ECO: Nükleer çılgınlık üç katına çıktı

ECO olarak, son derece riskli bir işe girişen bu 22 hükümetin ekonomi, teknoloji ve çevre koruma konularına ne kadar hakim olduklarını anlamakta zorlanıyoruz.

Google Haberlere Abone ol

Andres Agustin Fuentes Martinez

DUVAR - ECO olarak bizim de üç katına çıkmasını görmek istediğimiz şeyler var elbette -mesela, 2030'a kadar temiz yenilenebilir enerji kapasitesi, doğa koruma çalışmaları, organik tarım ve adil ticaret gıda ürünleri, eğitim çalışmaları, ailemiz ve arkadaşlarımızla geçirdiğimiz vakit, dondurma tüketimimiz ve tuttuğumuz takımın kazandığı maçların sayısı gibi…

Peki, üçe katlamak her zaman iyi bir şey mi? Meseleye nükleer enerji kapasitesini 2050 yılına kadar üç katına çıkarmayı kabul eden 22 ülke açısından bakarsak, cevabımız elbette hayır.

“Nükleer Çete” ABD, Bulgaristan, Kanada, Çekya, Finlandiya, Fransa, Gana, Macaristan, Japonya, Kore Cumhuriyeti, Moldova, Moğolistan, Fas, Hollanda, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya, İsveç ve Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleri ve Birleşik Krallık’tan oluşuyor.

Bu listede, Almanya hariç tüm G7 ülkeleri bulunurken Çin, Hindistan ve Endonezya gibi G20 güç merkezleri yok. Peki ya, dünyada elektrik üretiminde muhtemelen en yüksek güneş enerjisi payına sahip olan Hollanda’ya ne demeli? Veya Ukrayna’ya? Rusya’nın kısa süre önce mevcut nükleer enerji santrallarına yaptığı son derece tehlikeli saldırılardan hiç mi ders çıkarılmadı? Macaristan’ın otokrat lideri Orban’ın Rusya’nın nükleer enerji üreticisi Rosatom’un desteğine bel bağlaması ise hiç şaşırtıcı değil.

ECO olarak, son derece riskli bir işe girişen bu 22 hükümetin ekonomi, teknoloji ve çevre koruma konularına ne kadar hakim olduklarını anlamakta zorlanıyoruz. İşte nedenlerimiz:

Halihazırda, nükleer enerjinin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 10. ECO olarak biz bu yüzde 10’nun bile zaten çok fazla olduğu konusunda ısrarcıyız. Nükleer enerji dostu Uluslararası Enerji Ajansı bile nükleer enerjinin 2050 yılına kadar “sadece” iki katına çıkarılmasını öneriyor.

Açıklanan bildirgede, nükleer enerji yaygınlaştırılırken nükleer atık konusunun da “bilinçli ve güvenli” bir şekilde halledilmesi gerektiği belirtiliyor. Ne kadar da kuşkucu bir yaklaşım, değil mi? ECO, dünyanın hiçbir bir yerinde bağımsız bilim insanları tarafından denetlenmiş ve onaylanmış tek bir güvenli radyoaktif nükleer atık deposu bulunmadığının farkında. Konu, 300.000 ton atık olunca ve bunlar yeryüzündeki en toksik atıklar olunca sanki bu birazcık sorun olacakmış gibi görünüyor. Nükleer atık dediğiniz esasında tam bir saatli bomba. ECO olarak, Murphy Kanunu’na inanıyoruz: “Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir.”

Nükleer enerji santrallerini kazasız belasız çalıştırmak piyango oynamak gibi bir şey. 30 yıl boyunca oynar üç beş kuruş kazanırsınız. “Büyük ikramiye”nin yalnızca bir kez vurması yeter, o günden sonra tüm hayatınız değişir. Sadece tek bir örnek vermekle yetinelim: Tıbbi araştırmalara göre, 1986 yılında gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinde açığa çıkan radyoaktivite on yıllar boyunca yüz binlerce kişinin hayatına mal oldu.

