Ferhan Şensoy’suz Ortaoyuncular: Her zaman atları vurmuyorlar

İstanbul Tiyatro Festivali, hem Ferhan Şensoy’u hep beraber yeniden selamlama imkânı sundu bize hem de Ortaoyuncular’ın sahneye döndüğünü, Ses Tiyatrosu’nun zarif haliyle kapılarını açacağını duyurdu.

Google Haberlere Abone ol

Ortaoyuncular, Ferhan Şensoy olmadan ilk kez sahnedeydi. Hem de “Şahları da Vururlar” ile. Sanki kocaman kahkahası kulağımızda asılı kalmış, orada kendisinin o hınzır “Oyun başlıyor, telefonlarınızı kapatın” anonsunu duyduğumda fark ettim.

Ses Tiyatrosu’nun mimari tarzı, Ortaoyuncular’ın tiyatroya yaklaşımı ve duvarlarda tiyatro tarihimizde bir makas aralığını hatırlatan fotoğraflarla duygusal olarak yüklü bir akşamdı. Bu nedenlerle de aslında festival seyircisinin dışında bir kalabalığı da salona taşımıştı. Hal böyle olunca, yerleşim işleri de biraz karışınca Derya Şensoy'la Müjgân Ferhan Şensoy ve Derya Baykal, ayakta kalanlara tatlı tatlı yer göstericilik yaptı. Üstelik Beyoğlu, eski festival zamanlarındaki “olağanlığına” dönmüş gibiydi; işlerden çıkıldı, bir yerde yemek yendi, bir kadeh bir şeyler yuvarlandı, oyuna gidildi, sonrasında 'bir de konsere mi dahil olsak?' diye düşünüldü.

Bunlar 11 Kasım Cuma akşamı oldu. Pazar günü bir kez daha Beyoğlu’nun kocaoğlanların can alacağı bir ringe dönüşeceğini bilmiyorduk. Biz bu ülkede sürekli “Sakın gevşeme, hep kaygıya yazılı kal" mesajlarıyla telkin ediliyoruz gibi geçmeyen bir hal... İran halkıyla temasımız kötü düzenlerle sınanmak konusunda fazlasıyla benzeşiyor. Şimdilerde kadınların ve gençlerin öncülüğünde diktatörlüğe bir kez daha isyan eden İran halkının tarihini de diktatörlerin sonlu olduğunu da hatırlatan “Şahları da Vururlar”, doğru bir zamanlamayla yeniden bizimle buluşmuş görünüyor.

İstanbul Tiyatro Festivali de böylece hem Ferhan Şensoy’u hep beraber yeniden selamlama imkânı sundu bize hem de Ortaoyuncular’ın sahneye döndüğünü, Ses Tiyatrosu’nun o zarif haliyle kapılarını açacağını duyurdu.

.

Oyunu tam 40 yıl sonra (2020 yılında) sevgili Ferhan Şensoy yeniden sahnelemeye karar vermişti. Hepimiz için heyecanlı bir tiyatro haberiydi; provalar yapılmış, Ortaoyuncular salgınla gelen yılgınlığı silkelemişti sanki, biletler hızla tükenmişti. Derken Ferhan Şensoy’lu gösterimler pandemi vurgunu yedi. Çünkü tiyatroların açık olması, salgının yayılmasına sebep oluyordu lakin fabrikaların, plazalarınki öyle değildi! Ne hikmetse...

Gelelim “Şahları da Vururlar”ın kerametine. Öncelikle metnin maharetini dönüp dönüp konuşabiliriz gibi geliyor. Yazıldığı zaman dilimi içinde “yeni bir metin” stiline sahip. Konusunun ağırlığı yanında komedi unsurlarını dağıtışı ve bu noktada karikatür olma kolaycılığına düşmeyip yaratıcı bir kara mizaha ulaşması bugün de dikkat çekici. Kelimelerle adeta yeni bir dil yaratması ve bunu aruz vezni kalıbı içinde bina etmesi de... “M” sesini kullanarak sözcükleri Farsçaya dönüştürürken şive komikliğine başvuran bir noktaya hiç kaçmayıp “temas eden” bir yapı kurması da…

Hatta burayı şu diyalog iyi örnekleyecektir sanıyorum:

Müderris Meşhedi: "Min atlı akınlarda mocuklar gibi mendik. Min atlı o gün mev gibi mir orduyu mendik. Mak tolgalı meylermeyi maykırdı ‘Milerliyelim meyler, önde moş yer var!’ Anın üzerine mak tolgalı meylermeyine mev-kalâde minirlenen Mimurlenk, merilerden melerek mak tolgalı meylermeyine mir kafa, mir kafa daha…"
Prens Rıza: "Mimurlenk kim?”

Metnin matematiği reji yapmak için olduğu kadar oyunculuğu kurmak için de çetin görünüyor. Çünkü çok “Ferhanca” denebilir belki bu noktada. Buna rağmen Ömer Hayyam rolünde Sefa Tantoğlu’nun oyunculuğu ve türkü söyleyişiyle beraber sarayın hizmetçisi, oyunun anlatıcısı, Ömer Hayyam’ın eşini oynayan İlksen Ökte’nin de oyunculuk enerjileri dikkate değerdi. Bir kuklayla da oynayan Ökte’nin uğradığı saldırı ve tepkisiyle sahnedeki temsil edilişi, İran’daki son eylemlerde öldürülen direnişçi Mahsa Jina Amini’yi düşündürdü bana. Müzisyenleri de canlı performanslarla sahnede ağırlayan oyunda Burhan Şeşen’in ciddi ciddi oyunculuğa göz kırptığı anlar oldu. Nejat Yavaşoğulları ve Gökhan Şeşen’se daha mahcup ve sempatiklerdi. Konser sahnesine çıkarken olduklarından daha heyecanlı oldukları her hallerinden belliydi. Oyunun orijinal müziklerinin Fuat Güner ve Ferhan Şensoy imzası taşıdığını da hemen burada not düşmeliyim. MFÖ'nün “Yalnızlık Ömür Boyu” ve “Ele Güne Karşı” gibi hit şarkılarının oyundan sonra grubun albümlerine girip dillere düştüğünü de.

