Türkiye’den bir Ocasio-Cortez çıkar mı?

Türkiye’nin Ocasio-Cortez'i olmaya aday çok sayıda kadını var ancak esas mesele Ocasio-Cortezlerin etrafında kenetlenebilmek ve dayanışma göstermek. Siyasal partilerin yönetim kademelerindeki kadınların, sivil toplum aktörlerinin ve kadın hareketinin bu noktadaki rolü çok önemli. Yalnızca cinsiyet olarak kadın olmak yetmiyor.

Google Haberlere Abone ol

Seren Selvin Korkmaz*

ABD’de geçtiğimiz ay Temsilciler Meclisi’ne seçilen, 29 yaşındaki Alexandria Ocasio-Cortez dünyanın pek çok ülkesindeki gençlere ve kadınlara ilham vermiş olmalı. Hikayesi milyonlara “bizden biri” dedirtiyor. Ancak, Ocasio-Cortez’e bizden biri diyenler kendilerini onun bu son hamlesini yapacak kadar “şanslı” görmüyor. Ocasio-Cortez’in hikayesi basit bir şans değil bir mücadele ama dünyanın farklı coğrafyalarında bazen kadınların bu mücadelesi ya siyasi arenaya taşınamıyor ya da kadınlar daha yolun başında sindiriliyorlar. Türkiye’de de kadınların siyaset arenasındaki tecrübelerine ve rakamlara bakarsak, Türkiye’den bir Ocasio-Cortez çıkar mı demek yerine, erkek egemen siyaset Ocasio-Cortez’lere geçit verir mi diye sormak daha doğru olur.

Ocasio-Cortez 29 yaşında. Geçimini barmenlik yaparak sağlıyordu. Daha evvel demokratik sosyalist Bernie Sanders’ın kampanyasında çalışmış ve Demokrat Parti’den siyasete girmeye karar vermişti. New York gibi sembolik bir eyalette önce ön seçimleri bölgede 10 dönemdir koltuğunu koruyan ve Demokrat Parti’nin gelecekteki lideri olarak görülen Joe Crowley’e karşı kazandı. Ardından yapılan ara seçimlerde de kazanarak ABD kongresine seçilen en genç kadın oldu.

Ocasio-Cortez gençti, siyasette deneyimsizdi, zengin değildi ve kadındı. Onun mücadelesi bir anlamda bu özelliklerin onu dezavantajlı kıldığını iddia eden “siyasetin görünmez kuralları” ile mücadele idi.

Ocasio-Cortez ön seçim zaferinin ardından partinin ileri gelenleri tarafından görünmez kılınmaya çalışıldığını vurguluyordu. Ancak Ocasio-Cortez adalet ve eşitlik temelli kampanyası ile çeşitli sivil toplum örgütlerinin, kent ve kadın hareketlerinin desteğini kazanarak önemli bir başarı elde etti. Kazanması meclise giren Müslüman, siyah, Latino, LGBTI ve Amerikan yerlisi kadın adayların başarıları ile birlikte dip dalganın zaferi olarak adlandırıldı. Şimdiden söylemleri ile siyasette dönüşümü hedeflediği açıkça görülen Ocasio-Cortez, çalışmaları ile bu noktada nasıl bir mesafe kat edecek göreceğiz. Fakat net olan şu ki Ocasio-Cortez, seçimi kendisi olarak kazandı: Kadın, genç, Latino ve güvencesiz işçi Alexandria. Kendisi olması ona sınıf-kimlik temelli yeni siyasetin de kapılarını açıyordu.

Türkiye’ye dönersek 5 Aralık’ta sosyal medyayı en çok siyasilerin mesajları kaplıyordu. Dünya Kadın Hakları Günü daha çok da Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 84'üncü yılı dolayısıyla herkes kadınların değerinden bahsediyordu. Kadınlar siyasetin olmazsa olmazlarıydı. Kadınlar, onların ve partilerinin değerleriydi. Peki, durum gerçekten öyle mi? Durumun bir rakamsal verileri, bir de kadın hikayeleri var.

Parlamentolar Arası Birlik’in Ekim 2018 verilerine göre, Türkiye 193 ülke arasından yüzde 17,4 kadın parlamenter oranı ile 118'inci. Cumhuriyet tarihinde kadın belediye başkanı sayısı 119’da kaldı. 595 milletvekilinin 104’ü kadın. 674 kadın muhtar görev yapıyor. Siyasal partilerin cinsiyet kotaları ise, seçim dönemlerinde bir anda hükümsüz hale geliyor.

