YAZARLAR

Esra Erol’un gündüz kuşağındaki tek gerçek

Gündüz kuşağındaki programlarda karşımıza çıkan aileler, sorunlarıyla, tavırlarıyla izleyiciye kurguymuş hissi veriyor. Bu program formatının içinde abartı olabilir, program ekibine dahi söylenen yalanlar olabilir, reyting kaygısıyla süslenen olaylar olabilir. Ama bir gerçek var; stüdyodaki konuklar. Stüdyodaki konuklar, programın öznesi olanlar, en az ekran karşısındaki izleyici kadar gerçek. O zaman sorun dizilerde anlatılan ailelerin vasatlığında değil, bizde.

Televizyonda gündüz kuşağının iki fenomen programcısı Müge Anlı ve Esra Erol, ATV’de program yapıyorlar. ATV’nin en çok izlenen kanal olmasında bu iki programcının payı büyük. İkisinin tarzları birbirinden farklı ama izleyicisi benzer. Müge Anlı’nın programı üzerine daha önce yazdığım yazı meraklıları için burada, bugün biraz Esra Erol konuşalım. Çünkü yine bir "bu nasıl aile?" sorusuyla karşı karşıyayız.

Esra Erol’un bu hafta programına konuk olan aileyle ilgili sosyal medyada yazılanları görünce meraktan izlemeye başladım. İzlerken bağırış çağırış ve küfürlü konuşmaların sessize alınmasından ötürü pek çok konuşmayı anlamadım ama anladıklarım da bana yetti doğrusu. Evden kaçan eşine ulaşmak için annesiyle birlikte katıldıkları programda bir adam (Selçuk), önce eşini (Zeynep Nazan) ne kadar sevdiğini söyleyerek konuşmaya başladı. Bunu söyledikten yaklaşık 15 dakika sonra adamın annesi (Cemile) ve karısının babasına fare zehri içirdikleri, bıçakla yaraladıkları iddiası söylendi. 15 dakika içinde değişen gündem içinde bolca tehdit, hakaret ve itiraf oldu. Esra Erol konuyu anlamaya, televizyon profesyonellerine taş çıkartırcasına reyting peşinde koşan Selçuk’un sözlerinde tutarlılık yakalamaya çalışırken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Esra Erol’un bu tip durumlara yatkınlığı Müge Anlı kadar güçlü değil. Programının önceki versiyonu izdivaç üzerine kurulduğu için daha naif kalıyor olabilir. Ama gündüz kuşağında yayın yapan tüm programcıların aynı ahlak bekçiliği görevini üstlendikleri konusunda şüpheniz olmasın.

Geçenlerde muhalif kanallardan birinde bir tartışma programına denk geldim. Programdaki konukların yanı sıra izleyici/konuk olarak davet edilen, stüdyodaki halkı temsil edenlerden bir hanımefendi, "Ben dizilerde figüranlık yapıyorum ama yıllardır hiç televizyon izlemiyorum” dedi, bir televizyon stüdyosunda canlı yayında. Televizyon ekranını televizyonda küçümsemeyi üniversitelerin medya bölümlerinde televizyon izlemeyip televizyon eleştirmeye benzettim.

Son zamanlarda televizyon ekranındaki diziler üzerine konuşmayan kesim kalmadı. Dizilerin ve özellikle televizyon ekranının hala bu kadar popüler olması dijital platformlar yükselirken bazı fütüristlere tuhaf gelebilir. Ancak Türkiye’de toplumun televizyon ekranı karşısında yaşadığını kabul edelim artık. Televizyon ekranı eleştirileri içinde dizilerdeki aileler için "Bu nasıl aile?" sorusu çokça soruluyor. 'Yasak Elma'daki ailelerden, 'Kızılcık Şerbeti'ndeki ailelere kadar (iki örneğin de aynı senariste ait olması tesadüf) hikayedeki karşılaşmalara, çatışmalara "Bu nasıl mümkün olur, bu kadarı da olmaz" deniyor. Aile içindeki ilişkiler, yalanlar, iftiralar bir kurgu hikayede karşımıza çıktığında gerçekçi olmamasıyla ya da temsil olarak sunulan ailelerin ahlaki olarak çöküntü içinde olmasıyla ilgili eleştiriler yapılıyor. Bu eleştirileri RTÜK de sosyal medyadan ve diğer şikayet kanallarından izleyip dizilere ceza veriyor. Cezaların gerekçesi genellikle 6112 sayılı Kanun’daki yayın hizmetlerinin ‘Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz’ maddesine dayanıyor. Ama görüyoruz ki toplumda tek bir aile yok. Aile dediğimiz birimin sınırlarını çekirdek aile veya geniş aile olarak çizebiliyoruz. Ancak ahlaki olarak bu sınırları belirleyemiyoruz.

Gündüz kuşağındaki programlarda karşımıza çıkan aileler, sorunlarıyla, tavırlarıyla izleyiciye kurguymuş hissi veriyor. Bu program formatının içinde abartı olabilir, program ekibine dahi söylenen yalanlar olabilir, reyting kaygısıyla (gerçi kaygılanacak bir durum yok; örneğin 18 Ocak’ta tüm izleyici reytingi içinde o sırada televizyon izleyen her beş evden biri Esra Erol’da programını izlemiş) süslenen olaylar olabilir. Ama bir gerçek var; stüdyodaki konuklar. Stüdyodaki konuklar, programın öznesi olanlar, en az ekran karşısındaki izleyici kadar gerçek. O zaman sorun dizilerde anlatılan ailelerin vasatlığında değil, bizde. Toplumdaki ahlaki çürümeyi konuşmaya başlamanın zamanı geldi de geçiyor.


Aylin Dağsalgüler Kimdir?

Lisans eğitimini Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. City University of London’da Uluslararası İletişim alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon-Sinema alanında doktora derecesini aldı. 2005 yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’nde çalışıyor. Medyanın ekonomi politiği, ağ toplumu, televizyon kültürü ve izleyici çalışmaları alanında dersler ile medya için proje üretimi dersi veriyor, bu alanlarda akademik çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Poynter Institute destekli projelerde yönetici olarak çalıştı. 2015-2022 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarına ek olarak RGB YouTube kanalında Diziwiz ismiyle dizilerle ilgili 45 bölümlük bir sohbet programını öğrencileriyle birlikte hazırlayıp sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplum Ruh Sağlığı Bilim Kurulu üyesidir.