Otoriter rejimlerde muhalefet seçimleri kazanabilir mi?

Rekabetçi otoriter rejim seçimlerinde muhalif kesimleri dört zorlu görev bekliyor: Seçim bloğu oluşturmak, halkı rejimin seçimi kaybedebileceğine ikna etmek, seçimlere katılımı arttırmak ve seçmenleri muhalif bloğu desteklemek için ikna etmek.

Google Haberlere Abone ol

Mert Arslanalp*

Sıkça söylenilenin aksine, bir rejim değişikliğinin arifesinde değiliz. Zira Türkiye’nin siyasal rejimi halihazırda siyaset biliminin "rekabetçi otoriter rejim" dediği yönde epeydir değişmiş durumda.

Rekabetçi otoriter rejimler, seçimlerin düzenli olarak gerçekleştiği, muhalefetin kazanma ihtimalinin olduğu fakat siyasal rekabetin adil ve özgür şartlarda gerçekleşmediği otoriter rejimlere deniyor. Latin Amerika’da 2009 sonrası Venezuela, Avrasya’da Rusya, Güneydoğu Asya’da Malezya bu tür rejimlere örnek. Bu ülkelerde seçimler, sivil ve siyasal özgürlüklerin sınırlandırıldığı, muhalefetin medyaya erişiminin adil olmadığı, iktidarın devlet kaynaklarını seçim adaletini ihlal eder yönde kullandığı, muhalif siyasetçi ve yapıların bazılarının şiddete maruz kaldığı ya da hapse atıldığı şartlarda gerçekleşir. Bu yüzden de mevcut iktidarların seçimleri kazanması çok daha muhtemeldir. Fakat seçimler özgür veya adil olmadıkları için seçilmiş iktidarlar liberal demokratik kriterlere göre demokratik meşruiyete sahip değillerdir.

16 Nisan anayasa referandumuna işte bu tür rejim koşullarında gidiyoruz ve referandumda her şeyden evvel bu otoriter rejimi mümkün kılan güç yoğunlaşmasının yasallaşıp pekiştirmesini ve uzun vadede sürdürülebilir olmasını oylayacağız. "Evet" otoriterleşmeyi sağlamlaştıracak, "Hayır" ise demokratikleşme ihtimalinin, ama sadece ihtimalinin, önünü açacak.

Peki muhalefet, rekabetçi otoriter rejimlere has tüm bu menfi şartlara rağmen seçimleri kazanabilir mi? Kazanırsa nasıl ve ne zaman kazanır?

Siyaset bilimciler Valerie J. Bunce ve Sharon L. Wolchik (2010) bu sorunun cevabını rekabetçi otoriter rejimle yönetilen eski komünist Avrupa ve Avrasya ülkelerinde 1998-2008 arasında gerçekleşen 11 başkanlık veya parlamento seçimini inceleyerek cevaplamaya çalıştı.[1] İnceledikleri seçimlerin altısını (Slovakya 1998, Hırvatistan 2000, Sırbistan 2000, Gürcistan 2003, Ukrayna 2004, Kırgızistan 2005) muhalefet kazanırken, beşinde (Ermenistan 2003 ve 2008, Azerbaycan 2003 ve 2005, Beyaz Rusya 2006) otoriter rejim gücünü korudu.

2003 yılında yapılan Gürcistan seçimlerini, aynı yılki Azerbaycan seçimlerinden muhalefet açısından ne farklı kılmıştı? 2004 yılında Ukrayna seçimlerinde muhalefet, Kuchma rejimine karşı nasıl kazanabildi de Ermenistan’da Koçaryan rejimi 2003 seçimlerinin ardından ayakta kalabildi?

Bunce ve Wolchik’e göre bu soruları cevaplayabilmek için ülkelerin ekonomik durumlarına ya da rejimlerin kurumsal yetkilerine bakmak yeterli değil. Ne de seçimler arasındaki farkları Rusya ile Batı arasındaki jeopolitik dengelere ve muhalif kesimlerin Batı’dan aldığı desteğe indirgeyebiliriz.[2] Bu faktörlerin etkisini unutmadan, Bunce ve Wolchik, çıkan seçim sonuçlarında muhalif kesimlerin ne yapıp ne yapmadığının belirleyici olduğunu söylüyor. Peki, bu araştırmaya göre muhalefet seçimler sırasında ne yaparsa daha başarılı oluyor?

  • Birleşik cephe yaratır ve ortak aday çıkarırsa
  • Sivil toplum örgütleriyle muhalif siyasal aktörler arasında yakın işbirliği oluştururlarsa
  • Ülke çapında seçmenleri kaydetmek, desteklerini almak ve sandığa götürmek için kuvvetli enerjik kampanyalar düzenlerlerse
  • Kamuoyu yoklamalarına dayanarak adayların söylemlerini yeniden şekillendirirse
  • Seçim komisyonlarının reform edilmesi için hükümete baskı uygularsa
  • Seçimler yoluyla siyasal dönüşümü hedefleyen gençlik hareketlerinin ortaya çıkmasını desteklerse
  • Hem finansal kaynaklara hem de siyasal eğitimden geçmiş kadrolara sahip örgütlenmeler kurup, bu örgütlenmeler aracılığıyla sandık denetimi, çıkış anketleri ve paralel oy sayımına dayalı denetim yaparlarsa

Bu strateji ve araçların kullanıldığı seçimlerde muhalefetin seçmenlere ulaşma ve seçim hilelerini engelleme/ortaya çıkarma kapasitesi artıyor. Dahası, bu yollarla ortaya çıkan muhalif dinamizm, seçmende bir şeylerin değişebileceğine dair olumlu hava/inanç yaratıyor. İkincisinin önemini ne kadar vurgulasak az. Zira rekabetçi otoriter rejimleri ayakta tutan unsurların başında, rejim yanlısı olmayan seçmen kitlelerindeki seçimlere dair yılgınlık ve ümitsizlik, muhalefete yönelik güvensizlik ve bunun sebep olduğu sandığa gitmeme, sandığa gittikten sonra sandığına sahip çıkmama, seçimler çalındığı zaman da sokağa çıkıp protesto etmeme eğilimleri geliyor.

