Çokkültürlülük ve çokkültürlü eğitim üzerine

Toplumun her kesiminden gelen sesleri duymayan, uğraşlarını görmeyen, umutlarını ve hayallerini yansıtmayan eğitim politikalarının, bütün katmanları kuşatarak birleştirici bir rol oynaması beklenemez.

Google Haberlere Abone ol

Kenan Bulut*

Türkiye, yerel düzeyde birçok dilin kullanıldığı, farklı etnik, dinsel, dilsel ve kültürel gruplardan oluşan çokkültürlü bir toplumdur. Bu gruplar arasında oluşan kültürel farklılık aracılığıyla zengin bir toplum oluşturmak da karmaşık bir toplum meydana getirmek de mümkündür. Burada demokratik bir yönetim ve eşitlikçi politikalar devreye girer. Çokkültürlü toplumlarda özgürlükçü ve eşitlikçi politikalar üretmek de ancak eğitimle mümkündür. Toplumun her kesiminden gelen sesleri duymayan, uğraşlarını görmeyen, umutlarını ve hayallerini yansıtmayan eğitim politikalarının, toplumu bütün katmanlarıyla kuşatarak birleştirici bir rol oynaması beklenemez.

Çok kültürlülük etnik kökeni, konuşulan dili, dini inançları, sosyo-ekonomik durumları, cinsiyeti, engellilik durumunu, sosyal sınıfları vb. birçok farklı unsuru ifade etmektedir. Çokkültürlü eğitimin amacı ise bu farklılıklara sahip olan vatandaşların ihtiyaçları nispetinde, farklılıklarını kendi havzasında geliştirecek eğitim politikaları üretmek, bunları eğitim ve öğretim faaliyetleri vasıtasıyla uygulamaktır.

TÜRKİYE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK KONUSUNDA SINIFTA KALIYOR

Türkiye’de hâkim paradigmaya, dolayısıyla baskın kültüre göre hazırlanmış öğretim programları ve eğitim vizyonları, baskın kültürün dışında kalan kültürlerin tarihinden, ülke tarihine olan katkılarından, yaşam tarzlarından, dillerinden, sanatlarından, oyun kültürlerinden, müziklerinden, şiirlerinden, kültürlerine has önemli günlerinden, bayramlarından vb. yönlerinden yeterince bahsetmemiş, farklı kültürlülükten ve farklı dillilikten kaynaklanan boşlukları giderememiş; dilsel, dinsel ve kültürel birikimleri görmezden gelmiştir (Fatih Kayan’ın Serbestiyet’te yayımlanan yazısında bu konu irdelenmiştir). Birçok öğrenci bu nedenle okudukları okullarda kültürel çelişki yaşamakta, toplumla bütünleşememekte ve aidiyet hissi geliştirememektedir. Üzerinde ciddi düşünülerek gerekli tedbirler alınmazsa bu boşluklar derinleşerek devam edecek; süregelen çatışmalar, kendisinden “farklı” olana karşı ırkçı ve düşmanca yaklaşım gibi problemlerin sonuçlarına hep birlikte katlanmak zorunda kalacağız.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim Sen) 2004 yılında hazırladığı raporda Türkiye’de kültürel farklılığı dile getirenlere farklı bir gözle bakıldığı ortaya konulmuştur. Söz konusu rapora göre bu bakış açısı, müfredatta ve ders kitaplarında çok açık bir biçimde gözlenebilmektedir. Türkiye'de hazırlanan müfredatın ve ders kitaplarının, çokkültürlülük konusunda sınıfta kaldığını söylemek mümkündür.

