Figen'in asırlık davası

İki gün önceki duruşmada Figen Yüksekdağ'ın tarihin çarkını kadın eliyle, kadın aklıyla değiştirme eylemine tanıklık ettik! 20 yılı aşkındır zor zamanlarda yaşanmış, biriktirilmiş, birlikte mapus yatılmış, hüzünlenilmiş, kahkaha atılmış bir yoldaşlık hikayesi bizimkisi.

Google Haberlere Abone ol

Birsen Kaya

Ankara sıcağında, kasvetli kentin mahkeme salonu, tarihi bir ana tanıklık etti. Doksan yıllık cumhuriyet tarihinde nice yargılamalar yapıldı, cezalar kesildi, kalemler kırıldı, sloganlar patladı bu duvarlarda. Muktedirin maskesi değişse de ceberrut yüzü hep vardı. Türkiye siyasi hayatında mahkemeler hep iktidarla muhalefetin çarpışma alanı olmuştur. Ne yazık ki bu çarpışan kuvvetler tarihin sayfalarına erkekler olarak kaydedilmiştir. 4 Temmuz 2017, ülke siyasi tarihinden silinmeyecek saatlere tanıklık etti. Başkent Ankara'da kendi deyimiyle “köylü kızı Figen” erkek egemen iktidara meydan okudu. Varsıl, elitist, erkek siyaset HDP programıyla Figen eliyle en sert muharebesini yaşadı. Cesaret büyüdü, korku küçüldü...

Benim için tarifi zor anlardı... Gurur, hasret, dokunamamanın acısı. 'Orada olmamalı'yla; 'ama ne kadar da güçlü' ve 'İşte Figen bu!' dediğim, iftihar ettiğim, gelgitli duygu karmaşası...

Herkesin “sert kadın” olarak gördüğü o ifadenin arkasında, Figen'in gürül gürül akan yaşam enerjisi... Figen Yüksekdağ'ın tarihin çarkını kadın eliyle, kadın aklıyla değiştirme eylemine tanıklık ettik! 20 yılı aşkındır zor zamanlarda yaşanmış, biriktirilmiş, birlikte mapus yatılmış, hüzünlenilmiş, kahkaha atılmış bir yoldaşlık hikayesi bizimkisi.

Sakin, mütevazı, nazik; temsil ettiği fikrin gücünü, özgüvenini arkalayarak dikildi karşılarına. Kadın siyasetçi olarak özenle seçilmiş kavramları halklara, özgürlüklere adanmış bir hayatı, fikrine tutkulu bir kadının güçlü duruşu vardı. Kadın için yaşamın her alanında engeller, bir değil bin türlüdür. Sözünün hikmeti erkek siyaset huzurunda hemen kabul görmez! Habire liyakat sınavlarından geçer. Tarih, devlet, siyaset erkekle özdeştir. Kadının bu kutsal alanla teması bariyerle engellenmiştir. Sadece bariyerleri aşmak yetmez, bir de temsil ettiğin cinsin aklını, iradesini siyaset sahasına taşımak da korumak da zordur. Ya benzeşirsin ya da katmerli zorbalığa maruz kalırsın. Tepeden tırnağa erkek eliyle inşa edilen siyaset kurumu, egemenlik ilişkilerini yeniden örgütler ve erkekliğin bayrağını burçlarına diker. İşte kadın böylesi bir tarihsel, toplumsal egemen kuvvete karşı, varoluşunu yeniden oluşturur, siyaset sahnesinde.

Figen Yüksekdağ, ideallerine bağlı, tarihteki yerinden emin, ferah bir duruşla mahkeme salonunda yerini aldı. Bilmeyen onun sekiz aydır mapusta olduğunu tahmin edemezdi. O kadar sakin, o kadar kendinden emin. Salondaki gerilimin en yüksekte olan dozajını aşağı çekip durumun kontrolünü marifetlice eline alabildi. Ona talep edilen yüzyıllık ceza hükümsüz kaldı. Söylediği her sözün arkasında durdu. “Erkek adam sözün arkasında durur” erkek egemen söylencesini tuzla buz etti. Kavramların, değerlerin cinsiyetçi içeriğini dönüştürdü. Yaşamanın toplumsal içeriğini kadın aklıyla işledi tarihin sayfalarına. Yeniden yeniden okunası sözler, anlamlar bıraktı zihnimize. “100 yıl ceza isteniyor. Emin olun birkaç ömrüm daha olsa aynı şeyleri yeniden yaparım. Bizim, bir asra değecek davamız var, o da barış ve demokrasi davası.”

İdeallerini savunmanın parlak bir örneğini sundu. Tümüyle siyasi içerikteki davasında, hukuki suçlamaları yanıtlamayı zül sayarak, yargılayan bir savunma yaptı.

Bu vakur duruşlu kadının hedef alınması, asla tesadüf değildir. Genç yaşında Çukurova'nın “köylü kızı” kaderini tayin ederek düşmüştür özgürlük yollarına. Uzun yıllara yayılan sosyalist mücadelede geçen bir hayat... Kadın özgürlük hareketinin özsuyundan beslenen cesaret... Sosyalist bir Türk emekçisi olarak, Kürt halkıyla omuz omuza yürüttüğü mücadeleler... Nihayetinde HDP Eş Genel Başkanı olarak, iki halkın kader birliğini temsil eden Figen Yüksekdağ işte Ankara'da mahkeme kürsüsündeydi. Tekçiliğin kalesi Ankara'da cüretli sesiyle eşitliği haykırdı.

İki gün önceki duruşmada söylediği sözler, sesinin tonu, vurguları, beden dili, erkek egemen siyasetin geleneksel varoluşuna karşı bir tavır, bir reddediştir. Zarafetin, faşizmin kabalığıyla çarpışmasıdır. Sadece duruma bir itiraz değil, yeni olanı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti tutkuyla dile getirmedir. Güzel günlerin kurucu unsurudur. Eski olanla, çürüyenle hesaplaşmadır. Onun deyimiyle “zulmün gözünün içine bakmaktır” korkusuzca . Yargılanan kim, yargılayan kim? Yerle yeksan oldu korkunun gücüyle iktidarını kuranlar. Salon her cümlesini, her hareketini pür dikkat dinledi. Orada konuşan kara gözlü, bordo ceketli kadın, savaşın histerik siyasetine devleşerek itiraz etti. Akıllara, gönüllere tercüman oldu. Onu dinleyen her yaştan, her milletten ve cinsiyetten insan da; onla yürümenin ona güvenmenin ona yoldaş olmanın gururunu her cümlesinde yaşadı.

Figen'in davası, televizyonlarda, büyük gazetelerde, yoktu. Ama onun mahkeme karşısındaki dik duruşu, milyonların yüreklerinde ılık bir rüzgar gibi yayıldı. Bugün için OHAL sansürü altında görünmez kılınmaya çalışılsa da; yarını kuran anlardan birisi yaşandı o gün Ankara Adliyesi'nde.