'Suriye'dekinden daha büyük savaş kapıda'

Arap basınında geçen hafta: Yemen’de gelecekteki savaş, Suriye’de devam eden savaştan daha büyük ve tehlikeli olabilir... Türkiye yurtta barış, dünyada barış ilkesini terk etti. Bu ilke içerideki sorunların dışarıya taşınması ve dışarıda kaos yaratmak olarak yeniden dizayn edildi...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR – Arap Basını bu hafta da Musul Operasyonu ve Türkiye ile Irak arasında artarak devam eden gerginliğe büyük yer ayırdı. İki ülke arasındaki karşılıklı açıklamalar bazı gazetelerde “gerilimde zirveye doğru” şeklinde yorumlandı.

Suriye savaşı ve Rusya destekli Suriye ordusunun ilerleyişi geçen hafta Ortadoğu basınında en fazla işlenen konu oldu. Geçtiğimiz günlerde ABD ve Rusya arasındaki “savaş ihtimali” haberlerinin ardından Lozan’da görüşmelerin tekrar başlaması geçtiğimiz hafta ‘Arap dünyası’ndaki en önemli gelişmelerden biri oldu. Ancak basın Lozan’da ABD, Rusya, Türkiye, Arabistan, Katar ve İran arasında başlayan görüşmelerden umutsuz…

Uzun süredir Yemen’de cereyan eden savaş geçtiğimiz hafta, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun başkent San’a’da bir taziye merasimine saldırması ve Husiler’in bir ABD gemisini füzelerle hedef almasıyla gündeme geldi. Özellikle Suudi Arabistan’ın 150’den fazla kişinin hayatına mal olan saldırısı Arap kamuoyunda çok fazla tepki topladı.

TÜRKİYE-IRAK GERGİNLİĞİ VE MUSUL

Ortadoğu’nun önde gelen gazetelerinden Al Quds Al Arabi gazetesi, Ankara-Bağdat hattındaki gerginlikle ilgili “Türkiye – Irak Gerginliği Zirveye Doğru” başlıklı başyazısında, bu gerilimin temelinde Musul operasyonu ve Türkiye’nin bu operasyon nedeniyle bazı endişeleri olduğu belirtildi.

Gazete, Türkiye’nin operasyondan dolayı meydana gelecek büyük göçten duyduğu endişeyi dile getirdi.

Yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak’la ilgili söylem tarzına da dikkat çekildi: “Erdoğan’ın açık ve net konuşmaları garipsenecek bir durum değil. Bu, onu diğerlerinden ayıran karizmatik ve etkili kişiliğinin bir parçasıdır.”

ULUSAL GÜVENLİKTE YENİ ANLAYIŞ VE MACERA

Türkiye’yi yakından takip eden gazeteci Muhammed Nureddin ise Assafir gazetesindeki bu haftaki makalesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul konusunda muhalefet partileri CHP ve MHP’den destek aldığını yazdı.

Nureddin, Türk basınında, “Türkiyenin ulusal güvenlik siyasetinde değişikliğe gidildiği” yönündeki tartışmalara da geniş bir şekilde değindi. ‘Türkiye Musul ve Cerablus’ta: Ulusal güvenlikte yeni anlayış ve macera’ başlıkı yazıda şunlara yer verildi:

“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz Salı günü Osmanlı imajının son şeklini ortaya koydu.

Erdoğan Musul Savaşına bu sefer içeride hemen hemen bir uzlaşmayla gidiyor. Nitekim bu sefer savaş ulusal ve milliyetçi bir niteliktedir. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gibi aciz muhalefet partileri milliyetçi bir eğilimde birleşerek Irak’ın egemenliğini tehdit ediyor. Bu eğilim de Kuzey Irak’ı 1926’da çalınmış ve kurtarılma zamanı gelmiş bir toprak parçası olarak görüyor.

KILIÇDAROĞLU’NDAN ŞAŞIRTICI DESTEK

Erdoğan Musul operasyonu konusunda Kemal Kılıçdaroğlu’ndan şaşırtıcı bir destek aldı. Kılıçdaroğlu Musul konusunda ‘Türkiye’nin ulusal güvenliğini koruması en doğal hakkıdır’ dedi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Irak hükümetiyle alay ediyor.