GELECEK KARMA TOPLUMLAR VE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK ÜZERİNE KURULACAK

Günümüzde tek uluslu, tek ırklı toplumlar artık neredeyse hiç kalmamıştır. Bir başka ifadeyle içinde farklı ırkları, milletleri, dilleri, inançları kısaca içinde farklı yaşamları barındırmayan toplumlar kalmamıştır. Bu nedenle çokkültürlü, çok dilli vb. yapılar bütün dünyadaki toplumların ortak özelliği haline gelmeye başlamıştır. Uzak olmayan bir gelecekte, dünyadaki bütün toplumların, farklılıkları yoğun bir şekilde içinde barındırıp karma toplumlar haline gelmesi ile bu süreç tamamlanacaktır. Dolayısıyla zaten var olan çokkültürlülüğün ülke politikalarına, dolayısıyla eğitim politikalarına yansıtılmasının kaçınılmaz olduğu, toplumların eğitim politikalarının buna göre şekillenmesinin artık bir zorunluluk halini aldığı yadsınamaz bir gerçektir. Ayrıca çokkültürlülük bütünleşmeyi sağlayan önemli bir unsurdur. Bu bağlamda kültürel farklılıklar aslında kültürel zenginliği oluşturmaktadır.

Toplumlardaki farklılıkları, bir zenginlik kaynağı olarak gören eğitim politikaları artık çağın ihtiyaç duyduğu politikalardır. Dolayısıyla eğitim bir yandan bireylere, mensup oldukları kültürlerini öğrenmelerini teşvik ederken bir yandan da kendi kültürel değerlerinin çerçevesi dışında kalan kültürlere yakınlık kurma serbestiyetini kazandırmalıdır. Doğu Ergil’in Kürt Raporu adlı eserinde ifade ettiği gibi toplumu oluşturan her küme, kendi kültürel mirasını korumak ve geçmişiyle gurur duymak hakkına sahip olmalıdır (s. 218). Bu da ancak farklı kültürel unsurlara yer vermekle mümkün olabilir. Böylece farklı kültürlere mensup bireyler eğitim programlarında kendi tarihlerini, edebiyatlarını, kültürlerini, yaşantılarını görmelidirler.

ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK BENZERLİKLERDE BULUŞTURUR

Çokkültürlü eğitim sadece insanlar arasındaki farklılıkları değil, benzerlikleri de ortaya çıkarmaktadır. Benzerliklerde buluşmayı, farklılıklarda uzlaşmayı ilke edinerek çokkültürlülüğün ve çokkültürlü eğitimin birçok olumlu yönünden yararlanılabilir. Çünkü insanlar tanımadıkları şeylerden uzak dururlar. Uzaklaşmayı, uzaklaştırmayı ve farklılaştırmayı ortadan kaldırmanın en önemli yollarından birisi de ‘tanımak’tır. İnsanlar kendilerinden farklı olanı tanıdıkça daha hoşgörülü olurlar. Böylece ön yargılar ortadan kalkar, bunun yerini kabuller alır.

Çokkültürlükle ilgili önemli çalışmalar yapan, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek: Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori adlı eserinde Bhikhu Parekh, eğitimin amacının entelektüel merak, özeleştiri, savları ve kanıtları değerlendirip bağımsız bir karar oluşturabilme gibi değerli insan yeteneklerini geliştirmek; entelektüel ve ahlaki alçakgönüllülük, başkalarına saygı, farklı düşünce ve yaşam biçimlerine duyarlılık gibi tavırların gelişmesini sağlamak olduğunu ifade eder (s. 289). Yazara göre kendi kültürünün dar bakış açısından bakmayı öğrenen öğrenciler, bu dar bakış açısının kategorilerinde yer almayan her şeyi reddetme eğilimi içindedir.

Başarılı eğitim politikalarının geliştirildiği toplumlarda genel olarak çokkültürlülüğe önem verilmekte ve bireyin çokkültürlü olarak yetişmesine özen gösterilmektedir. Bu yaklaşım kişinin farklı kültürdeki insanlarla bir arada yaşamasının kendisinde olumlu tutumlar geliştireceği beklentisinden kaynaklanmaktadır.

