YAZARLAR

Dünyanın en uzun savaşını yaşayan adam

Pasifik’te bir ada… Yağmur ormanlarında ve dağlarda, 2. Dünya Savaşı’nın bittiğini bilmeden yıllarca saklanan ve savaşmaya devam eden bir Japon askeri… Hiroo Onoda. Bugünlerde onun hikâyesine rağbet arttı. Alman yönetmen Werner Herzog Onoda hakkında bir roman yazdı. Onu anlatan film Cannes’da gösterildi. Bir belgesel de yolda.

Bu çok enteresan bir hikâye… Alman yönetmen Werner Herzog başrolde. Ama olaylar gerçek hayatta geçiyor.

Werner Herzog

Japonya, 1997… Herzog’dan Japon opera oyununun dünya prömiyerini yönetmesi istenmişti. ‘Chushingura’… Kabuki tiyatrosunda oynanan, feodal dönemden külahlı kılıçlı, cinayetli intiharlı bir hikâyenin opera versiyonu. Yönetmen Shigeaki Saegusa, Herzog’a aylarca ısrar etmiş ve nihayet emeline ulaşmıştı. Şu an Herzog gibi seksen yaşını süren Saegusa o yıllarda da ülkesinin en saygın, en tanınmış sanatçılarındandı. Açamadığı kapı yoktu, geniş bir ilişkiler ağına sahipti. Bir gün Herzog ve ekipten birkaç kişi akşam yemeğindeyken alı al moru mor koşup gelmişti. ‘Herzog-san’a heyecanla müjdeyi vermişti:

Japon İmparatoru, yönetmen çok meşgul değilse, onu özel olarak huzuruna kabul etmek istiyordu. Japonya’da bir sanatçı için büyük onur…

Gerisini Herzog’un kendisinden dinleyelim:

“Aman tanrım, imparatorla ne konuşulur hiç bilmiyorum, ancak sıkıcı bir görüşme olur bu” deyiverdim. Yanımda oturan eşim Lena, tırnaklarını avucuma geçirmişti ama artık çok geçti. Teklifi reddetmiştim.

O kadar korkunç ve katastrofik bir gaftı ki bugün bile yer yarılıp yerin dibine geçmiş olmayı diliyorum. Masada herkes donup kalmıştı. Kimse nefes almıyordu. Herkesin kafası önündeydi; bakışlar tabaklara sabitlenmişti, kimse bana bakmıyordu. Oda, uzun süren sessizlikten ürpermiş gibiydi. O kadar ki adeta tüm Japonya soluk alıp vermeyi kesmişti. Derken o yoğun sessizliği bir ses böldü:

‘Peki İmparator’la değilse, kimle buluşmayı isterdiniz?’

Hemen cevap verdim: ‘Onoda’yla’

‘Onoda mı?’

‘Evet’ dedim. ‘Hiroo Onoda.’

Bir hafta sonra onunla buluşmuştum.”

(‘Önsöz’den, The Twilight World, Werner Herzog, Random House, 2022; orijinali ‘Das Dämmern der Welt’, 2021)

The Twilight World, Werner Herzog, Random House, 2022; orijinali ‘Das Dämmern der Welt’, 202

*

Hiroo Onoda…

Alman yönetmen Werner Herzog, buluşmak için ‘trajik’ bir karakter seçmişti. Bir imparator da duruma göre trajik sayılabilir ama Onoda’nın hikâyesi, şöyle bir liste çıkarılsa, trajediler arasında zirveye oynar. Başıyla sonuyla, önüyle arkasıyla… Bu hikâye, sözgelimi Antik Yunan’da yaşansaydı, bugün onu zaten klasik bir tragedya olarak izlerdik.

Hiroo Onoda

İlginçtir, onlarca belgesel çekmiş olan Herzog, yirmi beş yıl önceki bu buluşmadan bir belgesel çıkarmadı. Bir sinema filmi de yapmadı. Ama bir roman yazdı. İlk romanını.

Onu da ancak geçtiğimiz ay yayımladı. Bu görüşmenin üzerinden neredeyse 25 yıl geçtikten sonra. Herzog’un kaleme aldığı ‘The Twilight World’ (Alacakaranlık Dünyası), Onoda’nın Filipinler’de bir cangıl adasında yaşadıklarını hikâye ediyor.

*

Gelelim bu müthiş hikâyeye…

Bilmesek bile bildiğimiz bir hikâye bu.

