Arap dünyasında geçen hafta: Libya dünya savaşına neden olur mu?

Suud, BAE ve Mısır medyası Türkiye’nin tutumunu ideolojik saiklerle açıklama yoluna giderken, birçok gazetede Türkiye’nin tutumu “yayılmacı” olarak nitelendirildi. Yine en fazla yapılan yorumlar arasında, “Libya’daki gidişatın geniş kapsamlı bir savaşa neden olabileceği” de vardı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Libya meselesi, bu hafta da Arap dünyasının birinci gündem maddesi olmayı sürdürdü. Son olarak Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Türkiye’den resmen asker istemesi ve Türkiye’nin bu talebe olumlu cevap vereceğini açıklaması, konuyla ilgili tartışmaları daha da alevlendirdi.

Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ve meşru hükümet sıfatıyla UMH’nin Türkiye’den askeri destek talebinde bulunması, General Halife Hafter’i destekleyen başta Mısır olmak üzere Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri medyasında sert tepkiyle karşılaştı.

Suud, BAE ve Mısır medyası Türkiye’nin tutumunu ideolojik saiklerle açıklama yoluna giderken, birçok gazetede Türkiye’nin tutumu “yayılmacı” olarak nitelendirildi. Yine en fazla yapılan yorumlar arasında, “Libya’daki gidişatın geniş kapsamlı bir savaşa neden olabileceği” de vardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tunus’a gerçekleştirdiği ziyaret de Libya meselesiyle bağlantılı olarak geçtiğimiz hafta Arap medyasında geniş yankı uyandırdı.

Geçen hafta Arap dünyasında en önemli gelişmelerden biri de Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Suudi yargısının karar vermesi oldu. 11 sanıktan beş kişiye idam, üç kişiye ise hapis cezasının verilmesi bütün dünyada tepki toplarken, “Muhammed Bin Selman Kaşıkçı dosyasını kapatmaya çalışıyor” yorumları yapıldı.

'AVRUPA VE MOSKOVA RAHATSIZ'

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya’daki meşru hükümetin davetine binaen Libya’ya asker göndermek için meclisten yetki almayı bekliyor. Bu da çok yakında gerçekleşecek. Savaşın baronu ise, Türk güçlerinin Libya’ya gelmesi halinde onları hedef alacağını açıklıyor.

Hafter, meşru yönetimin halkını korumak için ortaya koyduğu icraatlara karşılık, kendisine destek verenlerin açıklamalarına güveniyor. Ancak sahada hiçbir karşılığı olmayan açıklamalardan başka bir şey de bulamıyor. Uzmanlara göre de bu açıklamaların sahada karşılık bulması da mümkün değil. Bu da Hafter’in müttefiklerinin daimi desteği ve paralı askerlere dayanan dengelerini alt üst ediyor. Sonuçta, NATO üyesi olan modern bir askeri güç ile yüzleşmek zorunda kalacak.

Uzmanlara göre, Hafter’i destekleyen güçler ile Türkiye’nin sahada çatışması bir dünya savaşına neden olabilir ve bundan sonra durumu kimse kontrol altına alamaz. Böylece gelişmeler, başka tarafların da müdahalesine açık olacak. Bu da Avrupa başkentlerini ve siyasi çözümden başka yol olmadığını savunan Moskova’yı rahatsız etmektedir.” (Katar El Şark gazetesi)

'ERDOĞAN LİBYA’DA İKİNCİ SİSİ İSTEMİYOR'

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır senaryosunun Libya’da tekrarlanmasını ve Hafter’in ikinci Sisi olmasını istemiyor. Yine, Trablus’taki Serrac hükümetini destekleyen ve Afrika ile Arap dünyasındaki son siyasal İslam iktidarının sona ermesini istemiyor. Bu yüzden Trablus’taki hükümeti desteklemek için bütün siyasi ve askeri ağırlığını ortaya koyacaktır. Bu da ciddi anlamda maddi, beşeri ve siyasi külfeti olan bir seçenektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’da Türk asıllı bir milyondan fazla Libyalıdan bahsetmesi dikkat çekiciydi. Aynı zamanda birçok soru işareti yarattı. Zira bu konu ilk defa bu kadar açık bir şekilde dile getiriliyordu ve muhtemel askeri müdahale için bir bahane olarak kullanılıyordu. Peki, bunların, Libya vatandaşları olarak gerçekten hayatları tehlikede mi? Ve neden diğer Libyalılar’dan ayrı tutuluyorlar?

Libya’da savaşan iki taraf açısından zafer çok kısa sürede gelemeyecek. Bunun aksini iddia eden de bölgedeki savaşların tarihini bilmiyor. Eğer Suriye’deki dış müdahale dokuzuncu, Yemen’deki dış müdahale beşinci senesine girdiyse, Libya’daki müdahale de onuncu senesini doldurduysa, tıpkı ilk müdahale gibi ülkenin vatandaşlarını koruma bahanesiyle ülkenin yeraltı kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen şimdiki müdahale kaç sene sürecek?” (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

'ERDOĞAN’IN GERÇEK HASMI KİM?'