Erdoğan, Musul’un uzun vadede Kürtler’in eline geçmesi hususunda endişeler taşıyor. Erdoğan’ın, ‘’Musul’un Sünni Araplar’a ait olduğu’ söylemini tekrar etmesinin nedeni de budur. Bu yüzden kentin demografisinin ne Şiiler’in ne de Kürtler’in lehine değişmesini istemiyor. Erdoğan aynı sözleri Suriye’nin Menbic kenti için de söylüyor. Orası için de ‘Araplar’ın topraklarına geri dönmesi gerektiğini’ ifade ediyor.

Dolayısıyla Türkiye, payını almadan Musul operasyonunun bitmesini istemiyor. Özellikle Halep’in Türkiye’nin etkisinden çıkmasından sonra.

KATAR’DAKİ TÜRK ASKERİ ÜSSÜ

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakın medya organları ve özellikle Yeni Şafak gibi gazeteler, Türkiye’nin ulusal güvenliği konusundaki anlayışın kökten değiştiğini ve Türkiye’nin artık terörle mücadele ederken içeriyle sınırlı kalmayacağını ve terörü kaynağında vuracağını söylüyor. Buna örnek olarak da Cerablus operasyonu gösteriliyor. Tel Abyad’taki muhtemel ilerleme ve Musul operasyonuna katılma isteği de buna verilen örnekler arasında. Katar’daki Türk askeri üssünün inşası ve Mogadişo’daki üssün açılması bu çerçevede değerlendiriliyor.

Ancak, Musul operasyonundan sonra Işid’in ağırlığının Kuzey Suriye’ye taşınması ihtimali, Suriye’deki savaşın farklı ve daha kanlı bir sürece girmesine neden olacaktır. Bu durum da Suriye Kuzeyi’ndeki Cerablus’a giren Türkiye’yi yeni seçeneklerle karşı karşıya bırakacaktır.”

TÜRKİYE ‘YURTTA SULH CİHANDA SULH’ İLKESİNİ TERK ETTİ

Middle East Online haber sitesinde Diyari Salah Mecid imzasıyla çıkan yazıda Erdoğan ve İbadi arasındaki söz savaşına değinildi. Yazıda Türkiye’nin ‘yurtta sulh, dünyada sulh’ ilkesini terk ettiği kaydedildi:

Türkiye Musul’da… Mezhepsel Söylem tehlikesi

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak’a yönelik son olarak sarf ettiği sözler, Türkiye gibi bölgesel güç konumundaki bir ülkenin siyasetinin belirlenmesinde mezhepçi zihniyetteki dönüşümün etkisini çok açık bir şekilde ortay koymaktadır. Türkiye bu çıkışıyla başkalarıyla ilişkilerini düzenleyen en önemli bir ilkeyi terketmiş oldu. Özellikle iktidarın radikal bir şekilde İslamlaştırılmasından sonra. Terk edilen bu ilke de ‘yurtta barış, dünyada barış’ ilkesidir. Bu ilke içerideki sorunların dışarıya taşınması ve orada kaos yaratması olarak yeniden dizayn edildi.

YEMEN: BÜYÜK BİR SAVAŞA DOĞRU MU?

Lübnan’nın önde gelen gazetelerinden Annahar ise Musul operasyonuna kimin katılacağı ve kim tarafından idare edileceği ile ilgili tartışmaların, operasyonun kendisinden daha zor olduğuna dikkat çekti.

“Arap basının en meşhur isimlerinden Abdülbari Atvan başyazarlığını yaptığı Rai Alyoum gazetesinde Yemen’le ilgili kaleme aldığı yazıda, savaşın gidişatıyla ilgili dikkat çekici tespitlerde bulundu. Atvan, gelecekteki büyük savaşın Yemen’de olma ihtimaline değinerek, bunun Suriye’de devam eden savaştan daha tehlikeli olabileceğini ifade etti:

“Suudi Arabistan ve sözcülerinin Yemen konusunda üzüntülerini belirtip özür dilemeleri nadir bir durumdur. Zira onlara göre bu savaş meşrudur ve gerekçeleri vardır. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın San’a daki katliamla ilgil üzüntüsünü ifade etmesi, hem bölgesel hem de uluslarası alanda yaşadığı krizi gözler önüne seriyor.

Başkent San’a’daki bu saldırıyı gerçekleştiren Suudi Arabistan, açık bir şekilde yalan söyledi. Çünkü daha önce uçaklarının bölgede hiçbir şekilde saldırı amaçlı uçmadığını belirtmişti. Peki 18 aydır Yemenli sivilleri bombalayan uçaklar kimin? Başkasının mı?

