Çoklu evren: ‘Her şey her yerde aynı anda’ var olabilir mi?

‘Her Şey Her Yerde Aynı Anda’ filmi, şimdilik bilimkurgu alanına giren ‘çoklu evren’ fikrini de gündeme getirdi. Peki, filmin omurgasını oluşturan çoklu evren nedir? Varlığını ispatlamak mümkün mü?

Google Haberlere Abone ol

Jamie Carter

Çoklu evren gerçekten de var mı? Evrenimiz pek çok evrenden biri olabilir mi? Çoklu evren, yoğun ilgi gören, Çinli bir göçmenin tamamen farklı yaşamlar sürdüğü paralel evrenleri araştırdığı ve ‘Oscar’ adıyla da bilinen 95. Akademi Ödülleri’nde adaylar arasında birinci sırada yer alan ‘Her Şey Her Yerde Aynı Anda’ filminde mühim bir olay örgüsü aracı. Peki bilimde çoklu evrene dair herhangi bir somut temel mevcut mu?

Filmde Michelle Yeoh’un canlandırdığı Evelyn Wang karakteri, çoklu evreni yok edilmekten kurtarmak amacıyla paralel evrenlerdeki benzerleriyle bağlantıya geçer. Çok mu zorlama görünüyor? Şüphesiz! Öte yandan, şu anda, kozmologlar birbirine paralel işleyen bir grup çoklu evrenin var olup olmadığını ve bunların yaşama elverişli olup olmadıklarını anlamaya çabalıyorlar.

ÇOKLU EVREN NEDİR?

Bu, kozmologların ve kuantum teorisyenlerinin, evrenimizin yalnız olmayabileceğini ve pek çok başka evrenle daha yüksek bir yapıyı paylaşabileceğini öne süren bir fikir kümesi. Avustralya’daki Sidney Üniversitesi’nde Astrofizik Profesörü ve ‘Evren Nereden Geldi? Ve Diğer Kozmik Sorular’ adlı kitabın yazarı olan Geraint Lewis, “Bazı kesimler, evrenimizin başlangıç aşamalarında gerçekleşen enflasyon (kozmik şişme) patlamasının sonsuz olabileceğini, her biri kendine has fizik yasalarıyla var olan evrenlerin kristalleşebileceğini savunuyor” diyor: “Çoklu evrene dair bu kozmolojik açıklamada, kendi evrenimize paralel olan diğer evrenler -şayet varsa- yaşamı sürdürebilir ya da sürdüremezler.”

Evrenimizdeki bu kozmik şişme olayı, hiç kuşkusuz, evrenimizin sıcak, yoğun bir noktadan -yani Büyük Patlama’dan- ortaya çıktığının en mühim kanıtı. Bununla beraber, Büyük Patlama öncesinde olanlar -ve bizimkiyle aynı anda öteki evrenlerin de ortaya çıkıp çıkmadığı meselesi- ise tam olarak bilinmiyor.

ÇOKLU EVRENE İLİŞKİN YAYGIN YANLIŞLAR

Elimizde diğer evrenlere dair hiçbir kanıt yok. Hâl böyleyken, çoklu evrene ilişkin en büyük hata, bunun kanıtlanmış ve sağlam bir teori olduğu. Lewis, “Durum böyle değil -aslında matematiksel bir temeli yok-, bu bir fikirler kümesi” diyor: “Bilimsel döngüde hipotez aşamasında kalıyor ve sonuçlarını gerçekten de anlayabilmemiz için sağlam bir önerme haline gelmesi lazım.”

Stephen Hawking’in 2018 yılında ölmesinden önce geliştirdiği son teorilerinden biri, evrenin sonlu olduğunu ve Büyük Patlama’yla ilişkili pek çok teorinin aslında söylenenden çok daha basit olduğunu öngörüyor. Bu durumun çoklu evren paradigması açısından bazı sonuçları var. Hawking, “Biricik ve eşsiz bir evrene hapsedilmiş değiliz; ne var ki elimizdeki bulgular çoklu evrenin, evren yelpazesinde, büyük ölçüde çok daha küçük bir ihtimale indirgenmesi anlamına geliyor” diyordu.

2020’de Nobel Ödülü’ne layık görülen Sir Roger Penrose, Büyük Patlama’dan önce, daha eski bir evrenin var olduğunu ve bugün hâlâ kozmik mikrodalga arka planında (CMB) bir yara izi gibi gözlemlenebileceğini öne sürüyor. CMB, evrenimizi dolduran çok uzun dalga boyuna sahip olan mikrodalga radyasyonunun hafif şekilde parlamasıdır ve bu, Büyük Patlama’nın kendisine ilişkin kanıtların mühim bir parçasını teşkil eder. Geçen sene, kozmolog Laura Mersini-Houghton tarafından Penrose’unkini andıran bir hipotez öne sürüldü. Bunların ilgi çekici teoriler olsa da her ikisi de henüz doğrulanmadı. Şu an için çoklu evren muazzam bir fikir olmayı sürdürüyor ama bundan biraz daha fazlasına tekabül ediyor.

ÇOKLU EVREN KANITLANABİLİR Mİ?