Buna, bir de kazadan sonra yapılması zorunlu olan temizlik çalışmalarının bitmek tükenmek bilmeyen maliyetini ve yol açtığı korkunç hasarı ekleyin. Örneğin, 2011 yılında yaşanan Fukushima nükleer felaketi sonrası temizlik çalışmalarının toplam 660 milyar ABD dolarlık bir maliyeti olacak ve 40 yıl sürecek. Bu, elimizdeki tek örnek de değil.

Patlamalar, kazalar bir yana, nükleer enerjiye dayalı elektrik üretimi, elektrik üretmenin en pahalı yolu. Günümüzde, 1 kWh yeni nükleer enerji güneş veya rüzgar enerjisinden aşağı yukarı üç ile sekiz kat daha pahalı ve bu aradaki fark yenilenebilir enerji yaygınlaşıp ucuzladıkça daha da büyüyecek. Nükleer enerji üretimi için, ilk etapta büyük miktarlarda ve ardı arkası kesilmeyen sübvansiyonlara ihtiyaç oluyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) son yayınladığı Sentez Raporu’nda, nükleer enerjiyi emisyon azaltım hedeflerini belirlenen tarihten önce gerçekleştirme potansiyeli en düşük ve enerji üretimi için en pahalı seçeneklerden biri olarak göstermesi hiç de şaşırtıcı değil.

Son olarak, bu bildirgede, Dünya Bankası Grubu da dahil olmak üzere tüm uluslararası finansman kuruluşlarına, gelişmekte olan ülkelerde nükleer enerji finansmanına uzun süre önce çektikleri ve çok da da destek gören seti kaldırmaları çağrısı yapılıyor. ECO olarak, tüm nükleer enerji karşıtı ülkelere, özellikle de uluslararası kamu finansman kuruluşlarına bağış yapanlara, bu öneriyi derhal durdurmaları çağrısında bulunuyoruz. Enerji üretiminin maliyetini, tehlikesini ve pervasızlığını üç katına çıkarmak, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünyanın ihtiyaç duyduğu en son şey.

KÜMESTEKİ TİLKİLER

Delegeler acaba dün COP'ta iki ayrı dünyanın birbirleriyle çarpıştığını fark ettiler mi? ECO, bir yandan mekanın girişinde Kick Big Polluters Out kampanyasının düzenlediği bir eylemi izledi, diğer yandan da kısa süre önce yayınlanan araştırmalardan bu COP'ta lobici sayısının 2456 kişiye çıktığını okudu. Bu sayı, geçen seneki COP’a katılan lobicilerin dört katı. Yani bu COP’ta, fosil yakıt sektörü temsilcilerinin sayısı, en kırılgan 10 ülkenin toplam delege sayısından daha fazla!

Bu sırada TotalEnergies CEO'su Patrick Pouyanné, herkesin giremediği ve Birleşmiş Milletler tarafından yönetilen Mavi Bölge'de yakasında ilginç bir rozetle caka satıyordu. Bilin bakalım bu ne rozetiydi? Fransa'nın kendisine verdiği ve resmi delegasyon üyesi sayılmamasına rağmen Mavi Bölge’deki çoğu toplantıyı gözlemci sıfatı ile izlemesini sağlayan rozetti.  

“Şimdiye kadarki en kapsayıcı COP” ile kastedilenin fosil yakıt lobicileri açısından olduğu açıkça görülüyor.

ECO, delegelerin Küresel Stok Sayımı’nda (GST) fosil yakıtlardan hızlı, adil ve finanse edilerek çıkılması konusunda bir türlü anlaşmaya varamadıklarının tesadüf olmadığını biliyor. Fosil yakıt lobicileri COP alanını istila etti ve pisletti.

ECO olarak, yangınları söndürmek için düzenlenen bir konferansa yangını çıkaranların katılmasının son derece yakışıksız olduğunu düşünüyoruz.

ECO bültenlerinden Avrupa İklim Eylem Ağı’nın (CAN Europe) seçtiği başlıkları Ayşe Bereket çeviriyor.

Etiketler iklim nükleer