YAZARLAR

Erdoğan, İstanbul tarihinin en büyük mülkiyet gaspına hazırlanıyor

Meclis’teki yeni yasa değişikliği tarihin en büyük mülkiyet gaspının yolunu açacak bir düzenlemedir. Kimsenin “benim binam sağlam”, “lüks yerde oturuyorum” filan diyerek kurtulamayacağı, parası yetmeyenin şehir dışına sürüleceği, kent merkezlerinin iktidarın seçkinlere uygun biçimde yeniden imar edileceği bir büyük çitleme harekatıdır.

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un arsasını bir kez daha alt üst etmek istiyor. Bu seferki plan çok daha kapsamlı ve yıkıcı ama. 2012’de çıkarılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi yasasıyla başlayan mega inşaat hareketi, coğrafi ve ekonomik sınırına dayandı çünkü. Şimdi kentin rant değeri yüksek merkezleri toptan hedef alınıyor. Plan gerçekleşirse eğer, İstanbul’da eşi benzeri görülmemiş bir mülkiyet değişimine tanık olacağız.

Geçen hafta Meclis’e 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’unda değişiklik yapılması için yasa teklifi sunuldu. Sunulduğu andan beri de tartışılıyor. Zira iktidar, deprem korkusuyla tir tir titreyen İstanbul’da milyonlarca insanı yerinden edecek, ellerindeki mülke el koymanın yolunu açacak. Eskisinden de beter rant dağıtım mekanizması kuracak bir hinlik bu. Nedir yapılmak istenen?

Yasa teklifinin esasını ‘rezerv yapı alanı’ oluşturuyor. Mevcut yasada şöyle deniliyor: “Bu kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya idarenin talebine bağlı olarak veya resen bakanlıkça belirlenen alanlar…” Değişiklikte ise “yeni yerleşim alanı” ibaresi çıkarılıyor. Yani iktidar yasaya dayanarak mevcut yerleşim yerlerini de ‘rezerv alan’ ilan edebilecek. Sizin binanızın sağlam olması önemli değil, rezerv alanı ilan edildiği vakit tüm mülkiyet haklarınız da askıya alınıyor.

İktidarın afet gerekçesiyle ‘riskli alan’ ve ‘rezerv alan’ ilan etmesinin nasıl bir rant amacı güttüğüne, düşük gelirli insanların mağdur edildiğine bugüne kadar sayısız kez tanık olduk aslında. Mesela; çoğu yapının birinci derece risk taşıdığı Zeytinburnu’nda kentsel dönüşüm, üzerinde tek katlı depoların bulunduğu, İstanbul’a gelen ve buradan Anadolu’ya giden ürünlerin taşındığı Ambarlar bölgesinde yapıldı. Etrafındaki yeşil alanla beraber arazi, Suudi Arabistanlı emlak şirketi Al Qemam Holding’e satıldı. O da rezidans ve AVM’den oluşan devasa bir kompleks inşa etti. Veya Mall Of İstanbul… Hazine’ye ait bölümün yanında şahsa ait olan mülkler de eğitim tesisi kurulması bahanesiyle kamulaştırıldı, ardından ‘gecekondu dönüşüm bölgesi’ ilan edildi, statüsü konut ve ticaret alanına çevrilip Torunlar GYO’ya ihaleyle satıldı.

142 RİSKLİ ALANIN SADECE 2’Sİ DÖNÜŞTÜ!

Tek tek saymaya da lüzum yok. İktidarın neler yaptığı, neleri yapacağının referansı. İstanbul’un afet haritası ile bugüne kadar resmi olarak ilan edilen riskli alan ve rezerv yapı alanlarının haritası üst üste konulduğunda manzara çok daha netleşiyor. İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı çalışmaya göre, İstanbul’da dönüştürülmesi gereken öncelikli riskli alan sayısı 142. Buna karşın 6306 Sayılı Kanun’a dayanarak Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın ilan ettiği riskli alan sayısı 69, rezerv alan sayısı da 127. İstanbul’un gerçeğiyle Bakanlığın yaptıkları kıyaslandığında, sadece 2 riskli alan ve 7 rezerv alan örtüşüyor. Dolaysıyla deprem filan hikaye. Maksat iktidarın kendi zümresine, inşaat şirketlerine ve ağırlıklı Körfez sermayesine imar rantı ile milyarlarca dolar aktarmak.

