YAZARLAR

En güzel şeylerimizi öldüren bir ordu!

Ah, kendi ülkesinde NATO şemsiyesi altında ABD’nin bölgedeki herkese karşı doldurduğu nükleer başlıkları dert etmeyen Türkiye, “terör pazarlığı”yla çok güçlü!

Bundan 86 yıl önceydi. 85 ve 84 de.
Bugün NATO’nun “daha da silahlanma zirvesi”ne ev sahipliği yapan Madrid, o günlerde seçilmiş hükümeti, cumhuriyetçileri, sosyalistleri, komünistleri, anarşistleri ile faşizme karşı direnmeye çalışıyordu.

“Karanlıkta kar yağıyor,
Sen Madrid kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
Ümidi, hasreti, hürriyeti
Ve çocukları öldüren bir ordu.”

Faşizm kendi “milliyetçi” enternasyonalini kurmuş, İspanya ordusunun yanında Alman ve İtalyan faşizmlerinin “son kostümlü kanlı provası”nı yapıyordu.
“Demokrasi” ise öncelikle kendi “sivil enternasyonal”iyle “Uluslararası Tugaylar”a sarılmıştı.
Devletlerin, orduların ihanetine karşı, direnen İspanyollar ile dünyanın her yerinden koşanlar el ele omuz omuzaydı.

“Ve sen böyle 'No pasaran' deyip
Madrid kapısına dikilmeden önce
Herhalde vardın.
Kimdin, nerden geldin, ne yapardın?
Ne bileyim,
Mesela;
Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki
Kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.
Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin.”

Direnişin arkasında Sovyetler Birliği var görünüyordu. SSCB bir görünüyor, bir görünmüyordu.
Stalin’in görüş alanına Finlandiya ve Baltık ülkeleri girmişti. Hitler ise Polonya iştahını masaya sürmüştü.
“İnsanlık Enternasyonali” arkasındaki tek güçlü devlet tarafından kendi haline bırakılarak faşizmin ilk büyük savaş ve iç savaşına teslim oldu, teslim edildi.
Hitler ve Stalin, Ribentrop ve Molotov’un imza attığı “Saldırmazlık Paktı”yla anlaştı.
Nazi Almanya’sı Polonya’ya, Kızılordu Finlandiya’ya saldırdı. Hepsi 1939’da peş peşe geldi.
Faşizmin yayılması, yıkması, yakması, imha etmesi, katletmesi; İspanya’daki direniş duvarının yıkılması sayesinde mümkün oldu adeta.
Çünkü “Batı demokrasileri” denenlerin oportünist, kaypak devletleri ile Nazi Almanyası’nı çözememiş liderleri de “halklara ait olan direniş”i sevememişti.

“Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların.
Biliyorum,
Ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,
İnsanoğulları daha ne kadar büyük
Ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
Yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin
Güzel gözlerindedir
Madrid kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam
Onu sevmekten başka bir şey yapamam.”

86 yıl sonra, NATO, “Sovyet tehdidi”ne karşı, pardon “Milliyetçi Rusya-Putin tehdidi”ne karşı, “saldırı paktı” aşamasına geçiyor.
Ah, kendi ülkesinde NATO şemsiyesi altında ABD’nin bölgedeki herkese karşı doldurduğu nükleer başlıkları dert etmeyen Türkiye, “terör pazarlığı”yla çok güçlü!

Barışı, devletlere rağmen halkların barışçı umutlarını değil, orduları, silahları “ötekiler”e karşı takviye ve tahkim etmeye hevesli bir “Batı demokrasileri” oyununda “başrol” kapıldı diye sevinç içinde Ankara.
“Terörle bağlantılı bazı isimlerin iadesi ve terör örgütleriyle bağlantıların kesilmesi”ni terazinin bir kefesine koyup, Avrupa’da Amerikan askeri varlığının katlanmasını onaylıyor devletimiz.
Avrupa’yı, özellikle de İskandinavya’yı, Ukrayna benzeri “Rus saldırganlığı”ndan korumak için, barışın B’si değil, savaşın S’si değil Ş’si gösteriliyor.

70 küsur yılda vizyondan vizyona koşuşumuzun özeti de şöyle:
“Sovyet tehdidine karşı” NATO’nun kanatları altına girmek, ileri karakolu olmak üzere, Kore Savaşı’na gönüllü yazılmaktan…
“Terörle mücadelemizde kazanımlar için” NATO’nun tanımladığı “Rusya tehdidine karşı” silahlanmayı, militerleşmeyi, savaş havasının koyulaşmasını kabul etmek.

Şu 80-90 yılda, insanlık için gerçekten kalıcı barış umudu adına ne büyük gelişme olmuş değil mi?
İki büyük savaşın yıkımını yaşamış Avrupa halklarının son kuşaklarına da, bir üçüncü büyük savaşın dişlerini ve dişlilerini göstermek ne büyük terakki!

Şu 70 küsur yılda, Türkiye “yurtta sulh, cihanda sulh” adına ne büyük bir değişim göstermiş ama, değil mi İttifak ve Terakki!

Ah Madrid!
83-86 yıl önce halkların demokrasiden, adaletten yana olanlarının umudu ve gücü kazanabilseydi, dünya ve Avrupa tarihi nasıl yazılabilirdi, kim bilir!
Yaza boza gelinen yer bu.

“Madrid Madrid, ödediğim bedel…
Seni hatırlamak için birkaç uykusuz saat daha.
Gerçek bir duygu karmaşası…
Madrid, Madrid beni umutsuzluğa düşürmek üzere”

Nazım Hikmet’in “Karanlıkta Kar Yağıyor” şiiri arasına sıkıştırdığımız yazımızda, sazımızda, sözümüzde, son olarak Nilda Fernandez’den “Madrid Madrid”i dinlediniz…
İyi uykular, bir huzur arayan kendi halinde halklar, görmüş geçirmiş ağaçlar ve masum ceylanlar.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.