Davutoğlu: Beştepe'de dogmatik Maoist danışmanlar etkili

AK Parti Genel Merkezi’nin siyasette bir etkisi olmadığını, gücün Beştepe'de bulunduğunu söyleyen Ahmet Davutoğlu, Beştepe’nin en etkili bazı danışmanları dogmatik Maoist, ulusalcı isimler" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı yardımcısı olacağının açıklanmasıyla ilgili, "O gün geldiğinde ya anayasal bir düzenleme yaparız ya da cumhurbaşkanı uygun bir zamanda bu atamayı yapar. Kimse heveslenmesin, belediyeler bize kalacak" dedi.

Beştepe'de en etkili bazı danışmanları 70’li, 80’li yılların dogmatik Maoist, ulusalcı isimleri olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Biliyorsunuz AK Parti Genel Merkezi’nin şu an Türk siyasetinde bir etkisi yok. Güç Beştepe’de" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, 7 Haziran-1 Kasım arası dönem için ise, "Bir anda 7 Haziran’dan sonra önceden başlayan hazırlıklar sonucu PKK, IŞİD, DHKP-C ve birçok başka örgüt başını kaldırdı. Böyle bir dönemde devleti yönetmek kolay değildi. Ama bütün bu şartlarda anayasal düzene halel getirmeden terörle de mücadele ettik, Türkiye objektif adil bir seçime de götürülebildi" diye konuştu.

'BELEDİYELER BİZDE KALACAK'

T24'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtlayan Davutoğlu'nun röportajının bir bölümü şöyle:

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın genel başkanlarla aynı statüde olmalarına masada bazı itirazlar olduğunu duyduk.  

Evet, oldu. Ama onlar geçti. Ben o itirazların detayına girmeyi doğru görmüyorum.

Belediye başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı olabilmesi için istifa etmesi gerektiğine dair hukuki engelden bahsediyorsunuz.  

Evet. Buna Serap Yazıcı Hoca da baktı. Belediye başkanları eğer istifa ederse bu sefer belediyeleri AK Parti’ye vermiş olacaksınız. Masadaki itirazlardan biri de buydu.

12. madde bu engeli nasıl aşmış oluyor?

Çünkü diyoruz ki o gün geldiğinde ya anayasal bir düzenleme yaparız ya da cumhurbaşkanı uygun bir zamanda bu atamayı yapar. Kimse heveslenmesin, belediyeler bize kalacak.

'ALEVİLER BENİ 'CAN AHMET' DİYE ÇAĞIRIRLAR'

Siyasi doğruculuk belki de bu sorunun hiçbir şart ve koşulda sorulmamasını gerektiriyordur. Ama bunun olumlu tarafıyla – yani tersten- konuşulamaması da Türkiye’ye haksızlık olur. ABD’de John F. Kennedy ilk Katolik Başkan olarak tarihe geçmiştir, keza Barack Obama ilk siyahi Başkan olarak. Türkiye’nin ilk kez Alevi bir cumhurbaşkanı seçme ihtimalini neden tedirgin olmadan konuşamıyoruz? Bu olasılık Türkiye demokrasisinin olgunlaşma süreciyle ilgili umut veren bir gelişme değil midir?

17 Eylül 2022’de benim bu konuda bir konuşmam var. Tam o günlerde bu dediğiniz tartışma tırmanmıştı. Hür Düşünce Derneği’nin tertip ettiği o toplantıya Sayın Kılıçdaroğlu ve ben katılmıştık. Tam da rahmetli Adnan Menderes’in şehit edildiği gündü. Bu tartışmaların olduğu bir ortamda siyasi geçmişimiz hakkında bir arka plan vererek ve samimiyetle inanarak şöyle bir söz söyledim; Cumhuriyet’in yüzüncü yılında bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının etnik ya da mezhebi kimliği nedeniyle şu veya bu makama gelip gelemeyeceğini tartışmak Cumhuriyet'e hakarettir. Cumhuriyet bütün vatandaşların eşitliği üzerine işleyen bir yapıdır. Ama Cumhurbaşkanının kim olursa olsun “ben” değil “biz” diye konuşması esastır. O konuşmayı daha sonra PolitikYol için bir makale olarak yazdım. Toplumların gelişme evrelerinde vatandaşların siyasal bilinci arttıkça etnik ve mezhebi kimlikleri dayalı kimlik siyasetinin yerini niteliğe, liyakate, müktesebata dayalı nitelikli siyaset alır. Kabile siyaseti benzeri siyasetin sonuna gelmiş olmamız lazım. “Bu benim tarafımda, o da karşımda” dediğiniz anda toplumu bölersiniz. Türkiye’nin şu anda neye ihtiyacı var diye sorarsanız, yeni etnik ve mezhep çatışmalarına değil toplumsal barışa ihtiyaç var. Toplum Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, Perinçek’in üslubundan çok yoruldu.  

