Bernie Sanders korona salgınını yazdı: ABD için daha adil bir sistemin vaktidir

Küresel salgın ve ekonomik çöküşün eşitsiz etkisi, ABD'deki sistemin temellerinin yeniden düşünülmesini gerektiriyor. Bu temellerin bizi neden başarısızlığa uğrattığını anlamamız, daha adil ve büyük bir ulus uğruna mücadele etmemiz zorunludur.

Google Haberlere Abone ol

Bernie Sanders

Dünya tarihindeki en zengin ülke biziz ama büyük bir gelir ve servet eşitsizliğinin yaşandığı bir dönemde, bu gerçeklik halkımızın hiç tasarruf edemeyen yarısı, yoksulluk içinde yaşayan 40 milyonu, sigortasız ya da eksik sigortalı olan 87 milyonu ve evsiz olan yarım milyonu için çok az şey ifade ediyor.

Karşı karşıya kaldığımız bu çifte krizin ortasında -korona virüsü salgını ve ekonomimizin erimesi- Amerikan toplumunun temellerini yeniden incelememiz, bu temellerin bizi neden başarısızlığa uğrattığını anlamamız, daha adil ve büyük bir ulus uğruna mücadele etmemiz zorunludur.

ADALETSİZ VE YALNIZCA PATRONLARA HİZMET EDEN BİR SİSTEM

İşveren temelli özel sağlık sigortası sistemimizin saçmalığı ve yaşattığı zulüm artık herkes için ortadadır. On milyonlarca Amerikalı, salgının bir sonucu olarak işlerinden ve gelirlerinden olurken, birçoğu da sağlık sigortasını kaybediyor. Sağlık hizmeti, garanti edilmiş bir hak yerine çalışana sunulan bir iyilik olarak görüldüğünde, durum işte böyle olur. Salgını atlattıktan sonra, her yaştan çalışan veya işsiz olan her erkek, kadın ve çocuğa sağlık hizmetini nihayet garanti eden yasaları geçirmeliyiz.

Salgın, var olan sistemin mantıksızlığını da açık biçimde ortaya koydu. İnanılmaz bir şekilde, modern tarihin en kötü sağlık krizinin ortasındayken binlerce sağlık çalışanı işten çıkarılıyor ve pek çok hastane ve klinik iflas ederek kapanmanın eşiğine gelmiş durumda. Aslında, bir sağlık ‘sistemimiz’ de yok. Sigorta ve ilaç şirketlerinin kâr amaçlı menfaatlerinin egemen olduğu, karmakarışık bir sağlık kurumları ağımız var. Yeni ve aslında çok uzun zaman önce kurulmuş olması gereken bir sağlık sisteminin amacı, Wall Street ve sağlık sektörünün kazanacağı milyarlarca dolarlık kâr değil, herkes için sağlık sigortası, yani ülkenin her bölgesinde yaşayan her insana sağlık hizmeti sunmak olmalıdır.

Covid-19 virüsünün gelir düzeyi ya da sosyal statüden bağımsız olarak herkese, her yerde zarar verdiği somut bir gerçek. İngiltere Prensi Charles’a Covid-19 teşhisi kondu ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson yakın zamanda bir hastaneden taburcu oldu. Zengin insanlar da virüse yakalanır ve onlar da ölür. Bununla birlikte, yoksulların ve işçi sınıfından insanların daha yüksek bir oranda hastalığa maruz kaldıkları ve zengin insanlardan çok daha yüksek oranda öldüğü de bir gerçek.

EN ÇOK YOKSULLAR VE İŞÇİLER ZARAR GÖRÜYOR

Bu durum özellikle Afrika kökenli Amerikalı toplum için geçerli. Virüse maruz kalmanın sonuçlarındaki bu eşitsizlik, yalnızca bozuk ve adaletsiz bir sağlık sisteminin değil, aynı zamanda bu ülkenin yoksul ve işçi sınıfından insanlarını korkunç şekillerde cezalandıran bir ekonominin de doğrudan bir yansımasıdır.

Covid-19 virüsü, herhangi bir sağlık sigortası olmayan milyonlarca düşük gelirli ailenin yanı sıra altta önceden sağlık sorunalrı bulunan ve bağışıklık sistemleri zayıflamış kişilere saldırmakta da vahşi ve inanılmaz derecede fırsatçı. Çok çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı, bu ülkede tam da bu durumda olan kesim yoksullar ve işçi sınıfı; daha yüksek diyabet, uyuşturucu bağımlılığı, obezite, stres, yüksek tansiyon, astım ve kalp hastalığı oranlarına sahip olan bu kişiler, virüse karşı en savunmasız grubu oluşturuyorlar. Yoksullar ve işçi sınıfından insanlar arasındaki beklenen yaşam süresi genel olarak zenginlerden daha düşüktür ve bu trajik adaletsizlik, bu salgın söz konusu olduğunda daha da somut biçimde yaşanmaya devam etmektedir.