Yukarıdaki stratejilerin kullanıldığı seçimler tam da seçim atmosferini etkilediği, muhalif kesiminin kazanabilme ve kazandıktan sonra yönetim kapasitesine dair olumlu hava estirdiği için seçmenleri sandığa götürüyor ve oyların çalınma durumunda gerektiğinde sokağa bile taşıyabiliyor. Hatta sokağa taşıdığı takdirde şiddet içermeyen taktiklere doğru yönlendirebiliyor.

Özetle, araştırma, rekabetçi otoriter rejim seçimlerinde muhalif kesimleri dört zorlu görevin beklediğini söylüyor: Seçim bloğu oluşturmak, halkı rejimin seçimi kaybedebileceğine ikna etmek, seçimlere katılımı arttırmak ve seçmenleri muhalif bloğu desteklemek için ikna etmek.

Bu açıdan bakıldığında, referandumlarda başarılı olmak, seçimlerde başarılı olmaktan daha kolay. Seçimlerin aksine referandumlarda muhalif aktörlerin ortak adaylar üzerinde anlaşarak blok oluşturmalarına ihtiyaç yok. Seçeneklerin iki tane olması bu meseleyi kendiliğinden çözüyor. Son kertede seçmenleri yönetme kapasitelerine de ikna etmeleri gerekmiyor; çünkü kimin yöneteceğine karar verilmiyor. Şüphesiz bu referandum sonrasında ülkenin geleceğine dair güven vermeleri gerçeğini değiştirmiyor. Seçmeni sandığa götürme ve kendi istediği yönde oy kullanmaya ikna etme görevleri ise baki.

Ne tek bir araştırmaya dayanarak ne de eski komünist ülke örneklerine bakarak Türkiye’ye dair kesin şeyler söylemek mümkün. Türkiye’nin yarım asrı geçen çok partili seçim geçmişi, tecrübeli siyasal partileri, şeffaf ve adil seçim geçmişi, muhalif kesimler açısından avantaj. Partilerin kemikleşmiş sosyopolitik ayrımların taşıyıcıları olması ise ortaklaşmaya engel. Üstüne üstlük, karşılarındaki rejim güçleri de muhtemelen araştırmadaki rejimlerin hepsinden seçim kazanmakta ve kitlesini seferber etmekte daha maharetli.

Neyse ki referandum süreci parti örgütlerinin ötesindeki bir yurttaş kesimini hem kampanya, hem sandık denetimi için seferber etmiş durumda. Demokratik İtiraz Hareketi (DİH) gibi yapılarla kampanya iletişim tekniklerinin bilgisi aktarılıyor, "Hayır meclisleri" ve yine DİH yoluyla ilçe bazlı kampanyalar örgütleniyor, geçtiğimiz seçimlerde Oy ve Ötesi yoluyla elde edilen sandık güvenliği tecrübesi siyasi partilere sandık kurulu üyeleri ve müşahitler olarak dönüyor. Farklı cenahlarda daha nice irili ufaklı oluşum vesilesiyle yurttaşlar sokakta ve internette siyasal partilerle birlikte çaba sarf ediyor. Muhtemel bir "Hayır", sivil ve siyasal toplumun ortak çabasının başarısı olacak.

Otoriter rejimlerde muhalefetin özgür ve adil olmayan seçimleri kazanması mümkün. Kazanılan seçimlerin ardından memleketi demokratikleştirmek mümkün. Otoriterleşmeyi durdurmak mümkün!

* Yardımcı Doçent, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

[1] Bunce, V. J., & Wolchik, S. L. (2010). Defeating dictators: Electoral change and stability in competitive authoritarian regimes. World Politics, 62(01), 43-86.

[2] Şüphesiz, Bunce ve Wolchik’in de gösterdiği gibi Batı’nın 90lar ve 2000ler boyunca muhalif kesimlere ciddi maddi desteği var. Fakat bu maddi desteklerin dağılımına baktığımızda Ermenistan ve Gürcistan’ın başı çektiğini görüyoruz. Ermenistan’da muhalefet seçimleri kazanamazken, Gürcistan’da kazanabildi. Keza ABD’nin maddi yardımından en az faydalanan Ukrayna muhalefeti de rejimi değiştirmeyi başarabildi. Maddi yardımların ötesinde ABD’nin belki de daha önemli etkisi seçimlerin çalınıp muhalefetin buna tepki göstermek için sokağa çıkması durumda açıkça muhalefetin yanında bir tavır alıp almaması. Fakat bunun da tek belirleyici faktör olduğunu söylemek zor çünkü böyle bir tavır gösterdiği seçimler olan Ukrayna ve Sırbistan’da muhalefet iktidara gelirken, Beyaz Rusya’da iktidar yerinde kaldı. Benzer bir açık tavrın gösterilmediği Gürcistan ve Kırgızistan seçimlerinde, rejim güçleri yine de renkli devrim denen sürecin sonunda düştü.