Neo Nazi örgütün ardındaki sır perdesi

NSU örgütü 6 yılda 8'i Türk 10 kişiyi öldürdü. 2011 yılına kadar örgüt ortaya çıkarılamadı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 20001-2007 yılları arasında aşırı sağ NSU örgütü 8'i Türkiye kökenli olan 10 kişiyi öldürmüştü. Cinayetler ilk başladığında polis, uyuşturucu cinayeti gibi organize suçlardan şüphelendi. Kurban ailelerine zanlı muamelesi yapıldı, telefonları dinlendi. En çok cinayet 2001 yılında işlenmişti. İlk 11 ayda dört cinayet gerçekleşmişti. Sonradan dokuz cinayette aynı silahın kullanıldığı ortaya çıktı. 9 Haziran 2005'te altıncı kurban İsmail Yaşar öldürüldü. Şüpheliler, ilk defa bu cinayetten sonra tespit edilebildi. NSU'nun göçmen cinayetlerinde hedef aldığı son kurban olan olarak bilinen Halit Yozgat'ın öldürülmesinin ardından alman iç istihbarat teşkilatı (Anayasayı Koruma Dairesi) elemanı olan ve Nazi mirasına sempatisi bilindiği için Küçük Adolf olarak anılan Anderas T'nin de  cinayet günü Yozgat'ın işlettiği internet kafede olduğu ortaya çıktı. Anderas T silah sesi duymadığını, cinayeti de yerde yatan Halit Yozgat'ın cesedini de görmediğini söylemişti. Polis Andreas T'nin mesai arkadaşlarıyla ve yöneticilerle yaptığı görüşmeleri dinlemeye aldı. Anderas T'nin istihbaratçı arkadaşı "Gerçeğe mümkün olduğu kadar sadık kal. Bunu herkese söylüyorum, böyle bir olay haber aldığınızda o bölgeye gitmeyin" demişti. Andreas T hakkındaki sır perdesi hâlâ aydınlatılamadı. 2007 yılındaki son kurban ise bir kadın polis memuru olan Michèlle Kiesewetter oldu.

2011 yılına kadar bu cinayetlerin neo nazi bir grubun fiilleri olduğu varsayımıyla soruşturma yapılmadı. 4 Kasım 2011'de Thüringen eyaletindeki küçük bir kasaba olan Eisenach'ta iki kişi; Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos başarısız bir banka soygunu girişimi sonucunda kaçtıkları karavanlarında polis tarafından sıkıştırılınca teslim olmak yerine intihar etti. Karavanda yapılan aramada, 2007'de öldürülen polis memuru Michèlle Kiesewetter ve aynı olayda ağır yaralan ekip arkadaşının silahları bulundu.

Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos'un Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü  (NSU) adlı aşırı sağcı bir terör hücresinin üyeleri olduğu ve gizemli seri cinayetlerde parmağı olduğu medya organlarına gönderilen bir video kaydı ile ortaya çıktı. Polis bu kaydın başka bir kopyasına aynı gün Zwickau'da kundaklanan bir apartmanın enkazında rastladı. Ev, arkadaşları Böhnhardt ve Mundlos'un öldüğünü öğrenen Beate Zschäpe tarafından ateşe verilmişti. Beate Zschäpe 1998'de Böhnhardt ve Mundlos ile kayıplara karışmıştı. Yanan evdeki incelemelerde bulunan Česká marka silahın, 2000-2006 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan olmak üzere dokuz göçmenin katledilişinde kullanılan silah olduğu ortaya çıktı.

Arkadaşlarının ölümünden sonra Beate Zschäpe'nin, cinayetlerin sorumluluğunu üstlendiği dvd'ler bir posta kutusunda bulundu. Olay Almanya'da adeta şok etkisi yarattı. Nasıl olmuştu da NSU'nun kanlı izleri Almanya'yı sarmasına rağmen bulunamamıştı?

Aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresi hakkında 10 kişiyi öldürmek, 15 soygun ve iki bombalı saldırı düzenlemek suçlamasıyla 6 Mayıs 2013'te Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde dava açıldı. 5 yılı aşkın bir süredir devam eden davada 430'dan fazla duruşma yapıldı. Federal Savcılık, Beate Zschäpe'nin müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti. İddia makamının mütalaasında NSU davasının baş sanığı Zschäpe'nin aşırı sağcı örgütün tüm eylemlerindeki suç ortaklığının sabit bulunduğu belirtilmişti.

2006'da öldürülen Mehmet Kubaşık'ın oğlunu temsil eden mağdur avukatı Antonia Behrens'e göre ise, pek çok soru henüz yanıt bulabilmiş değil. Örneğin müvekkilinin hiçbir zaman babasının neden kurban olarak seçildiğini öğrenemeyeceğini belirtiyor. Müdahil avukat, bu acı veren belirsizliği Zschäpe'nin ifadelerinin de gidermediğini söylüyor. Behrens, Zschäpe'nin "cinayetlerden ancak işlenmelerinin ardından haberdar olduğu" tezinin de gerçeği yansıtmadığı görüşünde.