‘SUUDİ ARABİSTAN ÇOK ŞEY KAYBETTİ’

Suudi Arabistan bu saldırıyla hem siyasi hem askeri hem de medya açısından çok şey kaybetti. Yemenliler arasında da büyük destek kaybetti. Zira, Suudiler ’in Yemen’deki müttefiki Abdrabbo Mansur Hadi hükümeti bile bu saldırıyı kınamak durumunda kaldı.

Yemen’de 18 aydır süren savaşın dengeleri değişmeye başladı. Ancak Suudi Arabistan lehine değil. Bu ayın başlarında Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait bir gemi Bab Mendeb’te saldırıya uğradı. Geçtiğimiz günlerde de ABD Savunma Bakanlığı bir savaş gemisinin Husiler’in kontrolü altında bulunan bölgelerden saldırıya uğradığını açıkladı. Burada daha da önemli olan, ABD yönetiminin San’a’daki saldırıdan sonra Suudilerle Yemen savaşı konusunda bütün askeri siyasi ve istihbarat koordinasyonunu durdurdu. Bu adım Suudi koalisyonunun saldırısına protesto şeklinde geldi.

Gelişmelere bakılırsa, belki de gelecekteki büyük savaş Yemen’de olacak. Allah bilir Suriye’deki savaştan daha şiddetli ve daha tehlikeli bir şekilde.”

MISIR – SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİ

Ortadoğu’nun iki büyük ülkesi Suudi Arabistan ve Mısır arasında son dönemde bozulan ilişkiler, Arap basınının geçtiğimiz hafta çok fazla yer verdiği başka bir başlık oldu. Nitekim Ortadoğu dengelerinin belirlenmesinde sermayesiyle etkili olan Suudi Arabistan ve Arap dünyası’nın en büyük ordusuna sahip Mısır gibi iki devlet arasındaki ilişkilerin seyri bölgedeki bütün siyaseti derinden etkilemektedir.

Geçtiğimiz günlerde BM’de Suriye ile ilgili oylama da Mısır’ın Suudiler’in önerisi yerine Rusya tarafından verilen yasa tasarısı lehine oy kullanması Suudi Arabistan tarafından öfkeyle karşılandı.

Basın’da Suudiler’in nasıl bir adım atacağı konusunda değişik görüşler beyan edilirken, Suudi ARAMCO şirketi Mısır’a akıtılan Suudi petrolünü durdurdu. Şimdi ise gözler Mısır’ın nasıl bir adım atacağına çevrilmiş durumda.

Rai Alyoum gazetesinde yayınlanan başyazıda Kral Selman’ın tahta geldiği andan itibaren iki ülke arasında gerilimin artacağının o dönemden belli olduğunu yazdı:

“Mısır ve Suudi Arabistan ilişkileri beş yıldır son iki senede olduğu gibi gerginliklere ve değişimlere sahne olmadı. Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz’in tahta çıktığı ilk günden beri iki ülke arasındaki gerilimin daha da yükseleceği çok açık bir şekilde görülmekteydi.”

LOZAN’DAKİ SURİYE GÖRÜŞMELERİ

Arap basını uzun bir süredir Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya arasında Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak yükselen tansiyona odaklanmıştı. Hatta bazı gazeteler Suriye’de büyük bir savaşa doğru gidildiği yönünde haberler yayınlamıştı.

Lozan’da ABD, Rusya, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve İran’ın katılımıyla başlayan görüşmeler basında genel olarak “umutsuz toplantı” şeklinde değerlendirildi.

Al Quds Al Arabi gazetesi, görüşmelerin Rusya ve Batı arasındaki gergin havanın hakim olduğu bir zamanda başladığına dikkat çekerek, daha önce de Rusya ve ABD arasında bir çok defa görüşmeler yapıldığını ve ateşkes anlaşmalarının birkaç günden fazla sürmediğini kaydetti.

Sharq Alawsat gazetesi ise bu toplantının, “Esad rejiminin Suriye’nin ikinci büyük kentini geri alma ihtimalinin arttığı bir dönemde gerçekleştiğine işaret ederek, Esad’ın Halep’i geri almasının çok önemli stratejik ve simgesel bir kazanım olacağını belirtti.