Arap basınında geçen hafta: Reina saldırganı Rakka'ya kaçtı iddiası

Yılbaşı gecesi yaşanan Reina saldırısı, Arap basınının önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. Saldırganın Rakka'ya kaçtığı iddiasına yer veren Rai Al Youm gazetesi, "Eğer doğruya, bu durum Türkiye’nin güvenliği açısından büyük bir başarısızlıktır" ifadelerini kullandı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yılbaşı akşamı IŞİD tarafından düzenlenen Reina saldırısı geçtiğimiz hafta Arap basınında geniş yer aldı. Onlarca kişinin hayatını kaybettiği saldırının, Türkiye’de “güvenlik zafiyetini” ortaya çıkardığı değerlendiriliyor. Rai Al Youm gazetesi, saldırının failinin IŞİD’in Suriye’deki başkenti konumundaki Rakka’ya geçtiği yönündeki iddiaları gündeme getirdi.

Uzun bir süredir bozuk olan Türkiye-Irak ilişkileri ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Bağdat ziyareti de bu hafta basının önemli gündem maddeleri arasındaydı. Cezayir’de hükümetin kemer sıkma önlemlerine karşı düzenlenen gösteriler ve şiddet eylemleri basında dikkat çeken bir diğer önemli gelişme oldu.

Tunus’ta ise uzun bir süredir tartışılan “yabancı ülkelerde savaşanların ülkeye dönmesi sorunu” yine gündemde. Sol çizgideki Halk Cephesi, hükümete bu sorunu çözebilmek için Suriye ile diplomatik kanalları açma çağrısı yaptı.

'SALDIRGANIN RAKKA’YA KAÇMASI IŞİD'İ CESARETLENDİRİR'

Rai Al Youm gazetesi, çoğu turist onlarca kişinin hayatını kaybettiği Reina’daki terör saldırısıyla ilgili dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Gazete, “katilin Rakka’ya kaçmış olabileceği” yönündeki iddialara yer vererek, bu durumun Türkiye’nin güvenliği açısından büyük bir tehlike arz ettiği ifade edildi:

“IŞİD’in üstlendiği ve İstanbul’da bir gece kulübünü hedef alan saldırının failinin örgütün başkenti konumundaki Rakka’ya ulaştığı yönündeki haberler eğer doğruya, bu durum Türkiye’nin güvenliği açısından büyük bir başarısızlıktır.

Türkiye’nin güvenlik güçleri olayla ilgili birçok kişiyi gözaltına aldı. Bunlardan biri de saldırganın Konya’da oturan karısı. Ancak bu, bütün bu gözaltına alınanların olayla bağlantıları olduğu anlamına gelmiyor.

Güvenlik önlemlerindeki bu eksiklik belki Türkiye ve Erdoğan aleyhinde savaş ilan eden IŞİD’i cesaretlendirecektir. Gerçi IŞİD, kendisine karşı askeri müdahalede bulunan ve Cerablus’tan sonra El Bab’a yönelen Erdoğan’dan intikam almak için cesaret konusunda teşvike muhtaç değil.

Ülkenin güven ve istikrara ihtiyacı olduğu bu dönemde, bu saldırıdan kaynaklı Türkiye’nin güvenlik konusundaki heybeti oldukça zarar gördü. Güvenlik birimlerinin bu olayın önlenmesi ve saldırganın yakalanması konusundaki başarısızlığı, bundan sonra birçok turistin tarih ve turizm başkenti İstanbul’u ziyaret etme konusunda tereddüte düşürecek. Zaten daha önceki saldırı ve patlamalar da bunu hedefliyordu.”

'İSTİHBARATIN BAĞIŞIKLIĞINA GÖLGE DÜŞTÜ'

Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin, Katar’da yayınlanan El Şark gazetesindeki yazısında ise, Reina saldırısının Türkiye ile ilgili “istikrarsız ve güvensiz bir ülke” şeklinde bir intiba yarattığını dile getirdi. Nureddin, saldırıdan sonra akla gelen soruların cevabının ise bölgesel gelişmelere bağlı olduğunu ifade etti.

