye edersiniz?" dedim.

"Çok güzel bir ülkeniz var. Ne sorunları varsa, konuşarak çözsünler. Farklı görüşleri olabilir ama sakın düşman olmasınlar. Savaş kötü ama iç savaş, sivil iç savaş dünyanın en kötü şeyi, en kötü! Bunu ağızlarına bile almasınlar sakın. Bilgisayarda savaş oyunu oynamayla karıştırmasınlar. Akşam olduğu zaman elini kolunu sallayarak, geze geze evine, içinde ailen olan yere gitmek var ya... Vurulma korkusu olmadan, evim bombalanmış mıdır, ailem ölmüş müdür acaba diye düşünmeden... İşte bu da dünyanın en güzel şeyi. Bunun kıymetini bilsinler" dediler.

Herkes duysun isterim bu öğüdü.

Onlar da bana Atatürk'ü sordular, bildiğim kadarıyla anlattım.

Kalkarken hesaba ortak olmaya kalkıştılar.

"Siz evinize gelen misafire ikram ettiğiniz çay için, yemek için misafirden para alıyor musunuz?" dedim.

Güldüler.

Sonra anlaştık, Suriye'ye barış geldiğinde ben de onlara misafir olacağım; yedirecekler, içirecekler, gezdirecekler, bütün hesabı da onlar ödeyecekler.

Söz verdim, otelde falan da kalmayacağım, Omargilde kalacağım.

Omar, Humuslu olan.

"Bizim evde kalacaksınız!" derken gözleri nemlendi Omar'ın, "söz" dedim.

Biliyorum bittabi, beni misafir edecek olması değildi onu duygulandıran.

Numaralarımızı aldık, gene buluşacağız.

Sözün sonu:

Mülteciler, insanlığın ortak yetimleridir, öksüzleridir.

Mülteciye ters bakan, onunla ters konuşan, mülteci kimliğinden ötürü menfi herhangi bir tavır sergileyen, her kim olursa olsun, insanlıktan zerrece nasibini almamış bir alçaktır benim nazarımda!

Yarın ne hâlde olacağının bir garantisi varsa, buyur yap alçaklığını...

Ya da vazgeçtim, gene de yapma.