Erdoğan: Kebabı yemeden öbür dünyaya gidenin vay haline

Cumhurbaşkanı Erdoğan, öğrencilerin barınma sorunu eleştirilerine ilişkin böyle bir sorunun olmadığını söyledi. Erdoğan, "Siz hiç 45 lira burs aldınız mı? Göreve geldiğimde burs 45 liracıktı" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adana ziyareti sonrasında üniversite öğrencileriyle buluştu. Erdoğan burada yaptığı konuşmada "barınamıyoruz" diyerek yurt sorununu dile getiren öğrencilere yönelik açıklamalarda bulundu. Yurt sorunu olmadığını söyleyen Erdoğan, "Siz hiç 45 lira burs aldınız mı? Göreve geldiğimde burs 45 liracıktı" ifadelerini kullandı. Erdoğan konuşmasında "Kebabı yemeden şalgamı içmeden öbür dünyaya gidenin vay haline" dedi. MHP lideri Devlet Bahçeli son grup toplantısında kebapçılar için 'Bölücü' ifadesini kullanmıştı. 

Erdoğan'ın, Yeni Adana Müzesi'nde 81 ilden üniversite kazanan öğrencilerle gerçekleştirdiği Gençlerle Buluşma Programı'nın görüntüleri Cumhurbaşkanlığı tarafından paylaşıldı.

Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

GÖREVE GELDİĞİMDE BURS 45 LİRACIKTI: Üniversite sayısından yurt kapasitesinin artırılmasına, harçların kaldırılmasından kredi ve burs imkanlarının genişletilmesine kadar sayısız eser ve hizmeti gerçekleştirdik. Şu anda Çukurova Üniversitesinde aldığım bilgide de gördüm ki yurt sorunu filan diye bir şey var mı hocam? Yok. Her şey bitmiş. Kızlarımız, erkekler için yurt sorunu diye bir şey söz konusu değil. Tüm bu gayretlerimizin tek amacı var, ülkemizde hiçbir evladımızın yükseköğretimden mahrum kalmamasını sağlamak. Siz hiç 45 lira burs aldınız mı? Göreve geldiğimde burs 45 liracıktı. Şimdi nerede burs? Bir de buna tabii beslenme yardımı var. Biz, bir farkın iktidarıyız.

PEKİ BİR TEŞEKKÜR VAR MI?: Ülkemizde yönetime geldiğimizden beri yaptığımız onca esere ve hizmete rağmen bize olan kin ve nefretleri sürekli artan bir kesim var. Aslında yapılan hizmetlerden en çok faydalananlar da bunlar. Öyleyse, niçin bize bitip tükenmez bir husumetle saldırıyorlar, biliyor musunuz? Şimdi Bay Kemal İzmir milletvekili. İstanbul'dan şu an İzmir'e, arabana biniyorsun, azami 3,5 saatte varıyorsun. Peki bir teşekkür var mı? Yok. Yahu bu pırıl pırıl yollar dört dörtlük. Daha önce 6,5-7 saate gidilen yollar bugün eğer 3,5 saate, 3 saat 15 dakikaya düşmüşse, hatta bazıları çok deli sürüyorlar ya o zaman daha da azalıyor, bir teşekkür etmez mi insan ya. Yok, çünkü bunlar bizim gençlerimizi kendi kökleriyle, değerleriyle, medeniyet birikimleriyle buluşturmamıza tahammül edemiyorlar.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNDE BAŞARIYI ELDE EDECEĞİZ: (Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması) Eğer bu adımı biz değil, bir başkası veya bir başka yönetim atmış olsaydı emin olun ülkemizde ve dünyada onu yere göğe sığdıramazlardı. Ama biz söz konusu olduğumuz için aynı kesimler adeta sağır ve kör kesildiler. Tek tük takdir sesi yükseltenler de devamındaki ama ve fakatlı ifadelerle içinde bulundukları mahalle baskısının ipuçlarını ele veriyorlar. Hamdolsun, her konuda olduğu gibi yeşil kalkınma devriminde de en büyük desteği gençlerimizden alıyoruz. Türkiye, nasıl salgın döneminde güçlü sağlık altyapısı sayesinde kendini diğer ülkelerden ayrıştırmışsa, inşallah yeşil kalkınma devrimiyle de iklim değişikliği sürecinde aynı başarıyı elde edeceğiz. Allah'ın biz insanlara emaneti olan tabiatın dengelerini koruyarak, imkanlarından makul şekilde istifade ederek gelişmemizi kalkınmamızı sürdüreceğiz. Kimin ne dediğine, kimin hangi hesabın içinde olduğuna değil, ülkemizin hedeflerine, milletimizin emirlerine bakarak mücadeleye devam edeceğiz. Yarın bu 1500 yıllık medeniyet, 1000 yıllık vatan mücadelesi bayrağını sizler devralacaksınız. Gençlerimizden, milli teknoloji hamlesi ve yeşil kalkınma devrimiyle ilk hedeflerini gösterdiğimiz 2053 vizyonu için şimdiden kafa yormalarını istiyorum. Unutmayın, her şey hayal etmekle başlar. Sonra bir bakarsınız ki adım adım o hayale yaklaşmaya başlamışsınız. Rabbim yar ve yardımcınız olsun. Şu anda gayretlerimiz daha çok barajlarımızın sayısını artırmak ve barajların sayısını artırmaktan öte, bir de yoğun şekilde kapalı sistemlere geçmek. Eğer açık sistem kalacak olursak, ki 20 yıl önce bu böyleydi. Biz devamlı kapalı sisteme geçme çalışmasını yoğunlaştırdık. Çünkü kapalı sisteme geçmememiz halinde, açık sistemde buharlaşma sebebiyle yüzde 60 kaybımız var. Bu yüzde 60 kayıpla da tabii ki bu tehdit artarak devam edecek

