'Avrupa Türkiye demokrasisini kurtaracak' umudunu terk etmek

Banka ve yatırım analizlerine göre referandumdan 'Evet' çıkmasının sermayenin geleceği için daha hayırlı olacağı sonucuna varılması hiç de şaşırtıcı değil. Yapılması gereken, “Avrupa ayaklar altında sürünen Türkiye demokrasisini kurtaracak!” umudunu terk etmek ve dünyayı paranın yönettiği bilgisini unutmamaktadır.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Türkiye’nin ticaret ortakları geçekten kuvvetler ayrılığı, insan hakları, demokrasi gibi toplum, ekonomik ve siyasi yaşam parametrelerinin devamlılığı ve bunların güçlendirilmesinden mi yana, yoksa kendi ticari antlaşmalarının ister otoriteryanist, isterse diktatörlük rejimi altına, kâr etmesinden mi?

Yurt dışından bakıldığında Türkiye’de siyasetten çok, ekonomi engelleniyormuş gibi görünüyor. Çünkü darbe girişiminin ertesindeki ortamda ekonomi, finans krizinden bu yana en zorlu duruma düşmüştür: Yatırımcılar paralarını çekmiş, doğrudan yatırımlar gerilemiş, bu yüzden TL değer kaybına uğramış, enflasyon artmış, 2016’da ticari büyüme yarı yarıya düşmüş, döviz kredileri ödenemez boyutlara varmış, işsizlik yükselmiş, gençlerde neredeyse yüzde 25’e tırmanmıştır.

SERMAYENİN TAVRI

Peki ya yabancı yatırımcılar bu olanlara nasıl karşılık verdi? Otoriter tek adamcılığı ve darbe girişiminin intikamını almak için olağanüstü hali kullanarak yapılanları dış sermaye cezalandırdı mı? Aslolan, paranın halklara yapılanlarla değil, bunların sonucunun yatırımlar için rizikolu bir ortam doğurup, doğurmadığıyla ilgilenmesidir. Sermayenin tek derdi, piyasalardaki dalgalanmanın aşağıya doğru olmaması!

Yatırımcılar, Erdoğan’ın öncekinden daha sıkı bir şekilde koltukta rahatça arkasına yaslandığını görüp, siyasi istikrarın tırmanışına güvenmesinden itibaren, kâr getirecek eğriler tekrar istenilen aralığa varmıştır: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, darbe girişimi sonrasında Alman doğrudan yatırımları yüzde 20 oranında artmış ve ticaret de geniş tabana yayılmış. Her iki yükseliş 2017 yılında sürmüş, yıl başından bu yana hisse senedi endeksi yüzde 14 artmış, TL’nın düşüşü gerilemiştir.

'HERKES KENDİ İSTEDİĞİNİ ANLIYOR'

“Yatırımcılar Türkiye’ye yine güveniyorlar” demek, “Yatırımcılar Erdoğan’ın Türkiye halklarına demokratik davranacaklarına güveniyorlar” demek değil. Ama herkes kendi istediğini anlıyor.

“Ülke içinde olanlar medyaya ne kadar yansıyor? Bunların kaçta kaçı dış basına yansıyabilir? Bu gelişmelere piyasalarda dalgalanmalar oluşabilir mi, boyutları ne olabilir?” Bu soruların kaynağında “adil yaşam” değil, nasıl daha çok para kazanılabilir?” sorusu yatmamaktadır. Bu bakımdan banka ve yatırım analizlerine göre referandumdan “Evet” çıkmasının sermayenin geleceği için daha hayırlı olacağı sonucuna varılması hiç de şaşırtıcı değil. Ancak “Hayır”dan daha kötüsü her zamanki gibi bilinmezlik: seçimin yinelenmesi.

TÜRKİYE'NİN YERİ SAĞLAMLAŞTI!

Türkiye’nin yeri, Rusya, Macaristan, Suudi Arabistan veya Çin gibi iş yapılabilir şüpheliler arasında sağlamlaştı. “Bu ülke hükümetleri ve şirketleriyle iyi işler yapılabilir, iyi paralar kazanılabilir” bilgisi, “eğer bu devletlerin programlarında özgürlük, açıklık, katılım teşviki veya politik kültür hususlarında yoğun kısıtlamalar sürdürülürse” koşuluyla aynı solukta anılır olmuştur. “Ama bir ülkenin içişlerine karışmak bizim görevimiz değil!” desin dursun demokratik hükümetler ve şirket yönetim kurulundaki patronlar. Ancak; iktisadi etkilemeyle toplumsal sorumluluğun da oluştuğunu ve yeniliklerin özgür ortamda çalışan bireylerle daha iyi serpildiğini görmezden geliyorlar.

Hangimiz “Eski Yunan” deyince uzun sakallı filozofların tartışmalarını, “demokrasinin beşiği” deyince İngiltere’yi, “Hindistan” deyince her köşe başında tütsü yakan Hindu rahiplerini düşünmez! Oysa ki aynı erkek filozoflar eşlerini, toplum istediğinden pencerelerin yüksekte olduğu ve eşlerinin dışarıdan görülmesini imkânsız kılan evlere kapatıyorlardı; aynı Bitanyalılar kraliçe istediğinden farklı siyasi görüşte olanları demokratik bir şekilde hapse tıkıyordu; ve ağzında diş kalmamış aynı Hintli fakirler, farklı inanışta olanları bastırmaya çalışan hükümetlerin emrindeler... Yapılması gereken, romantik hayallerden uzaklaşıp “Avrupa ayaklar altında sürünen Türkiye demokrasisini kurtaracak!” umudunu terk etmek ve dünyayı paranın yönettiği bilgisini unutmamaktadır.