Ben Sayın Kılıçdaroğlu’na hiçbir zaman Alevi kimliği üzerinden bakmadım, siyaseten rekabet ederken de. Sayın Kılıçdaroğlu ile iki seçim rekabet ettim. Bir yerde bile imayla benim kimlik meselesini gündeme getirdiğim görülmemiştir. Aksine, Hacı Bektaşi Veli’ye gidip orada konuşma yapan ilk başbakan benim. Oranın müzelikten çıkartıp dergâh olarak kullanıma açan benim. İlk kez Erzincan’da bir cemevine gidip niyaz duasına katılıp bizzat dua eden biriyim. Alevi kültürünü iyi bildiğimi düşünürüm ve bu kültürün Türkiye’nin zenginliği olduğuna inanırım. Evet Sünni’yim ve Türküm. Ama Kürtler bana “Serok Ahmet” der. Alevi dedeleri benim o ziyaretlerimden sonra hep saygı göstermişlerdir, onlar da beni “Can Ahmet” diye çağırırlar.

Bunu Türkiye’ye yapılacak en büyük ihanet olarak görürüm. Sayın Kılıçdaroğlu’nun kimliği üzerinden bir tartışmayı hiçbir zaman doğru görmedim, görmem. Artık toplumun barışması lazım. Sonra siyaset yaparız, önce bir yaraları telafi edelim. Türkiye’de çok büyük bir ekonomik enkaz var, çok büyük bir siyasi enkaz var. Biz altı lider birbirimize kimliğimizi sormuyoruz. Bu siyasi enkazdan ülkeyi nasıl çıkarırız onu soruyoruz. Bu basireti, bu hikmeti gösteremezsek Türkiye aynen bazen Ortadoğu, bazen Asya ya da bazen Balkanlar’da gözlenen etnik ve mezhebi çatışmaların ülkesi haline gelir ve ben bu konuda kaygılıyım.

'1 KASIM'DA TÜRKİYE OBJEKTİF, ADİL BİR SEÇİME GİTTİ'

'İleride Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman, eminim en kritik dönemlerden, birkaç aydan biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır Terörle mücadelede defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz' demiştiniz. Malum o süreçte Suruç ve Ankara Gar başta olmak üzere bazı katliamlar yaşandı. Dolayısıyla da sözleriniz '7 Haziran – 1 Kasım arasında kirli bir el devreye girdi ve siyaseti dizayn etmek için kanlı katliamlar planladı. Hatta tüm bunları Erdoğan biliyordu' şeklinde bir algıya neden oldu. Bu yanlış bir algılama mı?

Yanlış bir algılama. Orada söylediğim şey çok açık. Şu anki duruma ayrı geliriz. 7 Haziran – 1 Kasım gerçekten kritik bir dönemdi. Meclis'te çoğunluğu olmayan bir partinin başındaydım. Bir anda 7 Haziran’dan sonra önceden başlayan hazırlıklar sonucu PKK, IŞİD, DHKP-C ve birçok başka örgüt başını kaldırdı. FETÖ yapılanması devlet içinde kendince bir hareket alanı bulmaya ve hukuk dışı eylemlere kalkışmaya yöneldi. Böyle bir dönemde devleti yönetmek kolay değildi. Ama bütün bu şartlarda anayasal düzene halel getirmeden terörle de mücadele ettik, Türkiye objektif adil bir seçime de götürülebildi. 23 Ağustos 2019’da yaptığım o açıklamanın sebebi şuydu; o günden kısa bir süre önce 2019 belediye seçimlerinde seçilen belediye başkanlarının bazılarının yerine kayyum atanmıştı. Ben de bunu eleştirdim. “Eğer bu belediye başkanları suçlu idiyse neden YSK bu adayların adaylığını onayladı? Bu demokrasiye aykırı bir harekettir” dedim. Bu arada hala AK Parti üyesiyim. Ben bunu deyince Bahçeli bana saldırdı. Erdoğan da sessiz kaldı. Ben de buna karşı şunları söyledim, “Ben 7 Haziran – 1 Kasım arasında terörle mücadele ederken Bahçeli evinde dizi seyrediyordu. Erdoğan da  parti içinde benim aleyhime kampanya yapıyor, oyun çeviriyordu.” 7 Haziran-1 Kasım arasında devleti ayakta tutabilmek için verdiğim mücadeleyi o güne şahit olanlar bilir. Bütün o terör saldırılarının hepsini takip ettik ve hiçbirini de gerekli hukuki işlemler yapılmadan bırakmadık.

'SURUÇ'UN VE ANKARA GARI'NIN FAİLLERİ YAKALANDI'

Buna benzer izahatlar getirdiniz sonradan. Yine de belli çevrelerde Suruç ve Ankara Garı gibi Kürt siyasi hareketini hedef alan terör eylemlerinin devlet içindeki bazı karanlık odaklar tarafından organize edildiğine dönük intiba devam ediyor.  

