ABD-Rus yakınlaşması neden baltalanıyor?

SSCB ile 1987 yılında imzalanmış olan kısa ve orta menzilli füze anlaşmasından çekilmeyle ilgili atılan son adım, bu bağlamda geldi; ancak bu adım merkezi bir öneme sahip değil. Bu, küreselleşmenin yapısına ek bir zarar vermiyor, zira Rusya’nın buna katkısı öze ilişkin değil. Ancak Trump’a, onun ve ekibinin Ruslara çalıştığı gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmasına yönelik hamleleri zayıflatarak içeride onun işine yarayacak gelişmeleri beraberinde getiriyor.

Google Haberlere Abone ol

Verd Kasuha*

Trump yönetiminin uluslararası ilişkiler alanında yaptıkları, doğrudan birbiriyle bağlantılı. Özellikle Ruslarla ilgili meseleler istenildiği gibi gitmedi ve öyle görünüyor ki başından beri Moskova ile ilişkilerin yönetimi belirli bir mantığa bağlıydı. Trump’ın ekibindeki isimler, özellikle de eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, Çin ve İran’a karşı mücadelede onun da pozisyon almasını sağlamak amacıyla Rusya ile gerilimi azaltma stratejisi güdüyordu. O, Steve Bannon ve yönetimde etkili olan diğerleri, Rusya’yı değil, bu iki ülkeyi Washington’a yönelik en büyük tehdit olarak görüyorlardı. Bilahare stratejik hasımlar arasında hangisiyle çatışmaya girilmesi gerektiğine ilişkin Amerikan müesses nizamı içerisindeki çatlaklarla bağlantılı olarak, bu çabalar sekteye uğradı. Amerikan yönetimiyle Dışişleri Bakanlığı ve CIA arasında hala sürmekte olan bir bölünme (tabii bunlara medya ve ordunun bazı kesimleri de eklenebilir) meydana geldi. Ve her iki kamp, dış politika konusundaki anlaşmazlıklarını içeride iktidar mücadelesinin bir uzantısı haline getirerek birbirlerine saldırmaya başladı.

RUSYA’YLA YAKINLAŞMA SİYASETİNİN SEKTEYE UĞRAMASI

Seçimlerin hemen ardından göreve başladığı dönemde ABD yönetiminde Rusya’yla ilişkilerde dış politikanın yönetimine dair metot belirlemeye ilişkin net bir bakış açısı ortaya çıktığında, müesses nizam içerisindeki rakipleri bu yaklaşımın önüne taş koymak için harekete geçti. Başlangıçta Trump’a en yakın isimlerden ve onun siyaset mühendisi olan Michael Flynn, seçimlerin hemen ardından Rusların büyükelçisi Sergey Kislyak üzerinden Ruslarla irtibat içerisinde olduğu gerekçesiyle görevden alındı. Önemli olan iletişimin olup olmaması değildi. Dışişleri, istihbarat ve medyanın etkin kesimleri tarafından Trump’ı ve ekibini, stratejik çatışmanın yönünü değiştirme noktasındaki ciddi çabalarını engellemek için hazırlanmış olan karşı saldırıda bulunduğu sürece bunun bir önemi yoktu. Flynn’in azli ve Ruslarla iletişim içerisinde olduklarına dair Trump’ın ekibindeki isimlere yöneltilen suçlamaların meydana getirdiği sonuçlar, Trump’ın ulusal güvenlikle ilgili dış politikasına karşı mücadelede tabiri caizse kalın bir sopaya dönüştü. Trump, başta Bannon ve Flynn olmak üzere ekibinin durumu farklı bir şekilde ele almalarına güvendiğinden, müesses nizam içerisindeki rakiplerinin iddia ettiği gibi Rusya’yı stratejik düşmanlar listesinden bütünüyle çıkarmak istiyor değildi. Putin’le olan yakınlaşma, ona göre şayet iyi gerçekleştirilemezse Çin’den kısmen de olsa uzaklaşmasına neden olabilirdi. Nitekim Çin, ABD ile çatışmasında ekonomik bir perspektife sahip olması bakımından Rusya’dan farklılaşmaktaydı. Bu yüzden de ABD yönetiminin baş düşmanı olmayı hak etmekteydi. Zira Trump’ın uygulanması gerektiğini söylediği görüş, birinci derecede ekonomik faktörlere dayanıyordu.