“Yılbaşı kutlamaları esnasında İstanbul’daki, Reina gece kulübüne yönelik saldırı Türkiye’yi sarstı. Bu saldırının tehlikesi birden fazla unsurdan kaynaklanıyor. Bunlardan birincisi, Rus büyükelçi Andrey Karlov’un öldürülmesinden sonra 10 gün içerisinde meydana geldi. İkincisi, bu saldırı turistleri hedef aldı. Bu durum da iki yıldır sıkıntı yaşanan turizm sektörünü daha da vurdu. Üçüncü, saldırının hedefinde olanların toplanmalarına vesile olan durum Hristiyanlıkla ilgili (Noel kutlaması) ve saldırgan da 'Allahu ekber' diye bağırdı. Bu da saldırıya dini bir anlam yüklüyor. Dördüncü unsur ise, bu saldırı Türkiye ile ilgili 'istikrarsız ve güvensiz' olduğu şeklinde bir intiba uyandırıyor.

Bu saldırı Türk istihbaratının bağışıklığına da gölge düşürdü. Saldırı bir çok soruyu da beraberinde getirdi. Bu soruların cevabı ise Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar ve bölgesel durumla alakalı."

'TÜRKİYE BİRÇOK CEPHEDE SAVAŞMAK ZORUNDA'

Al Sharq al Awsat gazetesi yazarlarından Rıdvan Es Seyyid, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu değerlendirdiği makalesinde, Türkiye’nin koşullara bağlı olarak birçok cephede aynı anda savaşmak zorunda olduğunu savundu. Es Seyyid, Türkiye’nin Erdoğan döneminde kazandığı “istikrarlı ve ekonomik açıdan gelişen ülke” özelliğini aşamalı olarak kaybettiğini belirtti:

“Türkiye bugün birçok cephede savaşmak zorunda. IŞİD’e karşı içerde ve sınır ötesinde, PKK’ye karşı içeride, Suriye’de ve Irak’ta mücadele etmek durumunda. Bunun yanı sıra ABD ve Avrupa ile olan tarihi ilişkilerini de gözden geçirmek zorunda. İçinde bulunulan durumdan dolayı Türkiye bugün Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan’la beraber kazandığı özelliklerini kademeli olarak kaybediyor. Bunlar; istikrar, ekonomik kalkınma, içerideki birlik ve beraberlik, batı ve doğu ile olan iyi ilişkiler.”

'IRAK’LA İLİŞKİLERDE YENİ BİR SAYFA'

Londra merkezli Al Quds Al Arabi gazetesi, Başbakan Binali Yıldırım’ın Irak ziyaretiyle ilgili olarak “Siyasi ve ekonomik zorluklar Türkiye’yi Irak’la yeni bir sayfa açmaya zorladı” yorumunda bulundu. Gazete, bölgesel dönüşümlerin Türkiye’yi bölge politikasını gözden geçirmeye ittiğini savundu:

“Türk dış politikası son dönemlerde, bölgedeki dengeleri altüst eden gelişmelere paralel olarak bazı dönüşümlere sahne oldu. Söz konusu bölgesel gelişmelerden dolayı Türkiye önemli siyasi ve ekonomik zarara uğradı. Bu da Türkiye’yi, Rusya, İsrail ve Irak ile olan ilişkilerini ve Suriye konusundaki tutumunu tekrar gözden geçirmeye itti.

Uzmanlara göre ise, Türkiye’nin 'sıfır sorun' politikasının 'sıfır dost' politikasına dönüşmesinden sonra, bölge ülkeleri ile ilişkilerini tekrar düzeltmeye çalışması geç kalınmış bir adım niteliğinde.

Siyasi dönüşümlerin yanı sıra ekonomi de Türkiye yönetiminin son dönemlerdeki tercihlerinde önemli ölçüde belirleyici oldu. Nitekim, Rusya, Mısır ve Irak gibi ülkelerle yaşanan gerginlikler Türk ekonomisinin gerilemesine neden oldu.”

Ortadoğu’ya yönelik Arapça yayın yapan Fransız televizyonu France 24 ise, “Haddini bil çıkışından sonra başbakan Yıldırım Irak’ı ziyaret ediyor” yorumunu yaptı.

