EMEP'ten göçmenler konusunda 10 uyarı

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. Göçmenlere yönelik suçlardan cezasızlık politikası uygulandığını belirten Akdeniz, göçmenlerin durumunu ve yapılması gerekenleri sıraladı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Uluslararası Göçmenler Günü nedeniyle bir açıklama yapan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, yapılması gerekenlere ilişkin önerilerini açıkladı. Pandemi sürecinde göçmenlere acil sosyal koruma sağlanması gerektiğini belirten Akdeniz'in açıklamaları şöyle: 

ŞOVEN MİLLİYETÇİLER GÖÇMENLERİN DOSTU DEĞİL: Bugün, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü. İnsanlığın turnusol kâğıdı olan göç ve göçmenler konusu, kapitalist devlet ve ajansların protokol kutlamalarıyla geçiştirilecek bir konu değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler, hak savunucuları buna izin veremez, vermemelidir. Zira göçlere neden olan, dünyayı gözyaşına boğan emperyalistler, göçmen emeğini sömüren kapitalistler, ırkçılıkta yarışan şoven milliyetçiler göçmenlerin dostu değil felaketidir. Son yıllarda sayıları giderek artan ve ölümcül salgın koşullarına rağmen kapitalist üretim çarklarına sürülen göçmen işçiler, gelinen yerde artık Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. Türkiye ve diğer ülkelerde bulunan bütün göçmen ve mülteci kardeşlerimizi Emek Partisi olarak selamlıyoruz. Partimiz, göç ve göçmenler “sorununu” sınıfsal temelde ele almakta ve yerli/göçmen ayrımı yapmadan tüm işçileri ortak hak mücadelesine çağırmaktadır. EMEP Göç ve Mülteciler Bürosu tarafından hazırlanan ve 10 madde halinde sıralanan saptama ve uyarıları kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

GÖÇMEN VE MÜLTECİ NÜFUSU 5 MİLYONU AŞTI: Birleşmiş Milletlere bağlı Ekonomik ve Sosyal İşler Organizasyonu’nun (DESA) açıkladığı rakamlara göre, dünya’da savaş, yoksulluk, kuraklık, hastalık gibi sebeplerle 272 milyon insan yerinden edildi. Mülteci/göçmen nüfus artışı genel nüfus artışının önüne geçti ve dünya nüfusunun yüzde 3,9’una ulaştı. Türkiye’de ise kayıtlı, kayıtsız göçmen ve mülteci nüfusu 5 milyonu aştı. İnsanların yerinden edilmelerinin asıl nedeni emperyalist talan ve sömürü politikalarıdır.

SAVUNMAK DÜNYA HALKLARININ GÖREVİ: Küresel zenginlik bir avuç tekelin elinde birikirken; yoksulluk halkların kaderi gibi gösterilmekte, insanlar kendi ülkelerinden göç etmek zorunda kaldığı için “yasadışı” ilan edilmektedir. Yasadışı olan göçmenler değil, 1951 Cenevre Sözleşmesi başta olmak üzere kendi koydukları hukuku çiğneyen kapitalist devletlerdir. AB, ABD başta olmak üzere merkez kapitalist ülkeler göçmenlere karşı adeta muharebe başlattı. Ege ve Akdeniz’de batırılan tekneler, şişlenen botlar, Avrupa sınırlarına çekilen dikenli teller, konuşlandırılan askerler, ABD ve Türkiye sınırına örülen duvarlar bunun örnekleridir. Mültecilerle dayanışmak ve uluslararası göçmen haklarını savunmak; işçi ve emekçilerin, dünya halklarının görevidir.

ORTAK HAK MÜCADELESİ: Göçün bir diğer nedeni kapitalist üretim ve ucuz emek sömürüsü ihtiyacıdır. 2020 sonunda kararlaştırılan “AB Göç ve İltica Paktı”nda da görüldüğü üzere; kapitalist tekeller, göçmenleri Türkiye ve Libya gibi “göçmen deposu” ülkelerde bloke etmeyi hedeflemektedir. Bu kabul edilemez. Planın diğer ayağında, göçmenlerin kalifiye iş gücü olarak eğitilmesi ve filtreden geçirilerek sömürü mekanizması içine çekilmesi vardır. Ağır ve tehlikeli işkollarında göçmen emeğinin sömürüsü alabildiğine koyulaşmıştır. Sermaye iktidarları, güvencesiz göçmen emeğini, işçi sınıfı içinde rekabeti kışkırtmak, sendikal yapıları parçalamak ve emekçiler üzerinde baskıyı arttırmak için kullanmaktadır. Buna karşı işçi enternasyonalizmi ve ortak hak mücadelesi tek çıkış yoldur.

TEBAA DAYATMASINA SON VERİLSİN: Suriye savaşının ve göçün 10’nuncu yılında, Türkiye’ye sığınan mülteciler hala mülteci olarak kabul edilmiyor. “Geçici koruma kimlikleri” geçiciliği adeta kalıcı hale getirirken, AKP iktidarı kalıcı çözümden ısrarla kaçmaktadır. Mülteci nüfus hem AB üzerinde şantaj kozu görülmekte hem de Suriye’ye dair stratejik hedeflerin aracı olarak yedekte tutulmaktadır. AB de bu konuda kirli pazarlıklar içindedir. Oysa mülteciler ve göçmenler haklarıyla insandır. Tebaa ve misafir dayatmasına son verilmelidir. Göçün 10’nuncu yılında, savaş ve göçün nedenleri tartışılmalı, emperyalizme karşı birlik ve kardeşlik öne çıkarılmalıdır. Buna bağlı olarak; dönmek isteyen Suriyeliler için güvenli koşullar sağlanmalı, Türkiye’de kalmak isteyen mültecilerle bir arada yaşamın sosyoekonomik ve kültürel alt yapısı oluşturulmalıdır. AB ile imzalanan “geri kabul anlaşması” derhal iptal edilmelidir.