“Erdoğan’ın açık bir şekilde şahsi hırsları var. O, Osmanlı tarihiyle övündüğünü tekrarlıyor. Osmanlı sultanlarıyla ilgili filmleri finanse ediyor, Ertuğrul dizisinin bazı oyuncuları onunla seyahat ediyor ve kendisi de bazı çekimleri ziyaret ediyor. Ve hem bölgesel anlamda hem de İslam dünyası açısından kendi liderliği fikrini pazarlıyor.

Bu fikirleri ondan önce İran’da ve Saddam’ın Irak’ında taşıyan hükümdarlar iflah olmadı. Kendisi de bugüne kadar hiçbir savaşında iflah olmadı. Ayrıca uluslararası alandaki faaliyetlerinin çoğunda dış finansal desteğe dayanıyor. Ancak Katar'ın ona desteğini kesmesi olası.

Erdoğan, Mısır, Suudi Arabistan, Libya ve Moskova’yı suçluyor ancak onun gerçek hasımları Ankara ve İstanbul’da, kendi partisi içinde, müttefikleri arasında ve kendisinden ayrılıp ilk seçimde kendisinden kurtulmayı amaçlayanlardır. Ancak en büyük hasmı, liranın değer kaybetmesi ve ekonominin geriye gitmesiyle üzerinde etkisinin çoğunu yitirdiği Türk halkıdır. Bunların çoğunun da nedeni kendi kişisel kararlarıdır.” (Abdurrahman Raşid / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)

'TUNUS LİBYA’DA BELİRLEYİCİ FAKTÖR'

“Erdoğan’ın Tunus ziyaretinin iki önemli boyutu vardır. Biri ekonomik diğeri ise siyasidir. Ziyaretin her iki boyutu da Libya meselesiyle bağlantılıdır.

Ekonomik açıdan bakıldığında bu, Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Türkiye arasındaki deniz nüfuz alanlarının belirlendiği anlaşmayla ilgilidir. Bu anlaşma Türkiye’ye Rus doğalgazına ve İran petrolüne olan bağımlılıktan kurtaracak petrol ve gaz gibi yeraltı kaynağına ulaşmasını sağlayacak. Ki bu durum da Türkiye’ye temel ihtiyaçlar açısından bağımsızlık sağlayacak, bunun da uluslararası ilişkileri kökten etkileyecek yansımaları olacaktır.

Bu ekonomik boyut siyasi boyuyla kesişiyor. Türkiye, Serrac hükümetini savunmanın en iyi yolunun, Berlin konferansında meşruiyetini savunmaktan ve gerekirse bazı tavizler vererek başkanlık meclisinin (Serrac hükümeti) görevde kalmasını sağlayacak bir siyasi çözüm olduğunu biliyor. Böylece Türkiye sadece Akdeniz’deki yeraltı kaynaklarından payını değil, Libya’daki yeniden imar pastasından da payını garantilemiş olacak.

Libya’daki bu ekonomik ve siyasal boyut arasında Türkiye’nin çıkarları açısından Tunus, Libya’daki dengelerde belirleyici bir konumda. Dolayısıyla Erdoğan, Berlin konferansına karışacak ülkeler arasında bir denge oluşturmaya çalışıyor.” (Emin Bin Mesud / Londra merkezli El Arab gazetesi)

'SUUDİ VELİAHTI KAŞIKÇI CİNAYETİ DOSYASINI KAPATMAK İSTİYOR'

“Cemal Kaşıkçı intihar etti sonra kendi cesedini asitle eritti. Konuyla ilgili alınan yargı kararlarında eksik kalan tek ibare bu. El Suud Krallığı'nın yargısı, bir kez daha öldürmenin ve kahrın krallığı olduğunu ortaya koydu. Bu krallığın deccalı, bu şekilde kendi destekçileri ve müttefiklerini bile zor durumda bırakıyor.

Veliaht Muhammed Bin Selman, cinayetin yankılarını tamir etmek ve Batı ile ilişkilerde yarattığı depremi gidermek istiyor. Ancak bu cinayet, Kaşıkçı’dan kurtulmak isteyen Muhammed Bin Selman’ın ABD’nin gözünü boyama çabalarını bozduğu gibi ve aksi sonuçlar verdiği gibi, bu yargı kararlarının da aksi sonuç vermesi olasıdır.

Veliaht, tahkikatın ve mahkemenin yapılması yönündeki talepleri yerine getirdiği şeklinde bir görüntü verip bu dosyayı tamamen kapatmak istiyor. Bu kendi adamlarını feda edip aralarından günah keçisi seçmek şeklinde külfet getirse de. 11 sanık arasından beşi hakkında idam, üçü hakkında ise hapis cezası verildi. Belirsiz olan ise, bu sanıklardan hangilerinin hangi cezaları aldığıdır. (Halil Kevserani / Lübnan El Ahbar gazetesi)