ULUSLARARASI STATÜKOYA ZARAR VERME

Rusya ile Çin arasındaki ilişkilerin zayıflaması, Çin’in Asya’da (en önemlisi de Kemer yolu Projesi’dir) yürüttüğü ve temelde Pekin’in yol ağları ve alt yapılar inşa ederek Asya ile Avrupa arasındaki tarihi İpek Yolu’nu yeniden ihya etmeyi amaçladığı Rusya ile Avrasya üzerinden coğrafi devamlılığa dayanan büyük ticari projelerin sekteye uğramasıyla neticelenebilirdi.

Rusya’nın projeye katılmaktan vazgeçmesiyle projenin tamamlanmaması, Çin’in sadece Asya ve Avrupa’daki ticarete önderlik etmesi değil, aynı zamanda ABD yönetiminin savunduğu korumacı siyasete karşı mücadele noktasındaki çalışmalarının da baltalanması anlamına geliyor. Çin, sadece müttefikler ya da rakiplerle ilişkiler anlamında değil, aynı zamanda iç ve dış siyasetle ilgili genel tasavvura ilişkin Trump yönetiminin stratejisinde temel bir yer işgal ediyor. ABD’nin dünyayla ilişkisinde meydana gelen kaos, Trump yönetiminin bu tarz bir istikrara olan karşıtlığından kaynaklanıyor. Zira ona göre bu tarz bir istikrar, ABD içerisindeki “establishment”in (müesses nizamın) çıkarlarına hizmet ediyor. Kendisi dışında bu istikrara sahip çıkan güçler, mevcut küresel sistem sayesinde elde ettikleri kazanımlardan vazgeçmeye asla yanaşmıyor. Tek bir küreselleşmenin çalışma sistemini düzenleyen uluslararası anlaşmalardan çekilmek, bu sisteme başkaldırmaya bağlı. Bu bazen söz konusu yaklaşımın tam merkezinde yer almayan ancak uzun vadede bu yaklaşıma hizmet eden birtakım manevraların varlığıyla mümkün.

SONUÇ

SSCB (Sovyetler Birliği) ile 1987 yılında imzalanmış olan kısa ve orta menzilli füze anlaşmasından çekilmeyle ilgili atılan son adım, bu bağlamda geldi; ancak bu adım merkezi bir öneme sahip değil. Bu, küreselleşmenin yapısına ek bir zarar vermiyor, zira Rusya’nın buna katkısı öze ilişkin değil. Ancak Trump’a, onun ve ekibinin Ruslara çalıştığı gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmasına yönelik hamleleri zayıflatarak içerde onun işine yarayacak gelişmeleri beraberinde getiriyor. Dâhili cephenin tahkim edilmesi ve müesses nizam içerisindeki rakiplerin gerekçelerinden kurtulmak, küreselleşmeden yararlanan güçlerin istediği statükonun altını oymak için dışarıda ortaya koyduğu çabaları güçlendirmesine katkı sağlıyor. Rusya ile anlaşmadan çekilme elbet bir kaosa yol açacak, özellikle de dünya çapında istikrarsızlığın gözlemlendiği şu aşamada. Ancak bir çatışmaya yol açacak ya da çatışmayı derinleştirecek çapta değil. Ayrıca bu, Trump’ın Moskova ile Pekin’in arasını açma noktasındaki çabalarına destek de olmuyor. Rusya’ya karşı güçlü görünmek, içerideki Trump’a düşman cepheyi zayıflatıyor, Trump’ın Çin başta olmak üzere uluslararası arenada küreselleşmenin önderliğini yapan güçlerden kendi hissesini geri alarak ABD’nin ulusal çıkarlarını küreselleşmeyle uyumlu hale getirmeye yönelik çabalarını destekliyor. İşte ABD’nin rakiplerine ve müttefiklerine karşı davranışlarına egemen olan denge bu. Büyük ihtimalle Trump’ın içerideki rakipleriyle hesaplaşmasını tamamladıktan sonra Rusya ile ilişkilerin biçimini belirleyecek olan şey bu. Ya düşük yoğunluklu çatışma düzeyinde devam edecek ya da Moskova’nın Çin’e karşı yerine getirmesi gereken role uygun hareket edip etmemesine göre birtakım gelişmeler yaşanacak.

* Yazının aslı El Ahbar sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)