Üçüncü Dünya: Gelecek distopyaya sessiz gitmeyecek

Büyüğünden küçüğüne, Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya yaşanan tüm gelişmeler bize şunu gösteriyor: Gelecek bir distopyaya gidiyorsa dahi sessiz sakin bir şekilde gitmeyecek.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Çeşitli ülkelerden oluşan bir liste hazırlayalım, içinde Şili, Lübnan, Azerbaycan, Haiti, Ekvador, Honduras, Irak, Endonezya, İspanya, Kolombiya, Porto Riko, Peru, Sudan, Fransa... olsun. Daha sonra dilediğimiz kadar uğraşalım, sayısız uzmana danışalım, ne yaparsak yapalım göreceğiz ki bu listeyi belli bir başlık altında toplamanın imkanı yok. Coğrafi, tarihi, iktisadi ya da uluslararası ilişkiler açısından birbirinden korkunç derecede bağımsız olan bu ülkeleri yan yana getiren tek şey, son dönemde ciddi toplumsal hareketlere sahne olmaları. Yani bu anlamsız görünen listedeki bağlar zincirinde, en büyük yardımcımız 'zaman'; hemen görülmeyen ipucuysa neoliberalizm olacaktır.

Sokakları dolduran yığınların motivasyonları düşünüldüğünde somut nedenlerle -hepsinde olmasa da- yer yer paralelliklere rastlayabiliyoruz. Bununla birlikte birbirlerinden oldukça farklı altyapılara sahip bu ülkeler üzerine sorulması gereken asıl soru nasıl olup da zamansal olarak böylesi bir listenin içinde yer aldıkları. Artı Gerçek yazarı Alp Altınörs bu haftaki 'Dünya Sola Dönüyor' başlıklı yazısında Ekvador, Şili, Lübnan ve Azerbaycan'da yaşananlara mümkün olduğunca kısa ve net bir şekilde değinmiş.

FARKLI ÖLÇEKLERDE OLAĞAN DIŞI

Belki bizim az önce saydığımız listedeki ülkelerin 'döndükleri' tarafa dair bir yön tahlili yapmamız daha zor. Ancak tüm bu coğrafyalarda yaşanan, ekonomik ya da ulusal nedenlerden kaynaklı toplumsal gelişmelerin zamansal örtüşmesini de basit bir tesadüfe bağlayacak değiliz. Hele ki yaşanan olaylar bu ülkelerin kendi ölçeklerinde 'olağan' olarak değerlendirilemezken. Örneğin Azerbaycan ile Şili'yi karşılaştıralım. Başkent Bakü'de rüşvet ve yolsuzluk gibi nedenlerle başlayan protestolar ve ardından gerçekleşen polis müdahalesi başta şaşırtıcı görülmeyebilir. Buradaki manzaralar elbette Lübnan ya da Şili'ye benzemiyor. Belki ortada cayır cayır yanan barikatlar yok, ancak Azerbaycan'da pek görmeye alışık olmadığımız bir olayın yaşandığını, dolayısıyla gelişmelerin bu açıdan önem ifade ettiğini söyleyebiliriz. Aliyevlerin yıllardır süren mutlak iktidarı altındaki Azerbaycan için bu eylemler dikkat çekici.

Protestoların boyutu Şili'de oldukça farklı. Ülkede yaşananlar 'elektrik şirketinin ateşe verilmesi' videosuyla gündemimize girdi. Daha sonra yağmalanan bir televizyonunun barikat ateşine atılması, yüz binlerce insanın sokaklara dökülmesi, yer yer metroların, otobüslerin yakılması... ve nihayet ilan edilen OHAL'in ardından ordunun sokağa inmesi. Tüm bunlar Latin Amerika'da Arjantin ve Uruguay'la birlikte en gelişmiş kapitalist ekonomiye sahip olan Şili için 'olağanüstü' görünüyor. Bu görüntülerin benzerleri Ekvador'da ya da Haiti'de yaşanırken bu denli dikkat çekmemesinin Şili'nin Güney Amerika'nın güneyindeki 'üçlü'den biri olmasından ileri geldiği düşünülebilir. Öyle ya da böyle Augusto Pinochet diktatörlüğünde hafızalara kazınan anıların, tank paletleriyle kolayca su yüzüne çıktığı Şili, neoliberal 'pençe'ye karşı militan bir duruş sergiliyor.

