YAZARLAR

Dönüşü beklenen umutlar 

Aki Kaurismäki görünürdeki bu refah devletinin emekçiler ve sınıfsal farklılıklarını yaşayanlar için ezici kimliğini göstermiştir ama, Ilona’yı umutsuz bırakmamıştır. Son sahnede izleyiciye dinletilen orkestranın çaldığı şarkı sessiz bir yalnızlıkla ertesi günün ne getireceğini bilmeyen Ilona’ya o anın ‘hediyesi’ gibidir: “…Gece bitmedi plak sürekli dönüyor.”

Kara mizaha en yakıştırılabilecek filmlerin yönetmeni Aki Kaurismäki’nin ülkesi Finlandiya’nın bilinen fıkralarından biri şöyledir:

İki Finli barda yan yana oturmaktadır, bir diğerine “şerefe!” der, birkaç kez daha yineler, diğeri “buraya konuşmaya gelmedim” yanıtını vererek içkisine devam eder.

Aki Kaurismäki’nin geçtiğimiz ay Cannes Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi Fallen Leaves/Düşen Yapraklar bir Helsinki gecesinde tesadüfen karşılaşan ve ‘konuşmayı sevmeyen’ iki yalnız ve utangaç insanın alkolizm, kaybolan telefon numaraları, birbirlerinin ad ve adreslerini bilmemeleri gibi engellerle gölgelenen aşkını anlatır.

Suç ve Ceza’yı okuduktan sonra siz de Aki Kaurismäki gibi ilk filminizin konusu olmasını istersiniz. Suç ve Ceza (1983) Dostoyevski’nin ünlü romanın yeni bir zaman ve mekan -Finlandiya’da geçen- uyarlamasıydı. Vicdan azabı ve itiraf etmek duygusu arasına sıkışmış Raskolnikov  ile yer değiştiren Rahikainen farklıdır. Masum insanları istemeksizin suça sürükleyen ve Aki Kaurismäki’nin her zaman öne çıkardığı toplumsal düzen eleştirisini “Ben bir adamı değil ahlakı (prensibi) öldürmek istedim. Belki bir adamı öldürmek yanlıştı.” itirafıyla yapacaktır.

Aki Kaurismäki’nin ilk filmi Suç ve Ceza (1983) Dostoyevski’nin ünlü romanından uyarlanmıştı...

YENİ ÜÇLEMELER

Suç ve Ceza, aynı zamanda Finlandiya sinemasında klasiklerle buluşmanın ilk örneğiydi ve eleştirmenlere göre Kaurismäki’nin “sınavı oldukça başarılı geçmişti.”

Aki bu başarının verdiği cesaretle, kardeşi Mika ile birlikte kurdukları yapımevi adına ilk ve politik üçlemelerinin (Poleterya üçlemesi) filmlerini çekecektir -Düşen Yapraklar eklenince ‘dörtleme’ demek gerekecektir-. Cennetteki Gölgeler (1986), bir çöp kamyonu şoförüyle süpermarkette kasiyer olarak çalışan genç bir kızın, tipik bir Kaurismaki kaybedeni olan ikilinin aşk öyküsüydü. İki yıl sonra yaptığı Ariel’de (1988), intihar eden babasından kalma ufak bir arabadan başka bir şeyi olmayan işsiz kömür madeni işçisi Taisto’nun önce Helsinki’ye, orada işlemediği bir cinayetle suçlanmasının ardından Meksika’ya gitme hayali anlatılıyordu. Öykünün kahramanın amacı sevgilisiyle kendilerini daha iyi bir hayata taşıyacağına inandığı “Ariel” adlı gemiye binmeyi başarmaktır.

Kibritçi Kız ise (1990) kibrit fabrikasında çalışan Iris’in yaşamdaki ve aşktaki sıkıntılarına ilişkin “lakonik, acı bir film” olarak değerlendirilecektir. Andersen’in masalındaki bir kibrit alevinde mutluluk ve sıcaklık hayalinin peşindeki küçük kız, burada işçidir ve yaktığı yaşamdaki tüm beklentileridir. “O piçten kurtul” diyen sevgilisini, kendisini sokağa atan ve hak ettiğini düşündüğü üvey baba-annesini, hatta uğradığı bir barda henüz tanıştığı genç bir adamı içkisine kattığı fare zehiriyle öldürmesinin ardından polisleri beklerken söylediği şarkının sözleri -diyalog yerine geçen- filmi özetler:

….Her şeyini verdiğinde elime geçen sadece hayal kırıklığıysa,

Anıların yükü taşınamayacak kadar ağırlaşır.

Aşkın çiçeğiyse artık parlamayacak…”

Aki Kaurismäki’nin Cannes Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi Fallen Leaves/Düşen Yapraklar iki yalnız insanın olanaksıza dönüşen aşk hikayesidir...

KARA MİZAH ZİRVESİNDE

Aki Kaurismäki’nin dünyaca tanınmasını sağlayan Leningrad Kovboyları Amerika’ya Gidin (1989) filmi benim kara mizah zirvesine yerleştirdiğim filmleri arasındadır.

Filmlerinin ortak özelliği, olayların-karakterlerin genellikle herkesin kaçmak istediği ve hiçbir romantik yanı olmayan Helsinki’de geçmesidir.  Kahramanların yolculuklarının bazıları Ariel filminde olduğu gibi Meksika’da, bazıları Estonya’da Eşarbına Sahip Çık, Tatyana (1994]) filminde sona erer.

Aki Kaurismäki’nin Finlandiya Üçlemesi’ndeki üç filminin, Sürüklenen Bulutlar, Geçmişi Olmayan Adam, Alacakaranlıktaki Işıklar'ın ortak noktası, barlarda sık karşılaşılan, içmeyi seven, toplumdan, insanlardan kendini yalıtmış ve buz tutmuş yazgılarına karşı çıkmayan orta sınıf insanlarıyla, tabii ki Helsinki ve folk şarkılarından pop, blues, rock gibi türlere uzanan müziktir.

Bazılarını ‘Gülmenin Sineması’* kitabımda “Güldürü Kuzey Avrupa’ya Yakışır” bölümünde yazmıştım… Aki Kaurismäki filmlerine düşkünlüğüm bir yana, İngiliz politik gerçekçi sinemacı Ken Loach gibi insanlık, adalet ve sanatçı onuru yüksek bir sinemacı olduğu için gönlümde ayrı bir yeri var…

Hatırlanırsa, 2002’de Geçmişi Olmayan Adam ile Cannes Film Festivali'nde Grand Prix ödülünü kazanmıştı, filmi bir yıl sonra Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’ne aday oldu, ama  Aki Kaurismäki, savaş ve insanlık suçlarıyla bilinen bir ülkeye gitmek istemediğini belirterek galaya katılmayı reddetti.

Aki Kaurismäki bir sonraki filmi Alacakaranlıktaki Işıklar ile de aday olunca Bush yönetiminin saldırgan dış politikasını protesto amacıyla yine Oscar törenine katılmayı reddetti. Devamı var… İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin festivale katılmak için ABD vizesi alamaması üzerine 40. New York Film Festivali'ni “…Ben de dünyanın en iyilerinden olan bu festivale davet edilmiştim. Bu şartlar altında, ben de katılımımı iptal etmeye zorlanmış oluyorum -şu anki ABD hükûmeti bir İranlıyı istemiyorsa, bir Finliyi hiç istemez. Bizim petrolümüz bile yok…” alaycı sözleriyle protesto etti.

'Geçmişi Olmayan Adam' Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’ne aday oldu (2003) ama Kaurismäki savaş ve insanlık suçu işlemekte olduğu savıyla ABD'ne gitmeyi reddetti.

SÜRÜKLENEN BULUTLAR

Kara mizahı -ve Helsinki- toplumsal ve ideolojik bir eleştiri aracı olarak kuru, donuk, kendine özgü bir sinema dili ve müzik yardımıyla kullanan Aki Kaurismäki’’nin Sürüklenen Bulutlar filmini seçmemin bir nedeni kadın karakter Ilona’dır (Anna Katriina Outinen-Aki Kaurismäki filmlerinin değişmez oyuncusu).

Öyküyü sürüklemekte, restoranlarda garson gerektiğinde aşçı olarak çalışmaktadır. Yazılarımın bilinen özelliği sinemanın mutfakla ilişkisine girmek, bu kez Fin mutfağından söz etmek düşüncesi olduğu için Geçmişi Olmayan Adam, Alacakaranlıktaki Işıklar, Umut Limanı, Umudun Öteki Yüzü gibi kara mizah pırıltılarıyla dolu dünyanın içerisindeki yalnız, umutsuz hatta yurtsuz insan öykülerine tüm çekiciliğine karşın şimdilik girmek istemedim.

Sürüklenen Bulutlar’da ne mi oluyor?…Vatman Lauri ile evli Ilona’nın şef garson olduğu ve nedense adı Dubrovnik olan restoranın sakinliği, aşçının bunalıma girmesiyle bozulacaktır. Etraftakiler onun elindeki bıçağı güçlükle almaya çalışırken kapı görevlisi yaralanacaktır.

Lauri ile Ilona’nın monoton yaşamında yeni olan şey, Lauri’nin eve taksitle aldığı uzaktan kumandasıyla rahatlığı davet eden televizyondur. Artık eskiden olduğu gibi kanal değiştirmek için her seferinde yerlerinden kalkmak zorunda değillerdir.

Üstelik yeni televizyonda on iki kanal birden vardır.

Sürüklenen Bulutlar (1996)

Bu arada kütüphane ile koltukların da taksidini halen ödeyen çift, kitap satın alın alarak kütüphaneye yerleştirmeyi sonraya bırakmıştır.

Ama kısa bir süre içinde ikisi de işsiz kalır. Lauri’nin şirketi çalışan sayısını azaltır, Ilona’nın restoranı ise güçlü bir restoran zincirine satılır.

Çiftin yaşamında sıkıntı veren işsizlik, iş arama süreci başlayacaktır. Tabii ki Aki Kaurismäki’nin sinema tutkusunu işaret etmek için bulduğu çözüm ile kasa ve kafede görevli Lauri’nin kızkardeşinin çalıştığı sinemaya da gidilecektir. Neden mi?

SİNEMA TUTKUSUNUN AFİŞLERİ

İç sıkıntılarını atlatmak bir yana, asıl Aki Kaurismäki’nin sevdiği filmleri sinema salonun girişindeki duvara asılı afişleri yardımıyla tanımak için: Dünyada Bir Gece (Night on Earth), yönetmen Jim Jarmusch (Jarmusch bu filminin Helsinki'de geçen bölümünde Kaurismäki oyuncularına yer vermişti). Para (L’Argent),  yönetmen Robert Bresson. L’Atalante, yönetmen Jean Vigo.

Sürüklenen Bulutlar filminde gördüklerimiz ya da rastladıklarımız bu kadar… En yeni afişler Düşen Yapraklar filminde bir duvarda gördüğüm büyük usta Visconti’nin Rocco ve Kardeşleri ve Jean-Luc Godard’ın  Nefret filmi afişi.

Ilona ile birlikte izlediği filmde -büyük olasılık bir Aki filmidir- Lauri bir kez olsun bile gülmediği için bilet parasını kasada geri ister…

Bir restoran açma düşünceleri de bankaların onları borçlarını ödemede güvenilir bulmadığı için kredi vermeyi reddetmesiyle hayal olarak kalacaktır.

Aki Kaurismäki’nin etkilendiği yönetmenlerden Jean-Luc Godard’ın Le Mépris/Nefret filminden bir sahne (1963).

Ilona’nın İş ve İşçi Bulma Kurumu müdürüne rüşvet vererek bulduğu barın işleticisi vergi kaçırdığı için suçlu hale gelecek, üstelik çalıştırdığı ve karşılığını ödemediği eşi Ilona’nın ücretini almak isteyen Lauri’yi kumarcı arkadaşlarıyla bir olup dövecektir.  Eve aldıkları TV ve diğer eşyalar haciz nedeniyle götürülünce son bir umutla tüm paralarını kazinoda rulet oynayarak katlamak isterken hepsini kaybedeceklerdir.