Nitekim bugüne kadar depremi gerekçe gösterip 17’si park ve yeşil olan, 8’i askeri bölge 78 donatı alanı imara açılmış. Buralarda TOKİ ve Emlak Konut 4 proje üretmiş. Kalan 72 proje kendine yakın inşaat şirketlerine ait. Yine TOKİ’nin yaptığı 50 bin 361 konut ve halen yapımı devam eden 39 bin 192 konutun sadece yüzde 15’i kentsel dönüşümle alakalı. 90 binin üzerinde konut üreten Emlak Konut’un yaptıklarının da yüzde 69’u lüks konut. 18 yılda inşaat alanı 7 kat artan İstanbul, orman alanlarının yüzde 10’unu, tarım alanlarının yüzde 23’ünü kaybetmiş.

İşte bu 18 yıllık inşaat kuşatması nihayetinde bir yerde sınırına ulaştı. 2019 seçimlerinde İBB yönetimi de kaybedilince, AKP’yi yaratan imar rantı üretimi darbe yedi. Üzerine düşük faiz politikası duvara çarptı. Dış açık alarm veriyor. Bütçeyi toparlamak için zam ve vergilere yüklenildi. Şimdi faiz artırımı ile beraber istihdamın da daralması bekleniyor. Erdoğan için iktisadi risk büyüyor. Mehmet Şimşek para bulmak için kapı kapı dolaşıyor lakin ortada somut bir gelişme yok. Deprem bölgesinin inşası için kaynak da bulunamıyor. Haliyle inşaatı yeniden canlandıracak tulumbaya su koymak lazım. Elde avuçta olan yegane şey, uluslararası tezgaha da sürüp satabileceğiniz bir mülk olan İstanbul.

Bunu açık açık söylediler de. 6 Şubat Kahramanmaraş-Hatay depremlerinin hemen ardından Erdoğan, İstanbul’un iki yakasında 500’er binlik iki yeni şehir inşa edeceklerini ilan etti. Çevre, İklim ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve seçimden sonra koltuğu devrettiği Mehmet Özhaseki de planı detaylandırdı. Kurum 9 Mart 2023 günü yaptığı açıklamada, “1.5 milyon konutun 500 binini Avrupa, 500 binini Anadolu yakasında inşa edeceğiz. 500 bin konut ise yerinde dönüşüm yapacağız. Bunu da 5 yıl içinde gerçekleştireceğiz” dedi. 130 milyon metrekare rezerv alan tespiti yapıldığını da belirtti. Seçimden sonra bakanlık koltuğuna oturan Mehmet Özhaseki’nin, 20 Temmuz 2023 günü yaptığı açıklamaları ise yeni imar kuşatmasına dair ayrıntılı bilgiler veriyordu.

Buna göre İstanbul için özel bir ekip kurulmuş. İlk etapta 8 ay içinde 600 bin konut yıkılacak. Bunların yerine Anadolu yakasında 150, Avrupa yakasında 200 bin konutluk rezerv alanlar belirlenmiş. Özetle 350 bin konutta yaşayanlar yer değiştirecek. Kısaca iktidar planını, daha deprem yıkıntısı altında insanlar kurtarılmayı beklerken hazırlamış bile. Tabii ortada bir sorun var; kaynak nereden, nasıl bulunacak?

Özhaseki ek vergilerle bütçeye kaynak yaratılacağını fakat özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin de fon sağlamaya gönüllü olduğunu vurguluyordu. Zaten Mehmet Şimşek’in, Erdoğan ile beraber yaptığı Körfez turlarında da masaya koydukları en cazip ‘ürün’ İstanbul’du. Yeni yasa ile ‘dönüşüm’ adı altında kentin gözde merkezleri pazarlanacak. Çünkü AKP için İstanbul kadar kolay, bereketli ve istikrarlı bir gelir imkanı bulunmuyor.

Özetle bu yasa tarihin en büyük mülkiyet gaspının yolunu açacak bir düzenlemedir. Kimsenin “benim binam sağlam”, “lüks yerde oturuyorum” filan diyerek kurtulamayacağı, parası yetmeyen herkesin şehir dışına, TOKİ konutlarına mahkum edileceği, kent merkezlerinin iktidarın seçkinlere uygun biçimde yeniden imar edileceği bir büyük çitleme harekatıdır.

Erdoğan bütün bunları yapabilir mi? Meclis’teki yasanın ucu o denli açık ki, kağıt üzerinde hepsini mümkün kılıyor. Geriye sinsi yolları devre sokmak, toplumu başka şeylerle oyalamak, harç kamyonlarını sahaya sürecek fırsatlar yaratmak kalıyor, o kadar…