Dünya Forum: Küllerinden doğan bir feminist ikon / Frida Kahlo

6 Temmuz, eserleri primitivizm ve Sürrealizm akımıyla ilişkilendirilen, feminist çalışmalar ve postkolonyal tartışmalar için de son derece etkili bir alan sunan Frida Kahlo'nun 111'inci doğumgünüydü... Kahlo esasında kapitalist kültür ve egemenliğe karşı bir sanatçı olsa da, bugün uluslararası bir kültürel ikon haline gelmiş durumda.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Magdalena Carmen Frieda Kahlo y Calderon, 6 Temmuz 1907 yılında Meksiko şehrinin dışında bulunan Coyoacan’daki La Casa Azul’da doğdu. Babası Wilhelm Kahlo, Alman kökenliydi ve genç yaşta evlenerek Meksika’ya taşındı. Hayatının geri kalanında Meksika’da yaşadı ve eşinin ailesinin fotoğrafçılık işini idare etti. Kahlo’nun annesi Matilde Calderon y Gonzalez, İspanyol ve Yerli köklerden geliyordu; Frida ile üç kız kardeşini katı ve dini kurallarla yetiştirdi. Frida’nın, aynı zamanda bir manastırda yaşayan ve babasının ilk evliliğinden olan iki üvey kız kardeşi daha vardı. La Casa Azul, Kahlo’nun yalnızca çocukluğunu geçirdiği yer değil, 1939’dan ölümüne dek yaşamak ve çalışmak için döndüğü sığınaktı. Bu ev, daha sonra Kahlo’ya adanmış bir Ulusal Müze olarak hizmet vermeye başladı.

Annesinin katılığı, dini tutuculuğu ve histerik patlama eğilimlerinin yanı sıra Kahlo’nun çocukluğunda yaşadığı birçok olay, hayatının geri kalanında onu derinden etkiledi. Altı yaşındayken çocuk felci geçirdi; uzun bir iyileşme süreci onu diğer çocuklardan ayırdı ve bacaklarından birine kalıcı olarak zarar verdi; iyileşmesinden sonra bile daima yürümekte zorluk çekti. Kahlo’nun çok yakın olduğu babası Wilhelm, kızını Mexico City’deki Alman Koleji’ne kaydettirdi ve Kahlo’nun önünde, Johann Wolfgang von Goethe, Friedrich Schiller ve Arthur Schopenhauer gibi Avrupalı ​​filozofların dünyasına giden bir kapı açıldı. Kahlo’nun tüm kız kardeşleri bir manastır okuluna devam ettiler. Frida’nın öğrenmeye duyduğu açlığı babası fark etmişti ve onun için farklı bir yol çizmeye karar vermişti. Kahlo bunun için babasına minnettardı ve annesiyle olan gergin ilişkisine karşın, babasına karşı her zaman büyük bir hassasiyet ve yakınlık hissetti. Köklerinin her iki koluyla da ilgileniyordu ve karma Avrupa ​​ve Meksika mirası, hem yaşam hem de sanat konusundaki yaklaşımında yaşam boyu hayranlık uyandıracak bir öğe haline gelecekti.

Kahlo, cinsel istismara uğradığı ve bu nedenle ayrılmaya zorlandığı Alman Okulu’nda korkunç bir deneyim yaşamıştı. Neyse ki, Meksika Devrimi sonrasında eğitim politikası değişti ve 1922’den itibaren Ulusal Hazırlık Okulu’na devam etme hakkına kavuştu. Kahlo, kabul edilen ilk 35 kız öğrenciden biriydi ve tıp, botanik ve sosyal bilimler konularında eğitim almaya başladı. Akademik açıdan mükemmelleşmişti; Meksika kültürüne büyük ilgi duyuyordu ve politik olarak da oldukça aktif hale gelmişti.

EĞİTİM VE EVLİLİK

Kahlo 15 yaşındayken, Diego Rivera (ünlü bir sanatçıydı) Hazırlık Okulu’nun amfitiyatrosunda “Yaratılış” adlı duvar resmini yaptı (1922). Kahlo, bu çalışmayı gördükten sonra, yaşamın ilerleyen dönemlerinde tam olarak düşünmeye devam edeceği bir öfke ve hayranlık anı yaşadı. Bu dönemde fotoğraf stüdyosunda babasına yardım etmekten hoşlanıyordu ve babasının arkadaşı Fernando Fernandez’in yanında oymacı çırağı olarak çalışmaya başlamıştı. Bir süre sonra Kahlo, isyankâr ruhunu ve edebiyat ile siyasete ilgisini daha fazla teşvik eden “Cachuchas” adıyla bilinen muhalif bir grup öğrenciyle arkadaş oldu. 1923 yılında Kahlo, grubun bir üyesi olan Alejandro Gomez Arias’a âşık oldu ve 1928’e dek aralarındaki romantik bağ devam etti. Ne yazık ki, 1925’te Alejandro ile birlikte okuldan eve dönerken, Kahlo, ölümcül bir otobüs kazası geçirdi.

