Partili kimlik nasıl aşılır, popülizme nasıl son verilir?

Otoriterliğin yaygınlaşmasındaki temel sorun, vatandaşların her soruna yalnızca partili bir kimlikle bakmasında yatıyor. İklim biliminin güvenilirliği bile, kişinin partisine göre değişiyor; partili kimlik diğer tarafın herhangi bir tezine kulak verilmeyecek kadar güçlenebiliyor. Peki halk niçin populistlere oy veriyor? Her soruna yalnızca partili bir kimlikle bakmanın önüne nasıl geçilebilir?

Google Haberlere Abone ol

Jan Werner Mueller

Birleşik Krallık’ta gerçekleşen Brexit kararının ve ABD’de Donald Trump’ın seçilmesiyle yaşanan çifte felaketten sonra İtalya’da popülistlerin ve aşırı sağ partilerin sandıktan ilk sırada çıktığı seçim sonucu, yaygın bir liberal inancı daha da katılaştıracak: Bu felaketleri halkların kendileri yarattı. Bu fikre göre “sıradan vatandaşlar” o kadar mantıksız ve o kadar bilgisiz ki, korkunç tercihlerde bulunuyorlar. Kimileri bir adım daha ileri giderek, onların anti-demokratik liderler lehine tutarlı bir tercih sergilediğini iddia ediyor. Hatta, yeni yayımlanan bir kitap sorunu 'Halk Demokrasiye Karşı' adıyla ortaya koyuyor.

Böylesi teşhisler çok hatalıdır. Vatandaşların düşüncelerine tek tek odaklandıklarından, günümüzde demokrasiye ilişkin tehdidinin yapısal sebeplerini gözden kaçırıyorlar. Bunun sonucunda, kaçınılmaz olarak yanlış dersleri çıkarıyorlar. Eğer seçmenlerin yetersiz veya cahil olduğuna gerçekten inanıyorsanız, bir sonraki adımda yapmanız gereken, ellerindeki karar verme yetkisini daha da azaltmak olacaktır. Fakat teknokrasiye doğru geri çekilmektense, popülist politikacıları zafere taşıyan özel yapısal sorunları tartışmalıyız.

MANİPÜLASYON VE AYRIŞTIRMA TEHLİKE YARATIYOR

Vatandaşların, demokratik teorinin arzu ettiği oranda bilgilendirilmediğine ilişkin birçok kanıt var. Özellikle ABD’deki siyaset bilimciler, halka dair gerçekçi bir bakış açısının, yurttaşlık kitabında anlatılan erdemlerden ciddi ölçüde uzaklaştığını birçok defa ortaya koydular. Ne var ki seçimler ne vatandaşlık sınavı ne de kamu yönetimi bölümündeki yüksek lisans programlarının sınavlarına benzemez. Seçmenler her bir politik soruna dair ayrıntılı bilgi ve seçeneklere ihtiyaç duymaz; kapsamlı yönelimler ve güven duydukları yetkililerden (siyasetçiler, gazeteciler veya Tanrı korusun, uzmanlardan) ipucu edinme kapasiteleri kâfi olabilir.

Temel sorun, vatandaşlar her soruna yalnızca partili bir kimlikle baktığında başlıyor; bu durumda, mesela iklim biliminin güvenilirliği, kişinin bir Cumhuriyetçi ya da Demokrat olup olmadığına göre değişiyor. Partili kimlik diğer tarafın herhangi bir tezine veya meşruiyetine kulak verilmeyecek kadar güçlendiğinde, bu durum daha da kötüleşiyor.

Trump, küreselleşme nedeniyle kaybeden öfkeli beyaz taban hareketinin adayı olarak değil, kurulu düzene ait bir partinin lideri olarak seçildi. Bu parti ve ve sağcı yayın organlarındaki amigoları Trump’dan daha çok önceleri muhaliflerini şeytanlaştırmaya başlamış ve taraftarlarına neden hiçbir şart altında “Avrupa tarzı sosyalistleri” ve diğer Amerikan-olmayan unsurları seçemeyeceklerini anlatmıştı. Bu nedenle, Trump’ın başkan olacak özelliklere sahip olmadığını açıkça kabul eden Cumhuriyetçiler dahi, her şeye rağmen ona oy verdiler.

ABD’deki kutuplaşma, verili kültürel farklılıkların tarafsız bir yansıması değil; en azından kısmen, ülkeyi siyasi çıkar ve hatta bazen kişisel çıkarlar içim bölmeyi amaçlayan bilinçli bir seçkin projesiydi. Nihayetinde kutuplaştırma aynı zamanda büyük bir ticari iş; Fox News kanalında veya radyolarda konuşan bazı önemli kişilerin kişisel kazançlarına hızlıca bir göz attığınızda, bunu anlayabilirsiniz.