RUSYA VE İRAN TÜRKİYE’YE BASKI MI YAPTI?

Amad adlı internet haber sitesi, PKK unsurunun, Türkiye’nin Irak’la ilişkilerini düzeltmesinde önemli rol oynadığını belirtti. Bunun yanı sıra, İran ve Rusya’nın Türkiye’ye, Irak konusunda baskı yapmış olabileceği dile getirildi:

“Öyle görülüyor ki Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin değişmesinde bölgesel unsurlar rol oynuyor. Bu gelişmelere bağlı olarak Türkiye’nin Irak’a yönelik bakış açısı normal seyrine dönüyor. Türkiye, Irak’ın PKK’nin varlığı konusundaki hoşnutsuzluğunu gördü. Belki de bu hoşnutsuzluk Ankara’nın Bağdat’la ilişkilerini düzene sokmasına neden oldu.

Burada Rusya, İran ve Türkiye arasındaki özellikle Suriye konusundaki yakınlaşmayı unutmamak gerekir. Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesi de Irak’la ilişkilerini normalleştirmeyi zorunlu kıldı.

Bazı taraflara göre ise, Türkiye, İran ve Moskova tarafından Irak’la ilişkilerini düzeltmesi için baskıya maruz kalmış olabilir. Bu baskı da Suriye görüşmeleri çerçevesinde gelmiş olabilir.”

'CEZAYİR YÖNETİMİ GEÇMİŞTEN BİR ŞEY ÖĞRENMEDİ'

Cezayir’de hükümetin yeni mali kanunları ve kemer sıkma önlemlerine karşı hafta başında başlayan gösteriler, diğer günlerde de devam etti. Hükümetin aldığı ekonomik önlemler sonucunda gelen yeni zamlar, gösterilerin şiddetlenmesine neden oldu.

Al Arab gazetesinden Azrac Ömer, Cezeyir’deki gösterilerin, sadece kemer sıkma önlemleri neticesinde değil “bastırılmış toplumsal kahır ve devletin zayıflığı”nın da gösterilerin çıkmasında etken olduğunu belirtti:

“Şüphesiz ki gösterilerin ve şiddet olaylarının özellikle 2017'nin başlarında tekrar başlaması, Cezayir yönetiminin geçmişteki katı deneyimlerinden bir şey öğrenmediğini gösteriyor.

Halk ve yönetim arasındaki diyalog kanallarının daraltılması, kamuya ait servetin çalınmasının normalleştirilmesi ve yaygınlaşması, fakirliğin ise sadece fakirlere adil bir biçimde paylaştırılması, devlet yönetimindeki makamların temiz olmayan kişilere dağıtılması, Cezayir’deki krizin özünü idrak edebilmemizi sağlıyor.”

TUNUS’TA 'SURİYE İLE DİPLOMATİK İLİŞKİLER BAŞLASIN' ÇAĞRILARI

Tunus’ta bu hafta, bazı sol görüşlü partilerin “Suriye ile diplomatik ilişkilerin tekrar başlatılması” için yapılan çağrıları dikkat çekti. Çağrıların başını ise mecliste 15 sandalyesi bulunan ve birçok sol parti ve grubun oluşturduğu çatı örgütü olan Halk Cephesi çekiyor.

Halk Cephesi Genel Sekreteri Hamma Hammami’nin bu hafta düzenlediği basın toplantısında, Suriye’de savaşan Tunuslular’ın hesap vermeden ülkeye dönme tehlikesine karşı, hükümetin önlem alması gerektiği ve bu çerçevede Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiği vurgulandı.

Tunus, geçtiğimiz günlerde “tövbe eden savaşçıların ülkelerine geri dönmesine karşı” gösterilere sahne olmuştu. Tunus, sürekli olarak, başka ülkelerde savaşan cihatçılarla gündeme geliyor. Al Quds Al Arabi gazetesi, Tunus sokaklarında “başka ülkelerde savaşanların ülkeye dönmesiyle ilgili” bir endişenin hakim olduğunu yazdı.