'ANAYASAYI KORUMA DAİRESİ'NİN ROLÜ KARANLIKTA'

Avukat Behrens, yargılamaya konu olan isimlerin haricinde NSU'nun çok daha fazla destekçisi olduğuna inanıyor. Özellikle olay yerlerinde. Behrens, bu üzerinde yoğunlaşıp açığa kavuşturulması gereken önemli bir noktaydı" diyor. Behrens'e göre bu aşamada Anayasayı Koruma Dairesi devreye girip bunu sağlayabilirdi. Zira iç istihbarattan sorumlu Anayasa'yı Koruma Teşkilatı uzun yılar boyunca NSU çevrelerinde pek çok farklı muhbir yerleştirmişti ancak yetkililerin talimatları doğrultusunda ya kısmen ya da hiçbir şekilde ifade veremediler.

Behrens'in Aralık 2017'de mahkemedeki son sözünde de "Anayasayı koruma kurumlarının 10 cinayetin, 43 cinayete teşebbüs vakasının ve 15 soygununun açıklığa kavuşturulmasını sistematik olarak imkansız kıldığını ve engellediğini" belirtti.

'BU ÜÇ KİŞİ HİÇ İZ BIRAKMADI MI?'

Federal Meclis bünyesinde NSU için oluşturulan araştırma komisyonları da bu konudaki tüm sorularına yanıt bulabilmiş değil. Federal Meclis'te konuyla ilgili oluşturulan iki komisyondan birinin başkanlığını yürüten Hristiyan Demokrat Partili Clemens Binninger de, Federal Savcılığın öne sürdüğü NSU'nun yalnızca Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos'tan oluşan sadece üç üyeli bir terör örgütü tezine şüpheyle bakıyor. "Bu üçlü grubun sadece iki üyesi tüm cinayetleri işlerken hiçbir yerde hiçbir iz bırakmadılar mı?" sorusunu yöneltiyor.

Asıl mesleği polislik olan Binninger, olay yerleri ve hedefler hakkında karar verenin; "itici gücün" kim olduğunu öğrenebilmek arzusunda olduğunu söylüyor.

Müdahil avukat Behrens, siyasetin üzerine düşen görevi üstlenmediği eleştirisini de getiriyor. Sorumluları gün yüzüne çıkartma ve hak ettikleri cezaya çarptırılmaları sözünü veren ve bu konuda büyük umutlar bağlanan Başbakan Merkel'i de eleştirilerine dahil ediyor. Behrens, olayın aydınlatılmasının kesinlikle başarısızlığa uğradığını ifade ediyor. Behrens'e göre bu hem yargıda hem de siyasi anlamda bir başarısızlık. Ancak "bu başarısızlık" hiç bir pozisyona mal olmadı, hiçbir isim görevinden olmadı. Yalnızca Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Heinz Fromm bu sorumluluğu kendinde görerek 2012'de görevinden ayrıldığını açıkladı. Fromm'un istifası, NSU dosyalarının terör örgütünün ortaya çıkmasından hemen sonra imha edildiğinin kamuoyuna yansımasıyla patlak veren skandalın ardından geldi.

'CEZASIZLIK IRKÇI GRUPLARA CESARET VERİYOR'

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi'nde görülen davanın sonuçlanmasının ardından cezai sorumluluk arayışının devam edebileceği belirtiliyor. Federal Savcılık yıllardır ilave dokuz kişi hakkında soruşturma yürütüyor Ancak NSU kurbanlarının yakınları ve müdahil avukatlar umutsuz ve soruşturma neticesinde bir tek kişi hakkında bile dava açılmayacağı görüşünde. NSU uzmanı ve Federal Meclis Sol Parti Milletvekili Martina Renner de, "Cezasızlığın militan Neonazi çevrelere 'aşırı sağ ve katil terör ağlarını destekleyebilirsiniz ve bunun sonucunda da başınıza hiçbir şey gelmez' mesajını verdiği görüşünde.

NSU kararı protesto ediliyorNSU kararı protesto ediliyor

Renner, olayın aydınlatılması için siyasi iradenin gerçekten var olup olmadığına şüpheyle yaklaşıyor. Kendisi Federal Meclise seçilmeden önce, Thüringen Eyaleti'nde olayın aydınlatılması için oluşturulan eyalet meclis komisyonuna başkanlık etmişti. Thüringen, Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos'un yanı sıra NSU terör ağının çevresindeki pek çok aşırı sağcının da yaşadığı eyalet olma özelliğini taşıyor. Renner'in o zamanki ve daha sonra Berlin'de ayrıca pek çok kez izlediği NSU davasında tecrübe ettiğini söylediği ortak gerçek ise şu: Anayasa Koruma Dairesi'nin dosyaları karartıldı ya da bu dosyalara erişime izin verilmedi. Hatta bazıları imha edildi. Nedeni ise hala meçhul. (Deutsche Welle Türkçe)