Kahlo’nun vücudunda birçok kırık kemik ve hasar görmüş bölge vardı. Hastanede bir ayını hareketsiz yatarak geçirdi ve bu periyodu takiben, daha uzun bir süre evde yatağa mahkûm oldu. Uzun süren iyileşme sürecinde, küçük ölçekli bir otobiyografik portre üzerinde denemeler yapmaya başladı. Kahlo’nun ebeveynleri evdeki iyileşme döneminde ona özel bir şövale getirdi, boyalar verdiler ve tavana, başının üstüne bir ayna yerleştirdiler; bu sayede kendi yansımasına bakarak ilk otoportresini yaptı.

1927 yılına gelindiğinde, Kahlo yatak odasından çıkmak için yeterince güçlenmişti ve böylece Cachuchas grubuyla olan ilişkisini yeniden kurdu. Meksika Komünist Partisi’ne (PCM) katıldı ve Mexico City’deki sanatsal ve politik çevrelerle tanışmaya başladı. Fotomuhabir Tina Modotti ve Küba devrimcisi Julio Antonio Mella ile yakın arkadaş oldu. Haziran 1928’de, Modotti’nin düzenlediği partilerden birinde, Kahlo, Meksika’nın en ünlü sanatçılarından biri ve PCM’nin son derece etkili bir üyesi olan Diego Rivera’yla tanıştırıldı.

Kısa süre sonra Kahlo, Rivera’dan, portrelerinden birini inceleyerek kendisi hakkında bir eleştiride bulunmasını istedi. Rivera, Kahlo’nun resminin sadeliği ve özgünlüğünden çok etkilendi ve yeteneğine ilişkin övgü dolu sözler sarf etti. Rivera daha evvel iki kez evlenmiş ve ayrılmış olmasına rağmen, ikisi hızla romantik bir ilişkiye başladılar ve 1929’da evlendiler. Annesi bu evlilikten pek memnun olmasa da, Kahlo’nun babası, en azından tıbbi anlamda ihtiyaç duyduğu bakıma kavuşabileceği için, bu evliliğe oldukça iyimser yaklaşmıştı. Yeni çift, Kahlo’nun kendisini tamamen resim yapmaya adadığı Morelos’un kırsal bölgesinde bulunan Cuernavaca’ya taşındı.

OLGUNLUK ÇAĞI

1930’ların başlarına gelindiğinde, Kahlo’nun resmi, Meksika kimliğine ilişkin daha iddialı vurgulara kavuşuyordu; Meksika’daki modernist bireyleşme hareketi güçlenmeye başlamışken, Meksikalılık ruhunun yeniden canlandırılmasına ve korunmasına ilgi duymaya başlamıştı. Avrupa’da bir kanser gibi yayılmakta olan faşizm ve milliyetçilik, Kahlo’nun kendi Alman köklerinden uzaklaşmasına yol açarak, onu Meksika yerlilerine ait kültüre daha fazla yaklaştırmıştı. Artık geleneksel yerli kıyafetlerini giymeye başlamıştı. O dönem, yaşadığı iki başarısız hamilelik süreci, Kahlo’nun sembolizm ve otobiyografi yoluyla aktardığı kadınlık deneyiminin aynı anda sert ve güzel tasvirini daha da güçlendirdi.

1930’ların ilk birkaç yılında Kahlo ve Rivera, San Francisco, Detroit ve New York’ta yaşıyor ve Rivera çeşitli duvar resimleri yapıyordu. Kahlo da aynı dönemde, Frieda ve Diego Rivera (1931) ve Meksika ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki Sınır Çizgisi (1932) dahil olmak üzere, bazı çalışmalar tamamladı. Bunlardan ikincisi, sınırın iki yakasında bulunan ve doğa ile endüstri arasında gerçekleşen rekabete ilişkin gözlemlerini ortaya koydu. Bu süre zarfında Kahlo, Imogen Cunningham, Ansel Adams ve Edward Weston ile tanıştı ve dost oldu. Ayrıca, ölümünden önce en yakın tıp danışmanı olacak olan San Franciscolu Dr. Leo Eloesser ile tanıştı.

