'Davut' heykeli orijinal, müze müdürü gerçekten 'hırsız' mı?

Aydın'da Müze Müdürü Abdülbari Yıldız, Donatello'nun 'Davut' heykeline “sahte raporu” verdiği gerekçesiyle tutuklandı. Heykelin önce sahte, sonra orijinal olduğu yönünde sunulan raporlar dikkat çekti.

Google Haberlere Abone ol

Aydın Arkeoloji Müze Müdürü Abdülbari Yıldız’ın geçtiğimiz günlerde “orijinal bir heykele sahte raporu verdiği” ve “görevi kötüye kullandığı” suçlamalarıyla tutuklanması, müzecilik üzerine bir tartışmayı gündeme getirdi. Tutuklama, Yıldız’ın da içinde bulunduğu bir komisyon tarafından yapılan inceleme sonrasında, söz konusu Davut heykeline sahte raporu verilmesi ile gerçekleşmişti. Müze müdürü, tutuklanma gerekçesi olan "sahte rapor vermek” fiili üzerinden polise verdiği ifadede, “Verdiğim raporun arkasındayım" diyordu.

Haberin yayılmasının ardından çeşitli basın organlarında müdür Abdülbari Yıldız’ın “bankada milyonlarca lirası” olduğundan tutun da “Tarsus Müzesi’nde çalışırken kaçak kazı organize ettiğine” kadar uzanan iddialar öne sürüldü.

SAVCILIĞIN GÖREVLENDİRDİĞİ BİLİRKİŞİLER KİMLERDEN OLUŞUYOR?

Yıldız'ın yer aldığı komisyonun yazdığı, heykelin sahte olduğu yönündeki rapor, soruşturma dosyasına girerken, savcılığın talimatı ile Ege Üniversitesi'nden oluşturulan bilirkişi heyeti de heykelin, Donatello'nun "Davut" heykelinin 18'inci yüzyılda yapılan bir replikası/kopyası olduğu, yani 'orijinal' değerde bulunduğu yönünde rapor verdi. Ancak bu raporu veren bilirkişi heyetinde normalde olması gerektiği gibi sanat tarihçiler yerine, uzmanlık alanları ile ilgisi olmayan arkeologlar yer alıyordu.

MÜZELERE GETİRİLEN ESERLER NASIL İNCELENİYOR?

Bu heyetin oluşumu ile ilgili değerlendirmeye geçmeden önce, emniyet güçleri tarafından yakalanarak müzelere getirilen kültür varlıklarının nasıl incelendiği ile ilgili usulü aktaralım. Bu eserlerin nitelik, nicelik açısından değerlendirilmesi 2863 sayılı yasa kapsamında müze müdürlüklerinin görevi. Yönetmeliğe göre  incelenme, konu ile ilgili uzmanların bulunduğu üç kişiden oluşan bir komisyon tarafından yapılıyor. Ancak, Aydın Müzesi’nde bu olayda olduğu gibi her müzede her konunun uzmanı bulunamıyor. Değerlendirilmek üzere bu türden onlarca, hatta bazen binlerce obje de sürekli olarak müzelere getiriliyor. Bu kadar çok obje için hızla "orijinal" veya "sahte" demekse dışarıdan düşünüldüğü gibi kolay değil.

SANAT TARİHİ UZMANI OLMAYAN KİŞİLERİN VERDİĞİ RAPOR

Toprak altında tespit edilen kültür varlıkları dışında müzeye getirilen her türlü kültür varlığının orijinal olup olmadığı ise şüphe barındırıyor. Üç müze uzmanından oluşan komisyon, kolluk kuvvetleri tarafından getirilen kültür varlıkları hakkında bilgileri ölçüsünde ‘sahte’ veya ‘orijinal’ kararı veriyor. Öyle ki bir uzmanın orijinal dediğine başka bir uzman sahte diyebiliyor! Dolayısıyla herhangi bir esere ilişkin uzmanların birbirine zıt kararlar vermesi tek başına suç isnadı oluşturmuyor. Aslında sadece ülkemizde değil tüm dünyada sahte eser üretimindeki ‘başarılar’, durumun bu kadar sıkıntılı olmasını daha da anlaşılır kılıyor. Müzelerde çok sayıda sahte eser olduğu konusunda zaman zaman gündeme gelen haberlerin temel sebebi de bu.