Savaşın bittiğini anlamayan ve savaşmaya devam eden Japon askerin hikâyesi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Filipinler’deki Lubang Adası’na konuşlanan Japon Teğmen Hiroo Onoda, dünyanın bu ücra kıyısında savaşın bittiğinden haberdar olmamıştı

Bir başka görüşe göre de savaşın bittiğini kabul etmemişti.

Hiroo Onoda

Onoda, yıllarca savaşmaya devam etti. 2. Dünya Savaşı’nı yıllarca sürdürdü. Yanındaki üç askerden ikisi öldürüldü, biri teslim oldu ama Onoda devam etti.

1974’e kadar…

Herzog romanını, zamanında uzun sohbetler ettiği Onoda’nın zihnine girmeyi deneyerek yazmış. Zaman duygusunun ve fikrinin nasıl kaybolabildiğini anlamaya, anlatmaya çalışmış.

Kaybolan sadece zaman mı?

İnsanın benliği de zamana, doğaya karışıp kaybolabilir mi?

*

Onoda gerilla savaşı eğitimi almış bir komandoydu. 26 Aralık 1944’te, Müttefiklerin ilerlemesini durdurmak için Lubang Adası’na gönderilen birlikteydi.

Ama Japonlar başaramadı. İki ay sonra Müttefik birlikler, adaya saldırdı ve onu ele geçirdi. Onoda ve üç askeri dağlara sığınarak kurtuldular.

Onoda’nın esas hikâyesi o gün başladı. Ama bu hikâyenin tohumları çok önce atılmıştı. Genç teğmen Ada’ya yollanmadan evvel, komutanından şu emirleri almıştı:

“Teslim olmayacaksın. Kendi canına da kıymayacaksın. Üç yıl sürse de, beş yıl sürse de, ne olursa olsun, seni almaya geleceğiz.”

Savaş o yıl bitti.

ABD’nin 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya, 9 Ağustos 1945’te Nagasaki’ye atom bombası atmasının ardından, 15 Ağustos’ta Japonya teslim oldu ve 2. Dünya Savaşı’nın Pasifik Cephesi de kapandı.

Ama kimse Onoda’yı ve beraberindekileri almaya gelmedi.

Lubang Adası

Pasifik’e yayılmış adalarda, yağmur ormanlarında, dağlarda mevzilerini koruyarak ya da saklanarak bekleşen diğer onlarca Japon askerine haber verilmediği gibi, Onoda’ya da haber veren olmadı.

O da savaşa devam etti.

Saklanarak, hayatta kalmaya çalışarak, çalarak ve bu arada öldürerek.

Onoda, savaşı Lubang Adası’nın sakinleri için de devam ettiriyordu. Kurulan pusulardan kaçıyor, kendisi pusular kuruyor, çatışmalara giriyor ve öldürüyordu. 1974’e dek 10 ile 30 arasında Filipinli’nin Onoda ve emrindeki askerler tarafından öldürüldüğü düşünülüyor.

*

Dünya elbette o kadar küçük değil.

Japonya da Filipinler’in bir adasında hâlâ savaşan bir askerinin olduğunun haberini bir süre sonra almıştı. Görevliler Lubang’a gitti. Uçaklardan Onoda ve askerlerinin saklandığı dağlık bölgeye “savaş bitti” diyen broşürler atıldı. Onoda bu broşürleri buldu ama anlatılanlara inanmadı.

Propaganda broşürleri diye düşündü. Silahını temizlemeye ve hazır tutmaya devam etti.

Çabalar sonuçsuz kaldı. Japonya da 1959’da Onoda’nın öldüğünü resmen kabul etti.

Bu defa gayrıresmi aramalar başladı. Onoda’nın babası da adaya gitti, kızkardeşi de. Sonuç alamadılar.

Norio Suzuki (solda), Hiroo Onoda (sağda) 

Onu bulan kişi Japon maceracı ve kâşif Norio Suzuki oldu. 1972 yılında Lubang’da bir Japon askerinin vurulduğu öğrenilince (Onoda’nın yanında kalan son asker Kinshichi Kozuka’ydı bu), kâşif Suzuki, artık bir efsane haline gelmiş Onoda’yı arayıp bulmaya karar verdi. Sadece onu da değil… Önce Onoda’yı, sonra dev pandayı, sonra da Kar Adam Yeti’yi bulacaktı (ki bu da başka bir hikâye; Suzuki’nin hayatı Yeti’yi ararken bir çığın altında kalarak sonlandı).

Suzuki başardı. Akıllı da bir tip olduğundan, Onoda’yla cangılın ortasında karşılaştıklarında onun tarafından vurulmamayı da başardı. Onun hem kalbine hem beynine hitap eden lafları söylemeyi bilmişti: "Onoda-san, imparator ve Japon halkı senin için endişeli. Neden artık dönmüyorsun?”

