Zorhane: İran'ın kuvvet kazanma evleri

Kullandıkları idman aletleri oldukça sade. Zaman zaman haltere benzer malzemeler kullansalar da, çoğunlukla küçük tahtalar ve ağırlıkları değişen lobutlarla çalışıyorlar. Ortadaki kişi, mürşit, tecrübeli. Ancak ısınma hareketlerini 30 yaşlarında bir genç yaptırıyor. Bir süre sonra aynı kişi davul ve zil çalmak ve dualar okumak için yukarı çıkarak alanı daha deneyimli birine devrediyor.

Google Haberlere Abone ol

Arat Saadetyan

İran’a gelene kadar varlığından pek haber değildim. Zurhanenin ya da zorhanenin adını tesadüfen duydum. İran seyahatimin başlangıç noktası Tebriz’de aradım ama ben bulamadım. İkinci şehrim Zanjan’da da arkadaşlar pek ilgilenmedi. Qazvin’e geldiğimdeyse adeta burnumun dibinde bitiverdi. Bu kadar yakınımda olunca gitmemek olmazdı. iyi ki de gitmişim.

Anlamı “Kuvvet kazanma evleri”. Zurhane ya da zorhane kadim bir İran geleneği… Kısaca bir nevi geleneksel İran jimnastiğinin yapıldığı mekanlar olarak da tarifleyebiliriz.

Tarihlere çok itibar etmiyorum ama geçmişi 2 bin 500 yıl evveline dayandırılıyor. Bu da geleneğin İslamiyet öncesinde oluştuğu anlamına geliyor. Zurhanedeki arkadaşlar yaptıkları hareketlerin askeri birliklerin eğitiminde, savaşa hazırlıkta kullanıldığını anlatıyorlar. İzlenildiğinde hareketlerin daha çok acıya ve dayanıklılığa, kullandıkları malzemelerin ise ağırlığa dayandığı anlaşılıyor. Bu da aktarılanları makul ve mantıklı kılıyor. Geleneğin İslamiyet’ten etkilenmesi ise kaçınılmaz olmuş. Salona girer girmez Hazreti Ali’nin ve İslam bilginlerinin resimleri göze çarpıyor. Zurhanedeki idmanlara katılım veya idmanları seyir kadınlara kapalı. İdmana katılanların da inançlı, mütevazı, dürüst, cesur kişiler olması bekleniyor. Zurhanenin kapısı alçak. Haliyle içeri eğilerek giriliyor. Böylece hemen işin başında kapıdan giren hizaya sokuluyor. Zurhanede, mekana giren her katılımcıya davul ve zil vuruşuyla “hoşgeldin” deniyor. Katılımcıya göre davul ve zil sesi farklılaşıyor.

Eskiden zurhaneye sabah namazından önce gelinirmiş ancak yaşam koşullarının değişmesiyle idmanlar bugün akşam saatlerinde yapılıyor. Genellikle akşam yemeğinden iki saat sonra antrenman başlıyor. Sekizgen bir çukur ve bir kubbenin etrafında dönüyor her şey. Alanın çok ufak olması garip geliyor başlangıçta ancak bayağı sığışıyorlar. Katılımcılar işlemeli dizaltına kadar gelen bir şalvar giyiyor ve zurhaneye girmeden önce diz çökerek ellerini önce yere sonra alınlarına üç kere dokundurarak zemini ve spor malzemesini öperek hürmetlerini ifade ediyorlar. Bu jest mekan terk edilirken de tekrarlanıyor.

Kullandıkları idman aletleri oldukça sade. Zaman zaman haltere benzer malzemeler kullansalar da, çoğunlukla küçük tahtalar ve ağırlıkları değişen lobutlarla çalışıyorlar. Ortadaki kişi, mürşit, tecrübeli. Ancak ısınma hareketlerini 30 yaşlarında bir genç yaptırıyor. Bir süre sonra aynı kişi davul ve zil çalmak ve dualar okumak için yukarı çıkarak alanı daha deneyimli birine devrediyor. Bu kişi alanın ortasına konumlanarak bir yandan katılımcılara yapılacak hareketleri gösterirken diğer yandan da onlara nasihatler veriyor. Söylenene göre arada Şehname’den de beyitler okunuyormuş. İdman boyunca süren davul ve zil vuruşlarıyla oluşturulan ritimler eşliğinde okunan dualarda Hz. Ali’nin ismini de bolca duyuyorsunuz. Mürşit sürekli değişiyor. Bu değişimde acemiden tecrübeliye doğru giden bir ritüel var ve her yer değiştirişlerinde selamlaşma gibi birbirlerine hürmet jestlerinde bulunuyorlar. İdman sonunda ise Mevlevilerin çarkını anımsatan bir hareket yapılıyor. Katılımcılar kolları yana açılmış bir halde sekizgen çukurun merkezine yerleşip dönmeye başlıyor. Her bir katılımcı dönüşüne başlamadan önce mürşitten sıra istiyor. Bu dönüşlerle idman tamamlanıyor.

Zurhanenin varlığı İran’da bile unutulmak üzere. Pek çok kimse bu geleneğin varlığından dahi habersiz. Bilenler içinse babasıyla geçirdiği bir çocukluk hatırasından ibaret. İran’da yeni nesilde rağbet görmüyor. En önemlisi ise zurhanenin geleneklerinde sporu rant, sporcuyu ise kâr odaklı gören bir yapı yok. Sıfır rekabet, kıdemli olana hürmet en büyük değerleri. Amaç hem ruhu hem de bedeni terbiye etmek ve bir önceki günden daha iyi olabilmek. Geleneklerini sürmesi ve tanınması adına küçük bir katkı olur belki bu yazı.