Erdoğan'ı Akdeniz'de batmaktan AB kurtarır

Erdoğan ve hükümetini Akdeniz'de tek başına kaldığı bu pozisyondan daha çok itibar kaybetmeden kurtarabilecek tek hamle AB'ye yüzünü dönmesi ve Merkel'in sunacağı çözüm önerilerini kabul etmesi olacaktır.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Oruç Reis'in Akdeniz'de sismik araştırmalarına başlamasıyla birlikte Akdeniz'de tansiyon hep yüksek. Türkiye ve Yunanistan karşılıklı alarm durumundalar. Erdoğan Yunanistan'ı kötü niyetli olmakla suçladı ancak aynı zamanda müzakere çağrısı da yaptı. Erdoğan Perşembe günü Ankara'da, "Yunanistan'ın Ege ve Akdeniz'de gösterdiği tavır sinsice" dedi. Ama "Doğu Akdeniz'de çözüme giden yol diyalog ve müzakerelerden geçer" demeyi de ihmal etmedi. Temmuz ayında iki ülke arsındaki anlaşmazlığa aracılık eden Almanya Başbakanı Angela Merkel geçtiğimiz perşembe günü cumhurbaşkanı Erdoğan'la yeniden telefonda görüştü.

Atina, söz konusu bölgenin AB'nin sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi'ne ait olduğu için Türkiye'nin Akdeniz'de gaz aramasının illegal olduğunu savunuyor. AB'nin Ankara'ya verdiği kınama mesajlarıyla ve gaz aramasının durdurulmasını istemesiyle de Atina kendisini bu konuda haklı ve onaylanmış hissediyor.

Almanya Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, “Gelinen bu noktada daha fazla sismik araştırmanın yanlış sinyal olduğunu” ifade etti. Fakat Ankara aldığı riskleri pek umursamıyor. Türkiye, Girit gibi adaların karasuları olduğunu ancak özel ekonomik bölgeleri olmadığını savunuyor. Türkiye açısından, Yunanistan ile Mısır arasında bir hafta önce imzalanan Akdeniz anlaşması da hükümsüz. Atina için de Ankara'nın Libya ile Akdeniz'de doğalgaz ve petrol sömürüsüne ilişkin imzaladığı Türk-Libya mutabakatı, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın ifadesiyle "çöp kutusuna" ait.

Enerji Bakanı Fatih Dönmez Pazartesi günü Twitter'da "Türkiye'nin enerji bağımsızlığı için Akdeniz ve Karadeniz'deki faaliyetlerimiz aralıksız devam edecek" dedi. Nitekim Türkiye üst üste Navteks ilan etti. Oruç Reis'den sonra Yavuz gemisi için de dün Navteks ilan etti.

AB ŞİMDİLİK DİYALOGDA ISRARLI

Geçtiğimiz cuma AB üyeleri Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini ele aldıkları bir toplantı yaparak Ankara’ya “derhal tansiyonu düşürme ve diyaloğa yeniden başlama” çağrısı yapmıştı.

Ankara'nın henüz çağrılara aldırmaya niyeti yok. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell yaptığı açıklamada, Ankara’nın tutumunun ‘diyaloğun ve müzakerelerin yeniden başlatılması için yürütülen çabalara zarar verdiğini ifade etti. Borell,Türkiye'ye "Avrupa Birliği ile kapsamlı bir diyaloğa tam ve iyi niyetle katılma çağrısında bulunuyorum” diye seslendi.

TEK SORUN GAZ ARAMA DEĞİL ERDOĞAN'IN NEO-OSMANLICI TUTUMU

İki ülke arasında Akdeniz'deki kaynaklar konusunda karmaşık ve sert bir anlaşmazlık var. Bu karşıtlığın nedenleri daha derinlerde gibi görünüyor. Yunanistan, neo-Osmanlı İmparatorluğu kurmayı isteyen Erdoğan'ın emperyalist güç politikasına karşı savunma refleksi gösteriyor. Yunanistan'ın tek desteği AB değil. Bölgede Mısır, İsrail gibi başka güçlü müttefikler de edindi. Mısır, uluslararası deniz hukukuna uygun olarak, söz konusu adaların ekonomik bölgeye sahip olduğunu kabul ediyor.

Bu konuyla ilgili dün Duvar'da yayımlanan İlhan Uzgel'in yazısı oldukça detaylı bilgi veriyor.

Yunanistan durumun ciddiyetini Ankara'nın attığı adımlar sonucunda kavradı. Şu anda bir güç politikası göstermezse en çok Yunanistan kaybedecek. 1974'den beri devam eden Kıbrıs sorununun yanı sıra her fırsatta mülteci tehdidiyle de karşı karşıya kalıyor. Daha bu yılın başında Türkiye on binlerce mülteciye Yunanistan sınırını açtı. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi de dahil tüm bu yaşananlar Atina'ya Erdoğan ve yönetiminin sınır tanımadığını gösteriyor.

Erdoğan Ege'de karar verici güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Ancak Türkiye adına işler hiç de olumlu ilerlemiyor. Başta Fransa, Mısır, İsraili ABD ve AB;  Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yanında yer alan bir pozisyon belirlemiş durumdalar.

Avrupa Birliği, Almanya'nın frenlemesi ile Türkiye'ye karşı tavrını şimdilik sertleştirmeden soğuk kanlılıkla iki ülkeye diyalog kurmaları yönünde çağrılar yapıyor. Ama Erdoğan ve hükümetinin eylemlerini tırmandırmaya devam etmesi halinde AB de biraz daha sert bir tutum alabilir. Erdoğan, böyle devam ederse ekonomik olarak ülkenin yüksek bir bedel ödeyeceğinin farkındadır. Akdeniz'de askeri bir çatışmayı gerçekten göze almayacaktır. AB'nin Türkiye'ye daha güçlü bir gümrük birliği anlaşması ve mülteci anlaşması sunmasının tek yolu artık Akdeniz'deki bu gerilim. AB'nin beklediği demokratikleşme adımlarını atmadan avantaj sağlamaya, olabilecek en fazlasını demokrasi adına hiçbir adım atmadan almaya çalışıyor. Avrupa'nın yaptırım uygulayarak Türkiye'nin kendisinden uzaklaşmak istemediğini düşünüyor, ki bu da yanlış değil. Fakat Avrupa'nın da Türkiye gerilimi tırmandırdıkça eli kolu daha çok bağlanıyor. Bu da AB'yi yaptırım uygulama kararı almak zorunda bırakabilir.

Herkesin kabul ettiği bir konu var, o da Merkel'in Erdoğan'ı etkileyebilecek tek lider olduğu. Almanya'nın şu anda AB Konseyi Başkanlığı'nda olması AB'yi biraz daha rahatlatıyor. Türkiye'nin Akdeniz konusunda Libya dışında doğru dürüst destekçisi yok. Ekonomisi çok kırılgan olduğu için de AB'nin uygulayacağı hiçbir ekonomik yaptırımı kaldıracak durumda değil. Erdoğan ve hükümetini Akdeniz'de tek başına kaldığı bu pozisyondan daha çok itibar kaybetmeden kurtarabilecek tek hamle AB'ye yüzünü dönmesi ve Merkel'in sunacağı çözüm önerilerini kabul etmesi olacaktır. Ankara'nın Akdeniz'de politikası artık daha çok su almayı kaldırmaz, batar.