Onoda, Suzuki’ye, kendisine resmi bir emir verilmedikçe görevini bırakamayacağını anlattı. Kendisini Lubang’a yollayan subaydan görevin bittiğini duymak istiyordu.

 Onoda savaşın bittiğine ikna olduktan sonra Suzuki ve diğer yetkililerle dönüyor. 

Suzuki durumu anladı. Japonya’ya döndü ve beraberinde, artık yaşlanmış olan ve bir kitapçıda çalışan subayla geri döndü.

Ancak onu gördüğünde ve ondan emir aldığında, Onoda’nın savaşı bitti.

12 Mart 1974… Adada hemen bir resmi tören yapıldı. Onoda, orada kılıcını Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos’a teslim etti (bugünkü başkan Ferdinand Marcos Jr’ın babası); Marcos da onu affederek kılıcını geri verdi.

Onoda kılıcını Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos'a teslim ediyor. 

Savaş bitmişti.

Hiroo Onoda Japonya’da bir kahraman olarak karşılandı. Yaşadıklarını anlatan kitaplar yazdı. Uzaktan uzağa anılan bir efsaneyken yaşayan bir efsaneye dönüştü. Sonra Japonya’da da yapamadı, evlenip Brezilya’ya yerleşti. Bir ara Lubang’ı da ziyaret etti. Oradaki okula para bağışladı. 2014’te 91 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Savaşta değil yatağında öldü.

Hiroo Onoda

*

İşin bir de diğer tarafı var…

Lubang Adası’nın sakinleri. Bu son derece ilginç hikâyenin nedense hep sessiz bırakılmış tanıkları.

Savaşta adaları işgal edilen, savaş bittikten sonra da savaşı yaşamaya devam edenler… Ormanlarda saklanan bir asker tarafından öldürülenler. Tarlasına ferah ferah gidemeyenler. Çocuklukları Japon asker korkusuyla geçenler.

Onları öldüren ya da ölümlerine sebep olan kişinin bir anda, hem de devlet başkanı tarafından affedildiğini görenler…

Bu hikâyede kenar süsü olanlar. Halk…

Her zaman olduğu gibi, bir de onların hikâyesi var.

*

İlginçtir, son iki yıldır Onoda’nın yaşadıklarına rağbet arttı. Sadece Herzog’un romanı değil… Fransız yönetmen Arthur Harari’nin filmi ‘Onoda - 10 000 Nuits dans la Jungle’ (Cangılda On Bin Gece) geçen sene Cannes’da gösterildi.

Dahası var.

Hikâyeye adadaki Filipinlilerin tarafından bakan bir belgesel de yakında gösterime girecek. Annesi Lubang’da o günleri yaşamış Mia Stewart’ın belgeseli ‘Searching for Onoda’ (Onoda’yı Ararken) Filipinlilerin korkularına ses oluyor.

Böylece Onoda’nın hikâyesi de tamamlanıyor.

*

Şu soru baki:

Onoda neden savaşını bitirmedi? Neden yıllarca ölmek ve öldürmek pahasına saklandı?

Adalılar, “onu arayan askerlerden, İmparator’un ‘savaş bitti’ çağırısını yineleyen Japon yetkililerden, bizzat Ada’ya onun ayağına gelen babası ve kızkardeşinden haberdar olmaması mümkün değildi” diyorlar.

Onları görmemiş miydi? Duymamış mıydı?

Zamanın içinde mi kaybolmuştu? Kendi zihninde mi kaybolmuştu?

Aslında bulunmamak mı istiyordu?

Yoksa kendinden büyük bir iradeye, bir emir komuta zincirine kendini teslim etmesi mi gerçekten teslim olmasını engellemişti? Bu bir irade meselesi miydi? İtaat meselesi miydi?

Herzog’un Onoda’yı seçmesi yerinde bir karardı.

Yönetmen, bir imparator yerine, bütün insanlık hallerini kendisinde barındıran bir insanı seçmişti. Başka kimsenin yaşamadığı, yaşayamayacağı bir hayatı sürmüş birini.

Modern dünyada bulunmamayı başarmış birini.

Bu da az şey değil.

*

PS 1:   Mia Stewart’ın ‘Searchin for Onoda’ isimli belgeselinin trailer’ını şurada izleyebilirsiniz.

PS 2: Bu da Onoda - 10 000 Nuits dans la Jungle trailer’ı.


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.