Bu tip olaylarda savcılık, müze raporuna göre adli süreci işletiyor. Edindiğimiz bilgilere göre Aydın Müzesi’nde yaşanan olayda da süreç bu şekilde yürütülmüş: Polis, heykeli Halil İbrahim Çeliker isimli şahsın arabasında buluyor. Çeliker, heykelin tarihi eser olmadığına dair Karaman'dan aldığı mahkeme kararlarını gösterse de savcılığın talebi üzerine eser incelenmek üzere Aydın Arkeoloji Müzesi’ne gönderiliyor. Savcının istediği rapor üzerine bir araya gelen müze uzmanları, heykelin sahte olduğu yönünde bir fikir birliği sağlıyor. Ve bu yönde rapor tanzim ederek, heykel ile birlikte tekrar polise teslim ediyor.

.

Buraya kadar her şey normal ama savcılık, müze raporu ile yetinmeyerek, Ege Üniversitesi’nin arkeoloji bölümünde görevli 3 akademisyenden yeniden inceleme istiyor. Ancak bilirkişi olarak başvurulan bu akademisyenler konunun uzmanı olan sanat tarihçileri değil, arkaik ve klasik dönem arkeolojisi uzmanları. İşte eserle ilgili "orijinal" değerlendirmesini sanat tarihi uzmanı olmayan bu kişiler yapıyor. Ve bu raporla, heykelin "18. yüzyıl replikası" olduğuna kanaat getiriliyor.

DAVUT HEYKELİ YURT İÇİNDE UZUN BİR YOLCULUK YAPMIŞ

Bütün bu bilgilerle birlikte konuyu biraz daha detaylı şekilde araştırdığımızda, aynı heykelin 2020 yılında Karaman Müzesi’ne getirildiğini ve tıpkı Aydın Müzesi’ndeki uzmanlar gibi Karaman Müzesi uzmanlarının da Davut heykelinin sahte olduğu yönünde rapor verdiğini öğreniyoruz. Hatta Karaman Müzesi, raporda ek olarak heykelin yanıltıcı özelliğinden dolayı müzede alıkonulmasını öneriyor. Ancak savcılık kararı ile heykel Halil İbrahim Çeliker’e iade ediliyor. Burada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Karaman Cumhuriyet Savcılığı’nın bu kararı üzerine T.C. vatandaşı olan herkes bu heykeli evinde bulundurabilir.

Benzer bir heykel de geçtiğimiz yıl Mersin Jandarma Komutanlığı tarafından yakalanmıştı. Gazete haberlerine göre, boyutları birbirine çok yakın olan Donatello’nun Davut heykelinin kopyası, yurt içinde oldukça uzun bir yolculuk yapmış. Mersin Müzesi’ne gelen Davut heykelinin, Karaman ve Aydın müzelerine gelen heykel olup olmadığını bilemiyoruz. Ancak emniyet güçlerince Mersin Müzesi’ne getirilen heykele de müze uzmanları tarafından sahte raporu verilmiş! Dava sonucunda, sahte olarak rapor verilen heykelin sahibine iade edilmesi karara bağlanmış. Mersin Müze Müdürlüğü sahtecilikte kullanılması riskine karşı heykelin müzede alıkonulması gerektiği yönünde yazı yazmış. Ancak yine mahkemenin kesinleşmiş kararı ile heykel sahibine iade edilmiş.

BİR MÜTEAHHİDİN ŞİKAYETİ

Bu olaylar dizisi içindeki ilginç bir duruma dikkat çekerek bitirelim. Aydın Müze Müdürü hakkında yapılan suçlamalardan önce, 24 dönümlük arazisi 3. derece arkeolojik sit alanı içinde kalan bir müteahhidin yaptığı ilginç bir şikâyet söz konusu. Bugüne kadar basına hiç yansımayan bu şikâyetin detayları ise şöyle: Müze müdürlüğünün 3. derece sit alanında kalan arazide yaptığı sondaj kazısında Roma dönemine ait bir “su yolu” açığa çıkıyor. Aydın Müzesi uzmanlarının verdiği rapor doğrultusunda alınan kurul kararı ile ortaya çıkan “su yolu”, tek yapı örneği olarak tescil edilirken, parselin geri kalanına yapılaşma izni veriliyor. Ancak su yolunun çıktığı bölüme planladığı villaları yapamayan müteahhidin olayın sorumlusu olarak gördüğü müze müdürünü şikâyet ettiği iddia ediliyor. Müteahhit ise müze müdürünün rüşvet istediğini iddia ediyor. Yargıya intikal eden bu olayla ilgili gizlilik kararı olduğu için detayları bilmiyoruz. Elbette gerçekler yargı sürecinde ortaya çıkacaktır.

Peki, bütün bu tartışmaların ortasında medyanın, tüm müze müdürlerini ve arkeologları 'suçlu' ilan etme hezeyanlarına ve medyanın henüz sorgulama aşamasındaki bir olayı bu şekilde yansıtmasına ne demeli?