MEDYAYI ELE GEÇİR, TOPLUMU BÖL

Avrupa’nın artık liberal-demokratik bir Batı ile bağnaz seçmenlerin popülistleri iktidara taşıdığı bir Doğu arasında ikiye bölündüğünü öne süren gözlemciler de, siyasi sonuçların tümünü kültürel bir bakış açısından açıklayarak aynı hataya düşüyor. Onlar da, seçmenlerin “gerçekten talep ettiği” iddia edilen otoriter tercihlere atıfta bulunuyor.

Oysa, 2010’da Macaristan’da ve 2015’te Polonya’da düzenlenen kritik seçimleri bir anımsayalım: Meslektaşım Kim Lane Scheppele’nin de vurguladığı üzere, seçmenler o dönemde tam da, demokratik teorinin iki partili bir sistemde yapmaları gerektiğini söylediği şeyi yaptı. Macaristan’da yaşanan büyük ekonomik çöküş ve yolsuzluklar ülkenin soldaki ana partisini gözden düşürdü, dolayısıyla diğer tarafa oy vermenin vakti gelmişti. Polonya’daysa, merkez sağdaki Yurttaş Platformu kusursuz bir ekonomik sicile sahipti; ancak iktidarda geçen uzun yıllardan sonra boşvermişliğe kapıldığına dair yaygın bir kanaat vardı.

Macaristan’da Viktor Orbán'ın 2010'daki seçim kampanyası yeni bir anayasa yazma, denge mekanizmalarını zayıflatma ve çoğulcu medyayı radikal biçimde daraltma vaatlerine dayalı değildi. Aksine, kendisini işinin ehli olan bir ana-akım Hıristiyan Demokrat olarak sundu. Polonya’daysa, Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), topu topu çocuk sahibi ailelere daha fazla hak tanımayı amaçlayan makûl bir muhafazakâr parti olduğunu vurgulamak için kendini aştı.

PiS lideri Jarosław Kaczynski’nin 2006-2007 arasında başbakanlık yaptığı sırada sergilediği iç karartıcı ve kutuplaştırıcı performansı birçokları hatırlar. Fakat Kaczynski dikkatleri kendi üzerinden uzaklaştırdı ve hükümeti bir başkasının yönetmesine izin verdi. Bugün dahi, hükümeti perde arkasından yönetmesine karşın, Sejm'in (parlamentonun) sıradan bir üyesi konumunda.

Orbán gibi popülistler bir kez iktidara geldiklerinde, topyekûn bir kültürel mücadeleye giriştiler. Medyanın büyük kısmını kontrol altına aldıktan sonra kamuoyunu iktidarda kalmalarını sağlayacak şekilde yönlendirebileceklerini düşünüp, "ulusu birleştirmek” iddiasıyla kendi toplumlarını böldüler.

VATANDAŞLIK EĞİTİMİ ÖNEMLİ

ABD’dekine benzer şekilde, ihtiyaç duyulan şey halkın otoriter eğilimleri hakkında sızlanmak değil, aksine popülistlerin başarı sağlamasına yol açan yapısal sorunları ele almak şart. Örneğin, popülistlerin “geri bırakılanlar” hususunda sarf ettiği her söze yanlış diyemeyiz; devletin kimi kurumlarının çıkar zümreleri tarafından ele geçirildiğinden şüphelenmek de daima yanlış bir görüş değil. Fakat bu temel seviyedeki şikâyetlerin, sürekli olarak basın ve siyasi partiler yardımıyla dile getirilmesi ve temsil edilmesi gerekiyor. Çoğu ülkede açıkça başarısızlığa uğrayan ve sistematik bir yeniden inşaya ihtiyaç duyan şey medya ve parti sistemleri.

Tabii ki, daha yaygın ve daha iyi bir vatandaşlık eğitimi de bu konuda yardımcı olabilir. Bu türden eğitimler on yıllardır önemini yitiriyor; çünkü, büyük ölçüde kalıplaşmış testlere bel bağlayan müfredata kolayca uyum sağlamıyor. Uygun biçimde gerçekleştirildiğinde uzun zaman da alıyor ve bu nedenle, ekonomik başarıya daha doğrudan katkı sağlayacağı gerekçesiyle kısa vadede daha faydalı gibi görünen konular üzerindeki dikkati dağıtıyor. Toplumsal eğitim, gençlerin sorunlara çözüm bulmalarına ve diğer yurttaşları demokratik mücadelelerde meşru rakipler olarak görmelerine yardım etmede büyük önem taşıyabilir. Elbette kültürel farklar yok olmayacak ve yok edilmeyecek ancak toplumların bir arada yaşamayı öğrendikleri bir durumda, popülistler bu farkları politik bir silah gibi kullanmayı başaramayacak.

*Bu makalenin orijinali Project Syndicate sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)