GECE 12'LERE KADAR ÇALIŞIRIM: Doğrusunu konuşayım dizi film izleme imkânım hiç yok. Bütün derdim ülkeme yatırımlar, hizmetler. Çünkü eve girişim, yakın mesai arkadaşlarım bilir, gece 12'lere kadar çalışırım. Bazen bu 01.00'i de bulur ve ertesi gün mesaimi de ona göre başlatırım. Onun için de tabii öyle dizi film, bunlara vaktim yok ve daha çok özellikle acaba yarına hangi tür şeylerle çıkacağım. Ama az önce delikanlının ifade ettiği gibi haftada iki üç gün baskete zaman ayırmaya çalışıyorum.

ŞİMDİ BİR DERDİM DAHA VAR, YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ'NE DEMİR YOLUNU MONTE ETMEK: Biliyorsunuz Amerika'da New York'ta Birleşmiş Milletler'in tam karşısında, çaprazında Türkevi'ni yaptık. Birleşmiş Milletler binasından daha yüksek, 36 kat. Açılışını işte şurada birkaç hafta önce yaptık. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de misafirimizdi. Onlarla birlikte böyle bir mutluluğu yaşadık. Ben Rabbime hamd ettim. 'Yarabbi' dedim, 'Bize böyle bir imkânı, böyle bir fırsatı verdin.' 4 yılda biz orayı bitirdik. Buna nokta atışı derler. Tam böyle geliyorsunuz Amerika'nın göbeğinde, New York'ta böyle bir binayı inşa ediyorsunuz. Tabii bu Türkiye'nin medarıiftiharıdır. Böyle bir şeyi de orada hallettik ama hepsinden öte hakikaten 18 Mart Çanakkale köprümüz, o bizim için ayrı bir iftihar vesilesi. Tabii yine Şehitler Köprüsü'nden sonra malum Fatih Sultan Köprüsü. Onun ardından Yavuz Sultan Köprüsü'nü yapmak bize nasip oldu. Şimdi bir derdim daha var, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne bir de demir yolunu monte etmek. Ona bir de demir yolunu monte ettiğimizde çok daha farklı olacak. Osmangazi Köprüsü'nü biliyorsunuz yaptık. Osmangazi Köprüsü'yle ayrı bir yerdeyiz. Bir diğer adım tabii Nissibi Köprüsü. O da çok çok hakikaten muhteşem bir köprü oldu ve o köprüyle birlikte de Keban üzerinden geçiş gerçekleşti. Ama en önemli bizim tabii attığımız adımlar, biz dağları deldik. Çok dağları deldik. Yani o aşınmaz, delinmez denilen dağları delerek bizler adeta Ferhat'la Şirin dizisini oynadık. Bundan daha güzeli olur mu?