1789 Fransız İhtilalinden sonra ortaya çıkan ve özellikle son yüzyıla damgasını vuran ulus-devlet yapılanmaları, bugün gelinen noktada, geleceklerini önemli ölçüde etkileyecek tercihlerle karşı karşıyadırlar. Çünkü söz konusu ulus-devletler mevcut yapılarıyla içlerindeki farklı dil, din, ırk ve yaşam biçimlerini eşit olarak bir arada tutmaktan uzaktırlar. Çokkültürlülük ile ilgili tartışmaların daha sık yaşandığı ve her geçen gün daha çok gündeme oturduğu bir zamanda, ya kültürel farklılıklara duyarlı politikalar üreterek uygulamaya koyacaklar ya da böylesi bir sürecin kendileri için tayin ettiği sonuçlara katlanmak zorunda kalacaklardır. James A. Banks’ın 2004 yılında bu konuyla ilgili yazdığı makalesinde (s. 289) ifade ettiği gibi özellikle göçlerden dolayı ulus devletlerde artan etnik ve kültürel çeşitlilik, ırk ve dil çeşitliliği, farklı grupların kültürel tanınma ve hak arayışları, asimilasyonist vatandaşlık anlayışına meydan okumakta ve ulus devletleri, vatandaşlık ve vatandaşlık eğitimi ile ilgili yeni kavramlar oluşturmaya zorlamaktadır. Hassas bir birlik ve çeşitlilik dengesi, çokkültürlü uluslardaki vatandaşlık eğitiminin temel bir hedefi olmalıdır.

Türkiye çokkültürlü bir toplum olmakla birlikte bugüne kadar çokkültürlülüğü ülke politikası haline getirecek adımlar atmamıştır. Geçmişten bugüne Türkiye’nin eğitim politikalarına bakıldığında bu durum açıkça ortadadır.

ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜN ÖN ŞARTI ANA DİLDE EĞİTİM

Tarık Ziya Ekinci, daha 1999’da yazdığı Demokrasi, Çokkültürlülük ve Bir Yargısal Serüven adlı kitabında çokkültürlülük konusunun Kürt meselesi ile ilgisini kurarak önemli tespitlerde bulunur: Türkiye'nin soydaş halklarını meşru bir zeminde savunabilmek için, dışta çokkültürlü bir politika izlerken; içte, toplumdaki çoğulcu yapıya karşın, tek kültürlü, homojen bir ulus-devlet politikası izlemesi, onun dış politikadaki içtenliğine gölge düşürmekte ve inandırıcılığını zayıflatmaktadır. Bu uygulama bir çifte standarttır. Saygın bir devletin başvurmaması gereken bir siyaset biçimidir. Türkiye'nin dış politikada inandırıcı olması ve destek bulması için, çifte standarttan kurtulması, dışta olduğu gibi içte de çokkültürlü bir politika izlemesi gerekir. Bu da çağdaş bir demokrasi içinde ve çokkültürlü bir ulus anlayışı temelinde Kürt sorununu çözerek ulaşılacak bir hedeftir. Dolayısıyla sorun açık, çözüm ise ortadadır.

