Buldan: ‘Kadınlar hastaneye götürülürken de çıplak aramaya maruz kalıyor’

“Çıplak arama bir insan hakları ihlalidir” diyen HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, kadınların yalnızca cezaevine girip çıkarken değil hastaneye götürülürken ve görüşe çıkarken bile çıplak arama işkencesine maruz kaldığını söyledi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gazeteci Çiğdem Anad’ın “Bizim Hikayemiz” programına konuk oldu. HDP’nin kadın politikalarının konuşulduğu program, eş başkanlık sisteminin HDP tabanı tarafından benimsenip benimsenmediği sorusuyla başladı. Buldan, uygulanmaya başlandığı ilk dönemlerde eş başkanlık sistemiyle ilgili sorunlar yaşandığını ancak bunların zamanla aşıldığını belirtti. Buldan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

ERKEKLER KENDİLERİNİ DAHA ÇOK BELEDİYE BAŞKANI OLARAK GÖRÜR: Zorluk yaşamıyor muyuz? Yaşıyoruz. Birçok il ve ilçede erkek arkadaşlar kendilerini daha çok belediye başkanı olarak görürler. Yanındaki eş başkana bir encümen muamelesi yaparlar. Mesela makam aracı kullanımında daha çok erkekler kullanır, kadın eş başkanlar kullanmaz. Bunun zorluklarını kendi tabanımızda bu anlamıyla yaşıyoruz. Yoksa oy verme konusunda seçme ve seçilme konusunda herhangi bir tereddüt yok. Bir de bizim kadın meclisimiz var. Kadın meclisimiz yaşanan sorunları yerinde inceler, görüşür. Kadınların beyanını esas alır, nerede sıkıntı yaşanıyorsa buna mutlaka müdahale edilir. Erkek arkadaşımıza da tek başına belediye başkanı olmadığı, kadın arkadaşımızla birlikte bu görevi üstlendiği çok net bir şekilde aktarılır ve buna göre de çalışma yöntemi belirlemesi gerektiği belirtilir.

SİYASET YAPMAK İÇİN EŞLERİNDEN İZİN ALMAKTA ZORLANAN KADINLAR VAR: Kadının emeğinin, bedeninin sömürüldüğü ve kadının gerçekten ikinci sınıf bir varlık olarak muamele gördüğü bir coğrafyada yaşıyoruz, ki en fazla Kürt coğrafyasında bunu yaşayabiliyoruz. Feodal aile yapısı, aşiret yapısı buna bir engel. 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetin hala bizim bölgemizde de var olduğunu biliyoruz ve bununla mücadele etmenin yol ve yöntemlerini arıyoruz. Siyaset yapmak için eşlerinden ya da erkek çocuğundan izin almakta zorlanan kadınlarımız var. Bu zihniyetin hala aşılamadığını elbette söylemek lazım. Bunun için de vermiş olduğunuz mücadeleyi daha fazla büyütmemiz gerekiyor. Özellikle Kürt kadın hareketinin bu anlamda çok önemli çalışmaları var ancak bu yeterli değil. Bütün kadın örgütlerinin, bütün kadın hareketlerinin bu anlamda ortak bir zeminde buluşma şartlarının ve koşullarının oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

ÇIPLAK ARAMA YENİ DEĞİL, GEÇMİŞİ VAR: Çıplak arama, sadece bir cezaeviyle sınırlı kalan bir mesele değil. Özellikle kadınların, çocukların -ki çok sayıda çocuk da cezaevinde biliyorsunuz, anneleriyle birlikte giren çocuklar da var- buna maruz kaldığını gösteriyor. Kadınlar sadece cezaevine girip çıkarken değil, hastaneye götürülüp getirilirken; görüşe çıkarken, görüşten içeriye girerken bu tür meselelerle çokça karşı karşıya geliyorlar. Biz bu anlamda çok sayıda mektup alıyoruz, aileler aracılığıyla bilgiler iletiliyor. Milletvekili arkadaşımız Gergerlioğlu’nun gündeme getirmesi ile birlikte Türkiye’nin gündemine oturdu. Onun öncesinde de kadın milletvekili arkadaşlarımızın Adalet Bakanlığı’na çıplak arama ile ilgili verdikleri soru önergeleri var. Yine bu konuda bir araştırma komisyonu kurulması için genel kurulda önerge verdiler ancak bunlar AKP’nin oylarıyla reddedilen önergeler. HDP bu konuda siyaseten ilk defa böyle bir şey yapmıyor, daha öncesi de var, geçmişi de var. Bu konu bütün cezaevlerinde yaşanan en büyük ihlallerden bir tanesidir. Bir insan hakları ihlalidir çıplak arama, bir suçtur.