Yok. O olayların failleri yakalandı. Suruç katliamının da Ankara’nınkiler de yakalandı. Bakarsanız o dönem bütün Avrupa’da terör olaylarının olduğu bir dönemdir. Madrid’te, Paris’te…IŞİD bağlantılı terörün çok yaygın olduğu bir dönemdi. Öte yandan Türkiye’de devlet içinde FETÖ’nün, dışarda PKK’nın Türkiye’yi bir kaosa sürükleme çabası vardı ve ben bunların hepsine karşı mücadele ettim. O mücadelelerin tam en kritik aşamasında 1 Kasım’da demokrasi yeni bir aşamaya gelmişken ve ben siyasi ahlak reformu gibi birçok reforma hazırlanırken. Cemevlerin statüsünü hükmet programına koymuştum. Ben bunlara hazırlanırken bana parti içinde bir darbe yapıldı. Ve benim yerime kim geldi bakın?

'90'LI YILLARIN KARANLIK AKTÖRLERİ TEKRAR SİYASETE GİRDİ'

Binali Yıldırım gelmedi mi? Kimi kastediyorsunuz?

Biz çekildik sahneden, sahneye Bahçeli ve Perinçek girdi. AK Parti’nin demokratik niteliğini koruyan isimler tasfiye edildi. AK Parti’yi 90’lı yılların mantığına götürecek olan Bahçeli ve Perinçek sahneye çıktı. 15 Temmuz darbe girişimi de bunun bahanesi oldu. Hadi madem bu konuya girdik açık ifade edeyim. 17 Temmuz’da Sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşmem oldu evinde. Kendisine üç tavsiyede bulundum. Bir, Yüksek Askeri Şura'yı derhal toplayın ve askeri bir düzene koyalım. Silahlı Kuvvetler ciddi bir itibar darbesi yaşadı. Geciktirmeyin, bir an önce darbeye bulaşmamış isimlerle orduyu tekrar düzene koyun. İkincisi bütün siyasi muhalefeti de bütün partileri toplayın ve yeni bir demokrasi dönemi başlatın, Türkiye tarihinin en büyük demokratik hamlesini yapın. Askeri darbeyi yenmiş bir iktidar olarak şimdi elimizde büyük bir itibar var. Sayın Kılıçdaroğlu’nu, Sayın Bahçeli’yi, bütün liderleri çağırın ve yeni bir demokratik dönem başlatıyoruz deyin, yeni demokratik bir anayasa ruhunu devreye sokun. Üçüncüsü de -şimdi sizin sorunuza cevaben söylüyorum- Türkiye’de çok karanlık dönemlerin işareti olan 90’lı yılların birtakım unsurları tekrar kendini göstermeye kalkışabilir. 90’lı yılların karanlık aktörlerinin tekrar siyasete, demokrasiye ve devlete sızmalarına asla izin vermeyin. Bunları kendisine samimiyetle ifade ettim çünkü görüyordum tabloyu.

Sayın Erdoğan’ın o zaman önünde iki yol vardı. Birinci yol şuydu; bizleri AK Parti içinde tutarak yeni bir reformla, yeni bir heyecanla demokrasi çıtasını yükseltmek için çalışarak muhalefeti de içine alacak şekilde sivil ve demokratik bir anayasaya doğru yürümek. İkinci yol ise 90’lı yılların aktörleriyle birlikte otoriter bir yapıya yönelmek. Ben birincinin olması için Sayın Erdoğan’la çok konuştum, çok raporlar verdim.

'BEŞTEPE'NİN EN ETKİLİ BAZI DANIŞMANLARI 70’Lİ, 80’Lİ YILLARIN DOGMATİK MAOİSTLERİ'

90’lı yılların otoriter aktörlerinin AK Parti’nin içine sızma girişiminde olduğuna dair de bir rapor verdiniz mi? 

Onu söyledim, daha sonra da yazdım. 2018’de tekrar verdim. Cumhur İttifakı oluşurken “Aman böyle bir ittifaka yönelmeyin, bu AK Parti’nin doğasını bozar. AK Parti’nin demokratik niteliklerini zayıflatır” dedim. Ve bunların hepsini kayda geçirdim. Sonra korktuğum oldu. Biz AK Parti’den tasfiye edildik. Bizim yerimize Erdoğan, Bahçeli’yi ortak seçti, Perinçek’i ortak seçti. Perinçek vurgusunu yapma sebebim şu; bugün Beştepe’de o zihniyete sahip olan insanlar egemen. Beştepe’nin en etkili bazı danışmanları 70’li, 80’li yılların dogmatik Maoist, ulusalcı isimleri. Biliyorsunuz AK Parti Genel Merkezi’nin şu an Türk siyasetinde bir etkisi yok. Güç Beştepe’de. AK Parti MYK’sının bir etkisi yok. Biliyor musunuz kim var MYK’da. Eskiden bilirdiniz tüm üyelerin isimlerini.

ROPÖRTAJIN TAMAMI