KONDA Araştırma ve Danışmanlık Şirketinin 2011 yılındaki araştırmasına göre Türkiye’de 36 farklı etnik kimlik bir arada yaşamaktadır. Söz konusu etnik yapıların kullandığı anadillerin yüzdeliklerine bakıldığında en fazla konuşulan anadili Türkçe, sonra da Kürtçe-Zazaca gelmektedir (s. 14). Elbette konuşulan diller bunlarla sınırlı değildir. Arapça, İbranice, Rumca, Ermenice ve daha birçok dilin bu topraklarda konuşulduğu bilinmektedir. Dolayısıyla çokkültürlülüğün dikkate alınacağı bir eğitim paradigmasının geliştirilmesi kaçınılmazdır. Ancak ‘ana dili’nde eğitim yapabilme olanağı olmaksızın bunun düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü kültür ve bunun en önemli unsuru olan dil farkı, bir etnik yapıyı diğerlerinden ayıran önemli bir özelliktir. Bu özellik hiçbir durumda göz ardı edilmemelidir. Bu da ancak çokkültürlü bir eğitimle mümkün olabilir. Doğu Ergil yukarıda bahsedilen çalışmasında, şiddet dâhil bir toplumda farklılıklardan kaynaklı sıkıntıların, yaşanan problemlere kaynaklık eden sebeplerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağını vurgulamaktadır. Bu anlamda bakıldığında bir toplumun, bünyesindeki farklı etnik yapılara, onların dil ve kültürlerine saygı duymaması, eşit ve adil bir yaklaşımla eğitim-öğretim müfredatlarında yeterince yer vermemesi uzlaşma olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Trajikomik bir örnek vakıa olarak bünyesinde 110 binden fazla kelime barındıran Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlüğü’nde, üzerine binlerce çalışmanın yapıldığı “çokkültürlülük” kelimesi bulunmamaktadır. Bu durum tek başına bile eğitim politikalarına yön veren kişi, kurum ve kuruluşların zihin dünyasını ortaya koymaya yetmektedir.

Çokkültürlülüğe oldukça mesafeli duran Türk Eğitim Sistemi yapımcıları, nesillerin yetişmesinde önemli derecede söz sahibi olan öğretmenlerin eğitimi konusunda da maalesef sağlıklı bir politika üretmekten uzak kalmışlardır. Bu nedenle öğrencileri tek tipleştirici düşüncelerden uzak tutarak farklılıklara saygıyı vurgulayan, öğrencilerin kendilerinden farklı olana karşı ön yargılarından kurtulmaları ve onlara saygı duymalarını sağlayacak bir eğitim anlayışını benimseyecek öğretmenlerin yetişmesi de mümkün olmamaktadır.

ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİM İÇİN ATILACAK ADIMLAR 

Dışlayıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı bir anlayışla kurulmuş olan ulus-devletlerin tektipçi mantıklarının artık geçerliliğini yitirmeye başladığı bir dünyada toplumumuzun da yerini alabilmesi için;

- Çokkültürlülüğün ne olduğu toplumun her kesimine iyice anlatılmalı, eğitim yoluyla öğrencilerin bu yöndeki farkındalıkları artırılmalıdır.

- Çokkültürlülük, en kapsamlı şekilde, eğitim üzerine yapılan şura toplantılarında, hazırlanacak vizyon metinlerinde, öğretim programlarında, ders kitaplarında, lisans programlarında, öğretmen, yönetici, veli eğitimlerinde ve seminerlerinde hassasiyetle yer almalıdır.

- Farklı kültürleri yok sayıcı yaklaşımların kendilerine dayanak olarak gördükleri Anayasa’nın ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nun ilgili maddeleri çokkültürlülüğe ve çokkültürlü eğitime imkan verici ve teşvik edici şekilde düzenlenmeli, bu durum anayasal garanti altına alınmalıdır.

- Öğretmen ve memur atamalarında, kültürel ve dilsel farklılığa sahip olan bazı bölgelere atanacaklar için o yörenin dilini bilmek, kültürel yapısına aşina olmak gibi bazı özellikleri taşıması ön şart olarak koşulmalıdır.

- Öğretmenlik uygulama dersleri çerçevesinde, öğretmen adaylarının Türkiye’nin bu özelliklere sahip bölgelerinde uygulama yapmaları sağlanmalıdır.

Kısacası Türkiye’de birçok farklı etnik ve kültürel unsurun birlikte yaşaması, ancak bu sosyal yapıya uygun gerekli politikaların üretilmemesinden dolayı birçok sorunun meydana geldiği/geleceği bir realitedir. Bu sorunları yok saymanın kimseye yarar sağlamayacağı da bir başka gerçektir. Çözüm ise, isteyen için, çok uzakta değildir. Uzattığında elinin yetişeceği mesafededir.

*Doç. Dr. / Van yüzüncü Yıl üniversitesi Eğitim Fakültesi