'Almanlar Nazi'dir lafı yalama oldu!'

Alman hükümeti ve devleti ve de yatırımcılar, Türkiye'yi hala partner olarak görüyor ve diyalog yolları aramaya devam ediyor olsa da, bu daha ne kadar tek taraflı yapıcı şekilde devam eder bilinmez. Erdoğan karşıtlığı, önümüzdeki Almanya genel seçimlerinde tüm siyasi partileri birleştiren bir nokta olabilir.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - 2007-2013 yılları arasında Avrupa Birliği, Türkiye'ye birliğe girmeden önce, verilen yardımlar kapsamında, demokrasinin, sivil toplumun ve hukuk devletinin güçlendirilmesi için 4,8 milyar Avro, yani yılda 700 milyon Avro ödeme yapmış. AB içerisinde yaşayan tüm vatandaşların ödedikleri vergilerden ödenen bu parayla Türkiye maalesef demokrasiyi güçlendirmek yerine bir diktatörlük inşa ediyor.

Türkiye vatandaşları kendi hükümetlerini eleştiremezken, Türkiye Hükümeti bakanları Almanya'da yaptıkları toplantı ve mitinglerde Alman politikacılarını, medyasını eleştiri dozunu aşan, neredeyse suçlamalara varan konuşmalar yapabiliyorlar! Hatta Adalet Bakanı Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Zeybekçi'nin toplantılarının yerel yönetimlerce iptal edilmesi, Bakan Bozdağ'ı Almanlara "faşistler" dedirtecek kadar kızdırabiliyor.

ÇAVUŞOĞLU'NUN KÖLN'DEKİ SUÇLAMASI

Oysa daha 17 şubatta Köln'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AKP ile oldukça yakın bağları olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) organize ettiği toplantıda referandum çalışmalarının Almanya startını vermişti. 18 şubattaysa Binali Yıldırım Oberhausen'da referandum mitingi yapmıştı. O sıralarda Die Welt'in Türkiye muhabiri Deniz Yücel İstanbul'da birkaç gün önce gözaltına alınmıştı. Fakat Çavuşoğlu Köln'deki toplantıda Almanya hükümetini "teröristlere destek veriyorlar" diye yine suçlamayı ihmal etmemişti.

Ezilmiş toplumların genel yapısı bu: sadece kendilerini mağdur görüp, başkalarını suçlayarak sorunlardan ve sorumluluklardan kaçmak, gerçeklerle yüzleşememek. Bu tutumu sergileyenlerin dışındakiler, bu söylem ve tepkilerin, gerçeklikle alakasının olmadığının farkındalar! Bir kaç gündür de bir çok Alman gazetesi, AKP politikacılarının kabul etmekte direndikleri bu gerçekleri yazıyor, kamuoyu bunları konuşuyor.

'BİZİM İZİN VERMEMİZ SKANDAL'

Die Welt köşe yazarı Henryk M. Broder televizyon kanalı N24'de katıldığı bir programda durumu şöyle aktardı: "Türk Hükümeti işine gelmeyen bir durum olunca bizleri faşist, aşırı sağcı olmakla suçluyor. Onlar bugün kendi ülkelerinde yaşattıklarını, bizim geçmişimize yansıtıyorlar. Bu düpedüz şantajdır! En küçük olayda bizi Nazi olmakla suçluyorlar ama, artık bu söylem tutmaz, yalama oldu. Aslında onların bunu söylemesi skandal değil, bizim onların bunu bize söylemelerine izin vermemizdir skandal. Daha bir kaç ay önce Alman milletvekilleri ve askerlerinden oluşan bir heyetin, Türkiye'deki bir NATO üssüne girmelerine Ankara hükümeti izin vermedi. En sonunda Angela Merkel yalvardı ve paralar aktı da öyle üssün kapıları Alman yetkililere açıldı. Biz ne zaman uyanıyoruz; meslektaşımız tutuklandığında! Biz masada çatal bıçak kullanmayı dahi bilmeyen, terbiye edilmemiş bir çocukla oturmuş anlaşmaya çalışıyoruz." Genel olarak tüm yazar çizerler Bozdağ'ın, Çavuşoğlu'nun yaptıkları açıklamaları bu doğrultuda değerlendirdi.

Frankfurter Allgemeine Zeitung yazarı Klaus-Dieter Frankenberger 3 martta yazdığı yazıda Mevlüt Çavuşoğlu'nu şöyle yazarak yerdi: "Anlaşılan Çavuşoğlu kendi söylediklerine inanıyor. Ne zaman Almanya'da herhangi bir yetkili, Ankara'nın isteklerine karşı çıksa, hemen Çavuşoğlu Almanya'nın güçlü bir Türkiye istemediğini ifade ediyor. Bu gerçekten gülünç."