Rivera’nın New York’taki Rockefeller Center (1933) için yaptığı büyük ve tartışmalı bir duvar resminin ziyarete açılmasından hemen sonra, çift Meksika’ya döndü. San Angel’deki zengin bir muhitte yeni bir eve taşındılar. Ev bir köprü ile birbirine bağlanan iki ayrı bölümden oluşuyordu. Bu mimari, zorlu bir dönem geçirdikleri ilişkilerinin soğuk iklimine de uygundu. Kocası her dönemde sadakatsiz bir adam olsa da, Kahlo’nun kız kardeşi Cristina’yla ilişkisi Frida açısından oldukça yaralayıcıydı. Kahlo da bu noktada kendi maceralarını yaşamaya başladı. Amerika’dan Meksika’ya döndükten sonra, Meksika’da tatile çıkan Macar fotoğrafçı Nickolas Muray ile tanıştı. İkili, 10 yıl süren bir romantik ilişkiye yelken açtı ve Murray, fotoğraf makinesiyle Kahlo’yu en renkli biçimde yansıtan kişi haline geldi.

Kısa süre sonra kocasıyla evlerini ayırdı ve Frida, Japon kökenli Amerikalı heykeltıraş Isamu Noguchi ile kısa bir ilişki yaşadı. Son derece politik ve sosyal konularda bilinç sahibi olan iki sanatçı, Kahlo’nun ölümüne dek dost kaldı.

1936 yılında Kahlo, Dördüncü Enternasyonal’e katıldı ve sıklıkla ailesine ait La Casa Azul’u uluslararası entelektüellerin, sanatçıların ve aktivistlerin buluşma noktası olarak kullandı. Ayrıca sürgündeki Rus Komünist lideri Leon Troçki ve eşi Natalia Sedova’nın Meksika’da sığınma hakkı kazanmasından sonra ikâmet alabilecekleri bir ev de sundu. 1937’de Troçki’ye yardım etmenin yanı sıra kısa bir aşk ilişkisine girdi. Troçki ve karısı, 1939’un ortalarına kadar La Casa Azul’da kaldı.

İLK KİŞİSEL SERGİ VE SANSASYONEL BİR BAŞARI

Sürrealist akımın kurucusu olan Fransız sanatçı ve entelektüel André Breton, 1938 yılında Mexico City’ye yaptığı ziyaret sırasında Kahlo’nun resimlerinden büyülendi ve onu New York’ta kurulan yeni bir galeride ilk kişisel sergisini açmaya davet eden arkadaşı Julien Levy’ye bir mektup yazdı. Bu defa Kahlo, Rivera olmadan Amerika’ya gitti ve oraya vardığında basının büyük ilgisiyle karşılaştı. İnsanlar renkli ve egzotik (ama aslında geleneksel) Meksikalı giysilerine hayran kalmıştı ve sergisi büyük bir başarı kazandı. Sergiye tanınmış sanatçılar da ilgi göstermişti.

Kahlo birkaç ay daha New York’ta kalarak sosyal hayatın keyfini çıkardı ve ardından, 1939 yılının başlarında, oradaki Sürrealistlerle birlikte bir sergi düzenlemek üzere Paris’e gitti. Bu sergi başarılı geçmemişti ve Sürrealist grubun aşırı entelektüelliğinden yorgun düşmüştü. Kahlo, Muray ile olan aşk ilişkisini sürdürmeyi umarak New York’a döndü ama umutları boşa çıktı. Yaşadığı hayal kırıklığının ardından Kahlo, Mexico City’ye geri döndü ve hemen sonrasında, eşi Rivera boşanma talebinde bulundu.

Boşanmanın ardından Kahlo, La Casa Azul’a geri döndü. Küçük tuvallerden uzaklaştı ve daha büyük tuvallerde çalışmaya başladı. 1940 yılında Kahlo ve Rivera yeniden evlendi ve Kahlo’nun sağlığı bozulduğu için ilişkileri daha az çalkantılı bir hale geldi. 1940-1956 yılları arasında, acı çeken sanatçı sık sık omurga sorunlarını azaltmak için destekleyici sırt korsesi takmak zorunda kaldı, ayrıca enfeksiyon sebepli bir cilt rahatsızlığı da yaşıyordu. Babasının 1941’deki ölümü hem depresyonunu hem de sağlığını daha da kötüleştirdi.