Kadınlar, gündelik hayatın her alanında erkek egemen yapı ile mücadele etmeleri yetmezmiş gibi siyasete dahil olmaya çalışırken de birçok engel ile karşı karşıya kalıyorlar. Çoğu partinin kadın örgütleri diğer örgütlerle eşit söz hakkına sahip değil. Kadınlar seçim dönemlerinin broşür dağıtan, kapı kapı gezen, cefakar yoldaşları iken mevzu kadının seçilmesine gelince adeta görünmezlik pelerini atılıyor üstlerine. Kadınlar ya seçilemeyecek yerlerden göstermelik aday olarak ya da çeşitlilik vitrininin bir öğesi olarak konumlandırılıyor. Siyasette kadınsanız bir de üstüne gençseniz karşınızdaki “kurnaz” siyasetçiler tarafından akılsız olarak kabul ediliyorsunuz. Ne yapmanız gerektiği sıklıkla telkin edilip, “sen bunları bilmezsin”, “o işler öyle değil” minvalinde pek çok söz duyarsınız. Bu sözleri aynı kulvardaki erkek siyasetçiye söylemek zordur, ama iktidarı kadın üzerinden yeniden kurmak, kadınlara akıl vermek erkek siyasetçinin kendince hakkıdır. Siyaset, kadının fikirlerinden ziyade başörtüsünün, eteğinin, bakışının, duruşunun siyasetin konusu haline geldiği kadının edilgenleştirildiği korkunç bir mecra ama tam da bu yüzden kadın mücadelesinin en önemli alanlarından biri.

Kadınlar seçme hakları kadar seçilme hakkına sahipler mi, bu da fazlasıyla tartışılan ancak çok yol katedilememiş bir mesele. Kadınlarla ilgili “önemli” günlerde sürekli düzenlenen panellerde, çalıştay raporlarında ısrarla duyduğumuz, gördüğümüz cümleler... Hiç konuşulmasa daha mı iyi? Değil elbette! Ancak, sadece tespitte bulunmak ne yazık ki ne kadınlarla dayanışmayı sağlıyor ne de siyasette yeni ufuklar açabiliyor. Oysa tam da yerel seçimler yaklaşırken Türkiye’de değişim ve dönüşüm hedefleyenlerin ilerici kadın adayları desteklemesi gerekiyor. Türkiye’nin mevcut kutuplaşmış yapısında kadın hareketi kutuplaşmayı aşacak yeni bir alan olabilir. Çünkü bu ülkenin her kesimden kadınları, hakları için mücadele ettikleri bir belleğe sahip. Siyasilerin “verdik” dedikleri haklar kadınların uzun yıllar süren mücadelelerin bir sonucu.

Türkiye’nin mevcut koşullarında, pek çok kişi siyasetten umudu kesmişken yerel siyaset hâlâ bir manevra alanı. Özellikle de artık bir şeyleri değiştiremeyeceğine inanılan muhalefet için, yeni siyaseti ve ilerici bir programı uygulamaya koyabileceği çok önemli bir alan. Kent yönetimi, siyaseti ahbap-çavuş ilişkilerinden, nepotizmden çıkarıp ahlaki ve kurumsal bir yurttaşlık faaliyeti haline getirecek yeni siyaseti adım adım örebilecek bir siyaset anlayışının başlangıcı olabilir. Çünkü yerel yönetimler gündelik hayata en çok dokunabilecek uygulama alanlarına sahip. Kent ve gündelik yaşam üzerine önemli çalışmaları bulunan Fransız düşünür Henri Lefebvre’nin de sıklıkla vurguladığı üzere esas devrim gündelik hayatı dönüştürmekte gizlidir. Lefebvre’ye göre kapitalizmin başarısı tam da burada, gündelik hayata nüfuz edebilmesinde.

Türkiye’de de yeni bir Türkiye ütopyası kurmak isteyen her kesimin politikalarını yurttaşların gündelik hayatına dokunacak şekilde düşünmesi gerekiyor. Ancak, süren tüm tartışmalar böyle bir anlayışın partilerin ajandasında olmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor. Mevcut siyaset hangi koltuğa kimin oturacağı pazarlığı ile sınırlı. Oysa, Türkiye’de siyasetten umudunu kesmiş milyonlara umut verecek, siyaseti yeniden canlandırabilecek yeni bir Türkiye hikayesini kentlerden başlayarak uygulamalı olarak topluma anlatabilmek mümkün!

Tüm bu koşullarda Türkiye’den Ocasio-Cortez çıkar mı? Benim cevabım evet! Türkiye’nin Ocasio-Cortez'i olmaya aday çok sayıda kadını var ancak esas mesele Ocasio-Cortezlerin etrafında kenetlenebilmek ve dayanışma göstermek. Siyasal partilerin yönetim kademelerindeki kadınların, sivil toplum aktörlerinin ve kadın hareketinin bu noktadaki rolü çok önemli. Yalnızca cinsiyet olarak kadın olmak yetmiyor. Adayların Ocasio-Cortez gibi yeni, eşitlikçi ve adalet temelli bir program ve söylem ortaya koymaları gerekiyor. Türkiye’de sivil toplum her geçen gün daha da baskılanırken, siyasal hak ve özgürlüklerde önemli bir kısıtlama söz konusuyken siyasette var olmak daha da zor. Ancak, Yaşar Kemal’in o meşhur sözünü hatırlatmakta fayda var “Yaşam umutsuzluktan umut üretmektir” ve siyaset aslında her ne kadar umutsuzluğun sebebi de olsa umudu yeniden yaratmanın önemli bir aracı. Kentlerde yeni yaşamı kuracak yerelden örgütlenecek, sınıf-kimlik temelli yeni siyaset için hâlâ geç değil. Bu nedenle, Türkiye’nin Ocasio-Cortez’lere ihtiyacı var!

*Siyaset Bilimci, Doktora Araştırmacısı – Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü