DİAYDER: Suçlamalar mesnetsiz, ülke özel harp dairesi gibi yönetiliyor

Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nden, İçişleri Bakanlığı'nın kendilerine yönelttiği suçlamalara yanıt verdi: Hukuki bir tarafı yok. Özel harp dairesi gibi yönetiliyor ülke.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR – İçişleri Bakanlığı, dün akşam İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) çalışan yüzlerce personelin "terör örgütleri ile iltisaklı veya irtibatlı olduğu yönündeki ihbar ve tespitler üzerine" özel teftiş başlatıldığını duyurdu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediyede çalışan 86 bin personelin yanında olduğunu belirtip İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu görevini yerine getirmemekle suçlayarak istifaya çağırdı.

Tepkiler sonrasında açıklama yapan Soylu, "Bu konu siyasi değil, bir güvenlik meselesi" ifadelerini kullandı.

Öte yandan İçişleri Bakanlığı yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve "PKK ile iltisaklı/irtibatlı" kişilerin Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) referansıyla İBB'ye yerleştirildiği yönündeki iddia ve tespitlerin yer aldığı iddianamenin de bahse konu özel teftişin kapsamında olduğunu açıkladı.

‘KABUL EDİLEBİLİR HUKUKİ BİR TARAFI YOKTUR’

Eski dernek yöneticisi Ekrem Baran'ın tutuklu olması nedeniyle DİAYDER'in yöneticiliğini yapan Yusuf İnan, İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına yanıt verdi. Kendilerine yönelik suçlamalara ilişkin “Mesnetsiz ve kabul edilebilir hukuki bir tarafı yoktur” diyen İnan, şu açıklamayı yaptı: "Bu hukuki bir dava değildir. Siyasi bir davadır. Derneği kapatmaya çalışıyorlar. Derneği kapatmadan önce bizi cezalandırmaya çalışıyorlar. Bunun hukuki bir dava olmadığına inanıyorum. Bu yapılanlar tamamen spekülasyondur. Bize yöneltilen suçlamaların yanıtlarını tek tek verdik. Bizi KCK ile suçluyorlar ama bu suçlamaların hepsi mesnetsizdir. Mahkeme süreci kesinleşmemesine rağmen bu açıklamalarla karşılaştık. Bütün dünya Türkiye’de hukukun olmadığını biliyor. Kanun devleti diyorlar ama kanun yok. Her şey bir kişinin elinde, o ne derse yapılıyor. Bu da onlardan biridir. Özel harp dairesi gibi yönetiliyor ülke."

‘SUÇLAMALARIN HİÇBİRİNİ KABUL ETMİYORUM’

Derneğin üyelerinden Rıza Uğur ise 2018’de de benzer bir soruşturma ile karşılaştığını ve takipsizlik kararı verildiğini açıkladı. “Bizi kendi siyasetlerine alet ediyorlar” diyen Uğur, şunları söyledi: “Derneğimize yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmiyoruz. Derneğimiz binlerce dernekten bir tanesidir. Kendi mezhep ve inancımıza göre, medreselerde yetişmiş din alimi arkadaşlarımızla bir araya gelerek sohbet ediyoruz. Siyasetle ilgimiz yok. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyoruz. Herhangi bir örgüt üyeliğimiz yok. Ama sorarlarsa hak, hukuk, adalet kavramları önemlidir. Ben 80 yaşındayım. Bu derneğe de hayatımın kalanını arkadaşlarımla vakit geçirmek için gittim. Ama bizi suçluyorlar. Hakikaten ne olacak? Bu insanlar artık bu durumdan bıktı. Bizi siyasetlerine alet ediyorlar. Fakir fukarayı kendi siyasetlerine alet ediyorlar. Başka bir açıklaması yok. Bu sefer de bizi kullanıyorlar. Ben Bayramtepe’de oturuyorum. Burada Şafi mezhebine hitap eden bir mescit var. Bende Şafiyim. Bu Şafi mezhebini ben kurmadım. Bu mezhep bin 200 yıl önce kuruldu. Hanifi mezhebi nasıl olmuşsa, Şafi mezhebi de öyle olmuştur. Gittiğimiz camileri polisler de kontrol ediyordu. Devlete karşı vaaz yoktu.”

‘MAĞDUR OLANLARI BÖYLE KULLANARAK SİYASETE ALET EDİYORLAR’

Verilen yardım kartlarına ve kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin açıklama yapan Uğur, sözlerine şöyle devam etti: “Ben 25 yıldır İstanbul’dayım. Benim komşum Konyalı. Bu aileye devamlı yardımda bulundum. Bu aile nedir, ne iş yapıyor bunları bilmiyorum. Suriye’den gelenler var. Fakir kimseler var. Bana bu kartlardan geldi kaç tane. Ben de bu ailelere verdim. Fakir bir hoca vardı. Kargoda çalışıyordu. Ona da bir tane verdim. 4 Suriyeli Arap aileye verdim. Bu Suriyeliler nedir nereden bileyim? Kimsenin alnında ne olduğu yazılmıyor. 25 yıldır fitre veriyorum. Benim komşularım Aksaraylı, Konyalı, Niğdeli'dir. Bu insanların alnında yazılmıyor ki. Bana yöneltilen suçlama, bir telefon konuşmasıydı. Bayramtepe’de bir cami için Şafi mezhebinden bir imam istediler bizden. Biz de böyle bir insan aradık ama bulamadık. Bulamadık ama bizi takip etmişler, soruşturma açmışlar. Ben şunu anladım bu süreçte. Mağdur olanları böyle kullanarak siyasete alet ediyorlar. Ben hiçbirini kabul etmiyorum.”

‘TÜM BU AÇIKLAMALAR SONRASINDA MAHKEME NASIL OBJEKTİF OLACAK’

Avukat Fırat Epözdemir de müvekkillerine yöneltilen suçlamalara tepki gösterdi. “Velev ki iddialar söylendiği gibi. İçişleri Bakanı düzeyinde hatta kısmen Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bu dosyaya bu şekilde müdahale edilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. Maddesi bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Maddesi ile Anayasa'nın 36. Maddesi'ne açıkça aykırıdır” diyen Epözdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu dosyaya bakacak olan 14. Ağır Ceza Mahkemesi, tüm bu açıklamalardan sonra nasıl objektif olabilecek? Nasıl tarafsız karar verebilecek? Bugünden mahkemeyi etkilediler. Hukuken kabul edilebilir bir durum değil. Maalesef mahkeme üzerinden bir baskı oluştu. Mahkeme heyetinin tutumunu görmek lazım. Ancak bazı haller vardır ki, mahkeme heyeti yargılanan sanıklar hakkında beraat kararı dahi verse, tarafsız ve bağımsız yargılamadan söz edemeyiz. İşte o hallerden biri de bu durumdur. Kendisini siyasal iktidarın baskısı altında hisseden bir mahkeme heyeti beraat kararı dahi verse tarafsız ve bağımsız bir beraat kararı vermemiş demektir. Hali hazırda 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden dava dosyasıyla benzer iddiaların olduğu dosyalardı bu. 16 sanık yargılanıyor 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde. 20 Aralık 2020’de iddianamesi düzenlendi. Üzerinden 6-7 ay geçmeden bir operasyon daha yapıldı. Zaten yeni düzenlenen bir iddianame söz konusu. Hangi olaylar gelişti de yeni bir operasyon yapma gereği duyuldu? Bunu biz de merakla bekliyoruz. Dosyalardaki bilgi ve belgeleri görmek istiyoruz.”