KURALSIZ ÇALIŞMA DÜZENİNE KARŞI ÇIKILMALI: Türkiye’de, Suriyeli mültecilerin yanı sıra, ucuz emek piyasasına sürülen 1 milyona yakın göçmen işçi bulunmaktadır. Pasaportlarına şebekeler tarafından el konan, özel istihdam büroları eliyle pazarlanan, sosyal medya hesapları üzerinden fiyatları açıklanan göçmen işçiler, iş kazası ve iş cinayeti vakalarında giderek daha çok yer tutmaktadır. Kaçak durumda olmaları, amansız sömürülmelerini de beraberinde getirmektedir. Kuralsız çalışma düzenine karşı çıkmak, yerlisi-göçmeniyle bütün işçi sınıfının sorunudur.

GÖÇ ROTASI DEĞİŞTİ: Göç rotası bir süredir Van-İran sınırına kaydı. Kışın kar altında donarak, yazın gölde boğularak can veren göçmenlerin sayısı dikkat çekici artış içinde. Uluslararası göçmen tacirlerinin, ucuz emek transferi talep eden patronların ve onlarla iş birliği yapan devletlerin kurbanı olan göçmenler, kardeşimizdir. Bu kıyım kabul edilemez! Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu’nun raporu ve Van Mülteci Dayanışma Ağı’nın ziyaretlerine dikkat çeken partimiz, Türkiye kamuoyunu daha duyarlı olmaya çağırmaktadır.

DİL BARİYERİ AŞILMALI: Ekonomik krizle dar boğaza giren göçmen işçiler, pandemi koşullarında açlık tehlikesi yaşıyor.   Kayıt dışı çalışma nedeniyle sağlık hizmetlerine erişim çoğu zaman mümkün değil. Daha kötüsü, “Covid 19 hastalarına refakat borsası” oluşturuldu. Kadın göçmen işçiler çalışmak üzere yoğun bakım ünitelerine gönderiliyor. Öte yandan korona virüs hastalığında ve buna bağlı ölümlerde göçmen vakalar tespit edilemiyor. Göçmen işçilerin sosyal ve ekonomik koruma alınması salgın şartlarında elzem hale gelmiştir. Mülteci ve göçmen çocuklara; uzaktan eğitim için gerekli olan bilgisayar ve internet desteği acilen sağlanmalı, eğitimde dil bariyeri aşılmalıdır.

DAVALAR ŞEFFAF YÜRÜTÜLMELİ: Türkiye’de mülteci ve göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar, nefret söylemi ve ötekileştirici uygulamalar yükselen bir ivme içinde. Kriz ve yoksulluğun artmasını fırsat bilen burjuva şoven propaganda, yerli ve göçmen emekçileri birbirine düşman ediyor. Irkçılığın ve şovenizmin panzehiri; salgına, sömürüye ve savaşa karşı göçmen işçilerle birlik, mücadele ve dayanışmadır. Ayrıca, pandemi döneminde polis kurşunuyla can veren tekstil işçisi Suriyeli Ali El Hemdan ve diğer mülteci davaları şeffaf yürütülmeli, cezasızlık politikasından vazgeçilmelidir.

GÖÇMEN KADINLARA KORUMA SAĞLANMALI: Mülteci ve göçmen kadınların sağlık ve beslenme sorunları salgınla birlikte daha da ağırlaştı. Dil engeli ve yeterli sağlık çalışanının olmaması sağlığa erişimi zorlaştırıyor. Geçici koruma altında olmayan göçmen kadınlar için sağlık hakkı söz konusu bile değil! Kadın hastalıkları ve doğum sürecinde “Her sene bir çocuk getiriyorsun” şeklindeki nefret söylemleri artış gösterdi. İşsizlik evdeki bunalımları büyütürken kadına şiddet arttı. Göçmen kadınlara, daha fazla gecikmeden sosyal ekonomik koruma sağlanmalıdır.

YAŞAM HAKLARI GARANTİYE ALINMALI: Türkiye’de iltica sistemi, yerini, sert geri gönderme uygulamalarına bıraktı. Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) tutulan insanlar, hak ihlalleriyle karşı karşıya. Son olarak, Van Kurubaş GGM’de göçmen kadınların uğradığı tecavüz, gelinen vahameti gösteriyor. Bu nedenle GGM’ler acil olarak denetlenmeli, gecikmeden “göç ve iltica kabul merkezleri”ne dönüştürülmelidir. Özellikle İran’da otokratik rejimden kaçan mülteciler, geri gönderilme sürecinde idam tehdidiyle karşı karşıyadır. Siyasi mültecilerin yaşam hakları garanti altına alınmalı, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalara uyulmalıdır. İşçi sınıfı içindeki çalışmasını yerli/göçmen ayrımı yapmadan sürdüren partimiz, sanayi havzalarında Türkçe-Arapça bildiriler dağıtarak salgına ve sömürüye karşı emekçileri birleşik mücadeleye çağırmaktadır. Bu sömürü dünyasından kurtuluş mücadelesinde siyaset ve örgütlenme hakkı sadece 83 milyon içindeki emekçilerle sınırlı tutulamaz. Bunun yanına 5 milyon mülteci ve göçmen daha eklenmelidir. Partimizin kapıları Türkiye’de bulunan bütün göçmen ve mülteci işçilere açıktır. (HABER MERKEZİ)