Ayrıca, doktorlar, valiler ve belediye başkanları bize kendi kendimizi tecrit etmemizi, evde kalmamız gerektiğini söylerken ve zengin insanlar daha az nüfuslu bölgelerdeki ikinci evlerine giderken, işçi sınıfının böyle bir seçeneği yok. Eğer birikiminiz yoksa ve ücretli olarak tıbbi ya da ailevi izin alamıyorsanız, evde kalmak sizin için bir seçenek değildir. Ailenizi geçindirecek ve kiranızı ödeyecekseniz, işe gitmeniz gerekir. Ve işçi sınıfı açısından bu, evinden çıkmak ve bazıları virüsü yaymakta olan başka insanlarla temas ettiği işler yapmak anlamına gelir.

Yaşadığımız korkunç salgın ve ekonomik çöküş karşısında eğer küçük bir umut ışığı varsa, o da ülkemizdeki pek çok kişinin artık Amerikan değer sisteminin altında yatan temel varsayımları yeniden değerlendirmeye başlıyor olmasıdır.

YENİ BİR DÜNYA KURMALIYIZ

Yalnızca üç insanın, ulusun yarısını oluşturan alt gelirli kesimden daha fazla servete sahip olduğu ve on milyonlarca insanın ekonomik bir çıkmaz içinde yaşadığı, sofraya yemek getirmek, barınmak ve eğitim görmek için mücadele etmek zorunda kaldığı, emeklilik için kenara birkaç dolar ayırmaya çalıştığı bir açgözlülük dünyasında ve dizginleri olmayan bir kapitalizm doğrultusunda mı devam etmeliyiz? Yoksa yepyeni bir yönde mi ilerlemeliyiz?

Başkanlık kampanyam boyunca, 1930’larda ve 40’larda, gerçekten özgür bir toplumda ekonomik hakların insan hakkı olarak görülmesi gerektiğini iyi bilen Başkan Franklin Delano Roosevelt’in izinden gitmeye çalıştım. Bu anlayış 80 yıl önce doğruydu ve bugün de hâlâ geçerli.

'MODERN AMERİKAN TARİHİNİN EN TEHLİKELİ BAŞKANI'

Şimdiyse, Joe Biden’ın modern Amerikan tarihinin en tehlikeli başkanını alt etmesine yardım etmek amacıyla bu ülkeyi bir araya getirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ve bu salgın sırasında zalimliği ve beceriksizliği Amerikalıların hayatına mal olan Donald Trump’ın yükselişine zemin sağlayan eşitsizlikleri gözden geçirmemiz gerektiğini güçlü bir şekilde ortaya koymaya devam edeceğim.

Yalnızca Bay Trump’a karşı çıkmak yeterli olmayacak; aynı zamanda Amerika için yeni bir istikamet çizmemiz gerekecek.

Uğruna mücadele ettiğimiz yeni Amerika, ülkemizde açlık sınırının altında kalan maaşlara son vermeli ve çalışabilenlere iyi maaşlı bir iş garanti etmeli.

Çocuk bakımından lisansüstü eğitime varana kadar tüm Amerikalılara kaliteli bir eğitimi garanti etmediğimiz müddetçe, küresel ekonomide rekabetçi veya güçlü bir demokrasi sahip olamayız.

Evsizliği sona erdiren ve tüm çalışanlarımızın güvenli ve uygun fiyatlı konutlarda yaşamalarını sağlayan devasa bir inşaat programını hayata geçirmeliyiz.

Toplumlarımızın hava ve su kirliliğinden kurtarıldığından, iklim değişikliğinin yarattığı varoluşsal tehditle mücadelede dünyaya öncülük ettiğimizden emin olmalıyız.

Büyüklerimize sevgi ve saygı duymalı, tüm Amerikalıların güvenli ve onurlu bir emekliliğe kavuştuğundan emin olmalıyız.

Bizlere, toplumumuzda köklü değişiklikler gerçekleştirmenin ne kadar da zor olduğunu söyleyen politikacılardan ve uzmanlardan artık bezdim. Nelson Mandela’nın “Bir iş bitene kadar daima imkânsız görünür” dediği aktarılır.

Öyleyse şimdi işe koyulalım ve onu bitirelim.

Makalenin orijinali New York Times gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)