KOĞUŞLARA KAMERA YERLEŞTİRİLİYOR: İnsan hakları ihlalleri, sadece çıplak aramayla sınır kalan bir mesele değil. Bugün kadınların kaldığı koğuşlara kameraların yerleştirilmesi meselesi var örneğin. Banyolara, kaldıkları hücrelere, odalarına kameralar yerleştirilen kadınlar var. Gene odalarına gece yarısı baskın düzenlenerek materyallerine el konulan arkadaşlarımız var. Biz bunun en son örneğini Kandıra Cezaevi’nde gördük. Kandıra, Türkiye toplumunun yakından tanıdığı Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel gibi birçok arkadaşımızın kaldığı bir cezaevi. Gece odalarına baskınlar yapıldı. Not tuttukları defterlerine kadar birçok materyallerine el konuldu. Bütün bunlar başlı başına Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin göstergesi ve çıplak arama da bunların en başında geliyor gerçekten. Acilen çözülmesi gereken bir meseledir. Biz parti olarak bunu kabul etmiyoruz, sonuna kadar takipçisi olacağız.

BENİM GİBİ OLAN KADINLAR ASLA HAYATTAN KOPMASIN: Ülke çok ağır bedeller ödüyor. Son dönemlerdeki çatışmalar ve bu çatışmalardan kaynaklı göçler, tutuklamalar bütün bunların en büyük mağduru elbette kadınlar. Faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, kayıplar, sürgünler buna eklenebilir. Paramparça olmuş hayatlardan bahsediyoruz. Kadınların özellikle Kürt kadınlarının bu anlamda çok büyük bedeller ödediğini söylemek isterim. Ben kendimi de örnek verebilirim. Çok büyük, ağır bir bedel ödedim. Eşim öldürüldü. İki çocuğumla birlikte hayatta kalma mücadelesi verdim. Siyasete atıldım, belki biraz öncü rolü üstlendim ki benim gibi olan insanlar, benim gibi olan kadınlar asla yaşamdan kopmasınlar ve hayatı bir mücadele alanına çevirsinler... Çünkü öldürülen, kaybedilen, cezaevine ya da sürgüne gönderilen insanların geride kalan yakınlarının yaşama bağlanması gerçekten çok önemli bir konu. Bu anlamda bir mücadele zeminini yaratmak önemli. Ben bu mücadelenin içerisinde olmasaydım bugün hayatta olur muydum bilmiyorum, gerçekten bazen düşünüyorum. “İki çocukla birlikte bu mücadelenin içerisinde olmasaydım ne yapardım?” şu an bile düşününce bu sorunun cevabını bulamıyorum. Hayatta kalmanın mücadele etmenin zeminini oluşturabilirsen bu bedeli biraz daha az ödeyebiliyorsun. Bu yara kapanmayacak bir yara elbette ama daha az kanamasına vesile olabiliyorsun. O yüzden özellikle Kürt kadınları başta olmak üzere bütün kadınlara şu çağrıyı yapmak isterim. Bu hayat acımasız bir hayat, evet bunu biliyoruz. Hele hele Türkiye’de kadın olmak, Türkiye’de siyaset yapmak, mücadele etmek çok çok zor ama bu mücadeleyi verirken elbette çocuklarımızın geleceğini düşünen bir yerden, Türkiye toplumunun geleceğini düşünen bir yerden bakmak zorundayız.

HDP İLE KADINLARIN YAŞAMI YÜZDE 80-90 DEĞİŞTİ: HDP bugün siyasi arenada olmamış olsaydı, inanın kadınların şu andaki durumunun çok daha kötü olduğunu görürdük. HDP’nin siyasi arenada var olmasıyla birlikte kadınların yaşamı yüzde 80-90 değişti diyebilirim. Kadınları siyasetin içine çeken, kadına güç veren, karar mekanizmalarında kadının olması gerektiğini söyleyen, kadınlara istihdam alanı açan bir partiyiz biz. HDP, bakış açısıyla kadınlara ulaşma alanı buldu ve yarattı. Bu anlamda kadınlar kendisini büyük bir değişim ve dönüşüm içinde gördü. Yoksa mevcut iktidarın kadını eve hapseden, onu bir aile yapısı içerisinde değerlendiren, bir anneden ibaret gören anlayışının hala devam ettiğini görüyoruz. Kadın dediğiniz şey bir objedir onlara göre gerektiği yerde kullanılması gereken bir metadır. Gerektiği yerde evinde kalması gereken bir “hizmetçidir” eşine bakma zorunluluğu vardır. Biz kadına böyle yaklaşmıyoruz. Biz kadınla erkeği aynı şartlar ve koşullar altında yaşamın her alanında eşit varlıklar olarak görüyoruz ve bunun önüne çıkan bütün engelleri kaldırmaya çalışıyoruz.