Aynı yazıda Frankenberger, "Anlaşılan Erdoğan'ın tek adamlığını güçlendirecek referandumun sonucu bıçak sırtında; bu nedenle buradaki seçmene ihtiyaç duyuyor. Çavuşoğlu 'Almanya nasıl davranması gerektiğini öğrenmeli' diyor. Durum ciddi olmasa, buna ancak gülünür. Almanya'da düşünce ve toplanma özgürlüğü yasalarca güvence altında -endişe etmesin Türk yetkililer. Peki Türkiye'de şu anda durum nasıl?" diye yazdı.

ALMANYA'NIN ANLATMAYA ÇALIŞTIĞI ŞEY

Erdoğan'ın buradaki seçmeni 5. Kolu olarak kullanmaya çalışması asıl sorunu yaratıyor. Aslında Almanya'nın anlatmaya çalıştığı şey, kendi politik kültürü. Kimse başka bir ülkede yaşanılan iç çatışmaların Almanya'ya taşınmasını doğru bulmuyor.

Broder konuşmasında, Almanya'da çok sayıda azınlığın yaşadığını, ama Türkler dışında hiçbir kitlenin böylesi imtiyazlar talep etmediğini ifade ederek, referandum sürecinde Türk hükümetinin yaptıklarını Almanya'da eşi benzeri olmayan davranışlar olduğunu belirtti.

Herşey bir tarafa, Ankara tekrar iki haneli olan enflasyonu, çok hızlı değer kaybeden Türk Lirası'nı, artan işsizlik oranını nasıl toparlayacak?! Ekonomik anlamda bağlarının en güçlü olduğu ülke Almanya: Özellikle tekstil alanında en büyük ihracatı Almanya'ya yapıyor. Geçen yıl turizmin bel kemiğini oluşturan Almanyalı turist sayısının düşmesi ekonomiye ciddi zarar verdi. Eğer Rusya'nın yaptığı gibi Almanya da boykot kararı alırsa (bunu kimi politikacılar yüksek sesle düşünmeye başladı bile), Türkiye ekonomisi daha da sarsılacak. Türkiye'de yaklaşık 6.500 Alman yan kuruluşu var; hükümet bunların yatırımlarını Türkiye'den çekebileceğini hiç düşünmüyor mu! Ayrıca bölgede İran gibi güçlü bir rakip varken ve Almanya'nın İran'la ekonomik ilişkileri gittikçe güçlenirken, Türkiye'de politik karışıklık devam ederse, bu firmalar neden İran'a kaymasın? Buna karşı Ankara'nın bir önlem almışlığı var mı bilen yok!

TÜM SİYASİ PARTİLERİ BİRLEŞTİREN NOKTA

Alman hükümeti ve devleti ve de yatırımcılar, Türkiye'yi hala partner olarak görüyor ve diyalog yolları aramaya devam ediyor olsa da, bu daha ne kadar tek taraflı yapıcı şekilde devam eder bilinmez. Türkiye'de yargı mensuplarının, akademisyenlerin, yazarların, gazetecilerin tutuklanmaları, şiddet görmeleri, işsiz bırakılmaları ya da Erdoğan'ın sansürcü yapısının Alman mizahçı Jan Böhmermann'a kadar ulaşabilmesi, zaman zaman burada paylaştığım gibi zaten Alman kamuoyunu rahatsız ediyordu -Deniz Yücel'in tutuklanmış olması, bardağı taşıran son damla oldu. Hatta Erdoğan karşıtlığı, önümüzdeki Almanya genel seçimlerinde tüm siyasi partileri birleştiren bir nokta olabilir.

Belki buradaki Erdoğan karşıtlığı yine ülke içinde mağduriyet propagandasına dönüşüyor ama, bir taraftan bu yaşanılanlar Almanya gibi önemli bir partnerin desteğinin ciddi anlamda zayıflamasına neden olacak. Bu da Türkiye'yi ekonomik anlamda zorlayacağından, belki politikacıları yeniden analitik düşünmeye sevk eder diye umabiliriz.

Hem demokrasiyi güçlendirmek için milyarlarca Avro yardım alacaksınız, sonra "biz demokrasi değil, tek adam rejimi kuracağız" diyeceksiniz, hem de "bu yardımları aldığımız AB bize ne hakla karışıyor" diyeceksiniz. Kendi ülkenizde kimseye söz söyleme hakkı, toplanma izni vermezken, aynı durumla siz karşılaşınca destek bekleyeceksiniz. Dışınızdaki dünya bu şekilde çalışmıyor! Bakalım daha ne kadar zorlayacaksınız...