ANİDEN Mİ?

Şili'de kabaca son dönemde gördüklerimizi, yani ulaşım zammı eylemlerinden askerin sokağa inişine kadar olan süreci, analiz etmeksizin sıralamıştık. Olay örgüsü önümüze böyle geliyor ancak işin aslı biraz daha geçmişe gidince anlaşılıyor. Çok değil, yine bu yıl içinde ülke oldukça kitlesel ve militan öğretmen grevlerine sahne olmuştu. Haftalarca süren eylemler neoliberal Sebastian Pinera yönetimini oldukça zor durumda bırakmıştı.

Benzeri çıkarımları Honduras, Haiti ve Ekvador için de yapabiliriz, ki geçtiğimiz haftalardaki Üçüncü Dünya derlemelerimizde değinme fırsatı bulmuştuk. Honduras'ta eylemler tartışmalı 2017 Genel Seçimleri'yle başlamış, daha sonra çeşitli tarihlerde iktidardaki ABD destekli yönetime karşı militan protesto gösterileri düzenlenmişti. Haiti'de ABD destekli yönetimin Venezuela ile yapılan petrol anlaşmasından çekilmesi ülkede ciddi bir kriz doğurmuştu. Petrol zamlarının da gündemde olduğu Ekvador protestolarında Lenin Moreno hükümetinin IMF ile anlaşmaları doğrultusunda neoliberal politikaları yürürlüğe koyması gösterilerin şiddetlenmesindeki asıl nedendi, Kolombiya'da Ivan Duque yönetimiyle birlikte paramiliter şiddetin yüzlerce can almasıyla öğrenci eylemleri arasında bir bağ olmadığını söyleyemeyiz...

Diğer taraftan Katalan liderlerin tutuklanmasının ardından İspanya'nın pek çok bölgesinde yaşanan çatışmalar, Endonezya'da ırkçı saldırıların ardından Batı Papualıların hapishane ve karakol yakmaya kadar giden eylemleri, son dönemde yeniden gündeme gelen ulusal hareketlerden bazıları. Tabii bunlar sokak eylemlerinin kendini göstere göstere geldiği deneyimler. Diğer kimi örnekler, 'beklenmedik' görülse de bu sıçrayışların arka planını oluşturmak pek güç değil. Lübnan ya da Irak gibi.

'ARTIK YETER DEMESİ GEREKEN İŞÇİLER'

Dünyanın birbirinden oldukça farklı coğrafyalarında, toplumsal mücadelelerde yaşanan bu dalgalanma sosyalistler açısından heyecan verici bir şekilde değerlendirildi. Ne de olsa yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerinse artık aynı şekilde yönetilmek istemediği anlara tanıklık ediyoruz. Yerküre uçuruma sürüklenirken bunlara şaşırmak oldukça güç. Elbette tüm bu coğrafyalarda yaşanan eylemler büyük ölçüde kitlesel, belli bir sınıf öncülüğü olmayan hareketler. Dünyadaki en büyük bakır rezervlerine sahip Şili'deki madencilerin 'bu ülkede bazı şeylerin kötü gittiğini ilk önce 14 yaşlarındakiler söyledi, şimdi artık yeter demesi gereken işçiler' açıklamalarıyla iş bıraksalar dahi bu bir gerçek. Ancak bu sermayenin krizini ve sömürü zorbalığının varlığını dışlamıyor.

Büyüğünden küçüğüne, Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya yaşanan tüm gelişmeler bize şunu gösteriyor: Gelecek bir 'distopyaya' gidiyorsa dahi sessiz sakin bir şekilde gitmeyecek gibi. Emek hareketi dünyada yakın geçmişe oranla ciddi bir gelişme içerisinde. Yer yer grevler, işçi eylemleri, neoliberal saldırganlık ve sömürü; örgütsüzlüğün dahi önüne geçebiliyor. Kitlesel eylemler de söz konusu olduğu vakit, daha kapsamlı analizler gerekiyor, o nedenle her zamankinden daha dikkatlice dünyayı takibe ve analize odaklanmak gerekiyor. Sözün özü, sürprizlere hazır bir yüzyılın kapıları iyiden iyiye açılırken, Üçüncü Dünya'daki derlemelerimizde 'sokak' bize uzun bir süre daha eşlik edecek gibi duruyor...