Şimdiye dek anladığımız kadarıyla kanıtlanamaz; bu nedenle, kimi bilim insanları açısından, çoklu evren tartışması bir eğlence konusu olmaya devam ediyor. Yine de bu, bir gün bilimsel bir teorinin oluşturulamayacağı manasına gelmez. Lewis, “Bu fikrin sınanabilir olup olmadığına dair hiçbir fikrimiz yok” diyor: “Gereken matematiğe sahip olduğumuz zaman, bizimkinden başka evrenlerin mevcudiyetini tespit edip edemeyeceğimizi görme şansımız da olacak... Şu anda, hangi yolda ilerlediğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yok.” Bilimin, test etmesi gereken matematiksel bir teoriye ihtiyacı var ama henüz buna sahip değiliz.

PARALEL EVRENLER ARASINDA YOLCULUK MÜMKÜN MÜ?

Şayet varlarsa, elbette paralel evrenler arasında yolculuk yapmak mümkün olabilir. Neden olmasın? Lewis, “Bunun, tüm evrenlerin meydana getirdiği potansiyel açıdan karmaşık geometrinin, solucan delikleri ve benzeri yapılar üzerinden bir şekilde bağlanabileceği manasına gelip gelmediğini merak ediyorum” diyor: “Bu durum, onların mevcudiyetiyle ilgili bir çıkarım yapmanın mümkün olduğu ve hatta evrenler arasında da yolculuk yapılabileceği anlamına gelir.”

Diğer yandan, paralel evrenler arasında yolculuk yapmaya ilişkin fikirler - bu evrenlerde kendimizin diğer benzerlerine rastlamak ya da onlarla tanışmak şöyle dursun-, biraz fazla Hollywood kokuyor. Netice itibariyle, şayet sonsuz sayıda paralel evren mevcutsa ve tamamı hayattan mahrumsa ne olur? Bu, çoklu evren biliminin araştırmaya başladığı bir alan.

ÇOKLU EVREN YAŞAMA ELVERİŞLİ OLABİLİR Mİ?

Hollywood, farklı bir karar verildiğinde paralel bir evrende ne olacağını merak etmeyi seviyor olabilir. Kozmologlar bundan ziyade, başka evrenlerin var olup olmadığını ve bizimkinden farklı fizik yasalarına sahip olup olmadıklarını düşünmekle meşguller. Peki, hâlâ hayata elverişli olabilirler mi? En sonuncusu bu ay yayınlanan ve çoklu evren öngörülerini konu alan yeni araştırmadaki başat soru bu. Araştırmanın ortak yazarı olan Lewis, “Fizik yasalarındaki kimi değişimlerin büyük bir süratle ölü ve kısır evrenlerle neticelendiğini çoktandır biliyoruz” diyor.

Şu halde, yaşama elverişli galaksiler yaratabilen bir evrende yaşadığımız için şanslı mıyız? Mesele o kadar da basit değil. Lewis, “Evrenimiz açık biçimde yaşanabilir olsa bile, yaşama elverişli koşulların yok denecek kadar nadir olduğunu savunan –‘Nadir Dünya Hipotezi’ adında-  bir fikir mevcut” diyor. Meslektaşlarıyla beraber, evrenimizdeki elementlerin milyarlarca yıl boyunca nasıl işlendiğini, yıldızlarda hangi elementlerin üretildiğini, evrenimize nasıl dağıldıklarını ve gerçekleşen kimyasal reaksiyonları inceledi. Ulaştıkları sonuçlar, özellikle de yıldızların içinde gerçekleşen nükleer reaksiyonlarla belirlenen bir oran olan karbon/oksijen oranının önem taşıdığını ortaya koyuyor. Öteki etkenler daha az öneme sahip gibi görünse de, bu unsurların her ikisinin de dengesi büyük önem taşıyor.

Lewis, “Galaksiler bağlamında yaşanabilirliği analiz eden ve galaksilerin dış sınırlarındaki yaşam ihtimalinin, yaşamı ayakta tutacak düzeyde element üretimi olmadığı için aşırı derece nadir görüleceğini düşünen insanlar var” diyor. Bundan ötürü, şayet evrenimizin kimi bölgeleri yaşanamaz haldeyse, diğer evrenlerin kimi bölgeleri ve belki de tamamı yaşanamaz durumda olabilir. Öte yandan, eğer evrenimizin böylesi ‘yaşanamaz’ bölgelerinde yaşam kanıtları bulunsaydı, o durumda her şey ve her yer (aynı anda) değişirdi. Lewis, “Yaşamın bu tür ortamların büyük kısmında yaygın olduğunu keşfedersek -ki bu da büyük bir başarı olur-, bu tespit yaşamın çoklu evrenin bir bölümünde de mümkün olması gerektiğini ortaya koyar” diyor.

ÇOKLU EVREN TEORİSİNİN BİR GELECEĞİ VAR MI?

‘Her şey Her yerde Aynı Anda' filminde çoklu evrenin kullanılması büyük bir başarıyla sonuçlandı; buna karşın, kavramın kendisi kabul görmüş bir bilimsel teori olmaktan fazlasıyla uzak.


Yazının orijinali Forbes sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)