GENÇLİK MERKEZLERİNİ 24 SAAT AÇIK HALE GETİRİRİZ: Ankara'da mesela bizim Millet Kütüphanesi 24 saat açıktır. Yani gençlik merkezlerinin de bizim planımızda 24 saat açık olması kaydı vardır. Ben döner dönmez bunu arkadaşlarla konuşacağım. Çünkü gençlik merkezlerinin de 24 saat açık olması... Eğer değilseler onları da 24 saat açık hale getiririz.

'CUMHURBAŞKANIMIZI KEBAPTAN VE ŞALGAMDAN DAHA ÇOK SEVENLER AYAĞA KALKSIN VE ALKIŞLASIN'

Bir öğrencinin, "Adana insanının orijinalliği sık sık gündem oluyor. Bu konuda bir anınız oldu mu sizi güldüren?" sorusu üzerine Erdoğan, programda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten "şalgam hikayesini" anlatmasını istedi.

Ömer Çelik de bunun üzerine Erdoğan'la geçen anısını şöyle aktardı:

"Sayın Cumhurbaşkanımız siyasi yasaklıydı ve Adana'ya teşrif ettiler. Adana'da İstasyon Meydanı'nda ilk konuşmasını yaparken halen yasaklıydı, henüz yasağın önü açılmamıştı. Orada bir pankart açıldı, 'Seni kebaptan ve şalgamdan daha çok seviyoruz.' diye. Sonra, orada bir danışman arkadaşımız Sayın Cumhurbaşkanımıza dedi ki 'Efendim ben ilk defa böyle bir ifade gördüm.' Biz de dedik ki 'Efendim Adana'da bir insanın bir başkasına duyacağı aşkın en üst ifadesi budur.' Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızı kebaptan ve şalgamdan daha çok sevenler ayağa kalksın ve alkışlasın."

Daha sonra Adana denildiğinde akla kebap ve şalgam geldiğini belirten Erdoğan, "Kebabı yemeden, şalgamı içmeden öbür dünyaya gidenin vay haline" dedi.

'CEZAEVİNDEKİLERİN İÇİNDEKİLERİ ANLATTIĞIMIZ ZAMAN BİR DAHA BİZİ İÇERİ Mİ SOKACAKSINIZ?'

Bir öğrencinin, "Bu ülkeye hizmet etmek için çok bedel ödediniz. Bunlardan biri de cezaevine girmekti. Cezaevinde hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu? O günleri bize anlatır mısınız?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Cezaevindekilerin içindekileri anlattığımız zaman bir daha bizi içeri mi sokacaksınız? Oranın maceraları ayrıdır ama benim oradaki en önemli hayatım şuydu. Tüm günümü gelen ziyaretçilerimle geçirir, gece de sabah namazına kadar bana gelen mektupların cevabını yazardım ve yaklaşık bu şekilde 10 bine yakın mektup yazdım. Şimdi zaman zaman gittiğim bazı yerlerde o mektuplarla karşıma çıkanlar olur. Benim yazım da fena değildir. Hemen onu karşıma çıkarırlar. Bazıları da onu çerçeveletmiş. Böyle oradaki dört ay on günlük zamanımız oldu. Allahıma hamd ediyorum. Hani derler ya Medrese-i Yusuffiyye diye, hakikaten öyle bir hayat. O tabii bize birçok şeyi öğretti ama orada dersimi iyi çalıştım. Çıktıktan sonra da zaten fazla uzun sürmedi biliyorsunuz, kısa bir zamanda iktidar olduk."

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden bir gencin, "İstanbul Gençlik Kolları Başkanıyken bu günleri hayal etmiş miydiniz, bu noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz? " sorusu üzerine Erdoğan, "İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olduğum zamanlarda Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bu tür şeyleri düşünmekten öte bir dava adamı olarak ne yapmam gerekiyor diye hep bunu düşünür, bununla yatar, bununla kalkardım. Fakat, şunu şöyleyeyim, şimdi o tür günler yok. Yani, o Gençlik Kolları Başkanı olduğumuz dönemlerde bizi ancak duvarlar anlatır. Duvarların dili olsa da konuşsa, onlar anlatır. Şimdi ben ne söylersem o boştur. Biz, duvarların diliyle konuştuk. Duvarların diliyle hep geleceği şekillendirdik ve hamd olsun malik-ül mülk olan Allah'tır. Rabbim, ne tayin ettiyse o olur ve o oldu" diye konuştu. (AA)