ARANAN MENÜ

Umutları tükendiği anda, Ilona’nın öncesinde çalıştığı Dubrovnik restoranının eski sahibesi Ilona’ya açacağı yeni restoranda birlikte çalışmayı teklif eder. Ilona aşçı olarak alkolle başı dertte olan ve onun yönlendirmesiyle rehabilitasyon merkezinde tedavi görecek aşçı eski dostu Lajunen Ravintola’ya TYÖ adı verilen bu yeni restoranda görev verir. Lajunen menüyü önerir:

Lajunen: -Uykuluk olabilir. Willy Usulü Alabalık, Albert Usulü Tavuk, Coeur de filet Provenençal hiç fena olmaz.

Ilona:- Güzel ama basit bir yemek mönüsü de istiyorum. Sıradan yemekler, büyük porsiyonlar. Yakınlardaki üç inşaatta çalışanların da yiyebileceği gibi.

(Kuşkusuz yemeklerin yanında çavdar ekmeği olacaktır. Çavdar ekmeği, Finlandiya’nın Rus istilasından kurtuluşu ve bağımsızlığının 100. yılı 2017'de ulusal yemek kabul edildi -bağımsızlığını ilk tanıyan Osmanlı olmuştu-. Kahvaltıda ve sandviç tabanı olarak tercih ediliyor.)

Aki Kaurismäki 'Sürüklenen Bulutlar' filminde her şeye karşın Ilona'yı çaresiz ve umutsuz bırakmayacaktır.

Ancak bu kez de hem mönüsüyle hem de temiz, şık ortamıyla göz dolduran restorana başlangıçta sadece birkaç müşterinin gelmesi nedeniyle Ilona’nın hayalleri kırılacaktır.  Ancak kısa süre sonra restoran müşteri akınına uğrayacak, hatta Helsinki Güreş takımı o akşam için 30 kişilik rezervasyon yaptıracaktır.

Aki Kaurismäki görünürdeki bu refah devletinin emekçiler ve sınıfsal farklılıklarını yaşayanlar için ezici kimliğini göstermiştir ama, Ilona’yı umutsuz bırakmamıştır. Son sahnede izleyiciye dinletilen orkestranın çaldığı şarkı sessiz bir yalnızlıkla ertesi günün ne getireceğini bilmeyen Ilona’ya o anın ‘hediyesi’ gibidir:

…Gece bitmedi plak sürekli dönüyor.

Yapabileceğim tek şey beklemek.

Ama sürükleniyor bulutlar,

ulaşmaya çalışıyorsun faydasızca onlara…

Sürükleniyor bulutlar uzaklara …”

Yaşadığımız günlerde görülene çok uygun, “Sürükleniyor bulutlar!..”

* Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması (2017), Oğuz Makal, İstanbul: Hayalperest Yayınevi

———————————————

Coeur de filét Provencale

Stockholm’deki Restaurant Cattelin, Sürüklenen Bulutlar filminde adı geçen TYÖ restoranın menüsüne de girecek bu yemeği 1970'lerde popüler hale getirir…

500 gr bonfile
2 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı sıvı yağ

4 büyük patates, dilimlenmiş
tuz ve toz beyaz biber

Sosu:

1 çorba kaşığı tereyağı
3 diş sarımsak, ezilmiş
tuz ve toz beyaz biber
2 yemek kaşığı ince kıyılmış maydanoz

Patatesleri tereyağında kızartıp yağlanmış fırın tepsisine dizin. Tuz ve karabiber ile ovulan eti tavadaki yağda kızartın, ardından kısık ateşte ve çevirerek 10-15 dakika pişirin.  Tavadan aldıktan sonra 15 dakika dinlendirin ve dilimleyin. Et ve patatesleri tepsiye dizin, üzerine sarımsaklı tereyağını sürün ve 5-10 dakika daha fırında kızartın. Arzu ettiğiniz buharda pişmiş sebze ile servis yapın.


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.