ULUSLARARASI ŞÖHRET VE ÖLÜM

Kahlo’nun çalışmaları, 1940’larda uluslararası koleksiyoncuların da beğenisini topladı ve hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem de Meksika’da çeşitli toplu sergilere katıldı. 1943’te, çalışmaları New York’ta, Peggy Guggenheim’ın “The Century of This Century” adlı galerisinde “Kadın Sanatçılar” bölümünde sergilendi. Aynı yıl, Kahlo, Mexico City’deki bir resim okulunda “La Esmeralda” adlı bir öğretim kadrosunu kabul etti. Musa (1945) adlı çalışması ulusal bir ödül aldı ve ardından iki Frida tablosu Museo de Arte Moderno (Modern Sanat Müzesi) tarafından satın alındı. 1947’de sanatçı peş peşe hastalıklar yaşadı. Omurgalarını düzeltmek için karmaşık bir operasyon geçirdi ancak ameliyat başarısız oldu ve 1950’den sonra, çoğu zaman tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duydu.

Son yıllarında nispeten verimli bir şekilde resim yapmaya, politik aktivizmini sürdürmeye ve Batılı güçlerin gerçekleştirdiği nükleer deneyleri protesto etmeye devam etti. Kahlo, 1953’te Meksika’daki ilk ve tek kişisel sergisi olan Lola Alvarez Bravo’nun galerisinde son sergisini gerçekleştirdi. Ambulansa çevrilen bir kamyonun kasasındaki dört direkli yatağıyla sergiye getirildi. Yatak daha sonra galeri merkezinin ortasına yerleştirildi; böylece, ziyaret süresi boyunca orada insanlarla sohbet etti. Kahlo, 1954 yılında, aile evi olan La Casa Azul’da öldü.

MİRASI

Kahlo’nun eserleri, primitivizm, özcülük, sihirli bir gerçekçilik ve Sürrealizm akımıyla ilişkilendirilir. Kahlo’nun sanat eserleri, aynı zamanda feminist çalışmalar ve postkolonyal tartışmalar için de son derece etkili bir alan oldu. Zamanla uluslararası bir kültürel ikon haline geldi.

Kahlo’nun sanatı kendinden menkul, oldukça özgün bir içeriğe sahipti. Yalnızca 1950’lerden sonra kadın sanatçıları etkilemekle kalmadı, aynı zamanda çağının ötesine geçen bir feminist ikon haline de geldi.

Frida'nın çoğu zaman fantastik ve bazen de anlaşılmaz bir sürrealist olduğu ifade edilmesine karşın, kendisi, bir zamanlar André Breton’un Meksika’ya gelip ona benzersiz olduğunu söyleyene kadar bir sürrealist olduğunu asla bilmediğini yazmıştı. Ancak, Frida etiketlerden uzak durmuştu. Diego, Frida’nın gerçekçi olduğunu savunuyordu. Meksika sanatının çoğu gibi, Frida’nın resimleri de gerçek ve fanteziyi, birbirinden ayrılamaz ve eşit ölçüde bir gerçeklik gibi birleştiriyordu.

Ölümünden 64 yıl sonra, her şeyden önce kendi portreleriyle hatırlanan radikal Meksikalı sanatçı, günümüzde podyumları işgal ediyor ve kültürel gündemi belirlemeye devam ediyor. Yakın zamanda, İngiltere Başbakanı Theresa May’in bir parti toplantısı esnasında kolunda görülen bilezik, üzerinde Frida Kahlo’nun suretini taşıyordu.

Birçok giyim ve tasarım markası, son dönemlerde Kahlo’nun izlerin taşıyan eserlerini beğeniye sunarak, zaman geçtikçe etkisini artıran Frida ruhunu yaşatmaya devam ediyor. Her ne kadar kendisi aslen kapitalist kültür ve egemenliğe karşı bir sanatçı olarak adını duyursa da, Kahlo’nun önlenemeyen etkisi, kendisini her yerde hissettiriyor. Artık birçok ofis ya da kafenin duvarlarını süsleyen röprodüksiyonları, onu daima aramızda tutarak, popüler modanın vazgeçilmez bir parçası haline getiriyor.

İyi ki doğdun Frida!

Kaynaklar:

https://www.fridakahlo.org/frida-kahlo-biography.jsp

https://www.frida-kahlo-foundation.org/biography.html

https://www.pbs.org/weta/fridakahlo/life/

https://www.theartstory.org/artist-kahlo-frida-life-and-legacy.htm

https://www.theguardian.com/fashion/2017/oct/29/frida-kahlo-style-muse-of-the-year