.

Öte yandan Ferhan Şensoy gibi “yüksek” bir tiyatrocunun ardından onun tuttuğu ritmi yakalamak elbette kolay değil. Kızlarının oyun sonunda söylediği gibi, “boşluğu dolmaz” cidden. Bununla birlikte Ortaoyuncular sanırım Ferhan Şensoy’un hep taze tutmaya çalıştığı bir ruhu sahneye taşımayı sürdürebiliyorlar; topluluk olmak, birlikte üretmek belki yoldaş olmak demeli… Sahne üzerinde birbirlerini gözetmeleri ve sahne arkasındaki emeğin hakkını teslim edişleri bunu bizlere hissettirdi. Dekor ve kostüm tasarımını yapan Başak Özdoğan’ın çalışmaları da etkileyiciydi. Sahnede satranç masası, kostümlerin fikriyle oluşturulan resim, güncel bir İran yorumu taşıyordu. Ses ve ışık tasarımında Akın Yılmaz ve koreografide Nebi Birgi’nin dokunuşları da çok şey katmışa benziyor.

Elbette uzun zamandır sahneye çıkmamış Ortaoyuncular’ın yeniden sahaya dönüşü, başta söylediğim Ferhan Şensoy ve Levent Ünsal olmadan perdenin açılmasının duygusal ağırlığı ve kuşkusuz bir mirasın sorumluluğu herkes için zor olmuş olmalı. Bundan da öte birçok rolün altına girmeleri, hıza karşı oynamaları, art arda patlayan espriler de altından kalkması zor bir performansı çağırıyor. Oyunculukların kan uyumu, bütün bir sahne akışı açısından oyunu zamanla daha yükseğe taşıyacaklardır. Yeniden seyretmeyi ve Volkan Sarıöz’le reji yorumları üzerine söyleşmeyi planlıyorum doğrusu.

Bugün İran’dan aldığımız haberler önümüzden akıyorken ülke halkının acılarını, deneyimlerini kavramak için önemli bir tarihsel hatırlatma öncelikle. Ferhan Şensoy’un “Şahları da Vururlar”ı 1980 Türkiye’sinde sahnelemesi ise başlı başına ironik. Zaten kendisi oyunu 1979 yılında yazmış. Sağ-sol çatışmasının tetiklendiği ve üzerinden cuntanın geçeceği kara günler yaklaşırken Şensoy’un bir politik öngörüye de sahip olduğunu düşünmek mümkün. İlk gösteriminden sonra aralıksız 586 kez sahnelenmesi ise hem Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular’ın cesareti hem de toplumun darbeyle gelen baskı ve yoksulluğa karşı tepkisi hakkında çokça fikir veriyor bana kalırsa.

Oyun, 1940’ların İran’ında zulmüyle meşhur Şah Rıza (Şah Rıza Pehlevi) döneminde geçiyor. Her zamanki gibi dışarda “demokratik” imajlarla, toplumun emeği ve kaynakları batıya pazarlanırken halk istibdat rejimine ve yoksunluğa mahkûm edilmiş vaziyette. Hikâye o kadar tanıdık ki Ömer Hayyam adında bir ayakkabı ustası sadece isminden ötürü İran istihbaratı Savak’ın eline düşüp apaçık bir pardon vakasına evrilir. Konusu itibariyle bir güzel eleştiri de Batı’yadır. Onu da bence şu kesit güzel özetliyor:

“Bir limandır abadan mefailün failün
petrol akar borudan failatün petrolün failatün
sömürge ingiliz gemisine mefailün failün
ucuz petrol zuladan coca-cola failün coca-cola failün”

Dahasını ben anlatmayayım, Ses Tiyatrosu açıldı, Ortaoyuncular takımı toparladı, Beyoğlu hâlâ kültür ritüellerimizin semti ve belki Ferhan Şensoy da bir yerlerden göz kırpıyor bize. Yolunuz düşsün derim...

Ha tabii umarım İran’la “coğrafya kaderdir” dışında bir isyanı da paylaşırız zira her zaman atları vurmuyorlar, bazen "şahları" da vururlar.

Künye

Yazan: Ferhan Şensoy
Yöneten: Volkan M. Sarıöz
Orijinal Müzik: Fuat Güner, Ferhan Şensoy
Dramaturji: Yavuz Pekman
Yönetmen Asistanları: Müjgân Ferhan Şensoy, Derya Şensoy
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Başak Özdoğan
Ses ve Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Koreografi: Nebi Birgi
Ses ve Işık Teknisyeni: İlker Engüzel
Teknisyenler: Erdinç Işıldak, Mert Işıldak
Oynayanlar: Celal Belgi̇l, Erkan Üçüncü, Serap Günaydın, Özkan Aksu, Elif Durdu Şensoy, Orkun Akyıldız, Sefa Tantoğlu, İlksen Ökte ve Nejat Yavaşoğulları, Gökhan Şeşen, Burhan Şeşen