YAZARLAR

Bitlis’te beş minare

Bitlis hakkında ne kadar az şey biliyoruz. Belki de Bitlis deyince sizin de aklınıza ilk olarak “Bitlis’te Beş Minare” türküsü geliyordur. Hâlbuki bu türkü bile bırakın şehir hakkında sağlıklı bir bilgi vermeyi, yıllarca hepimizi kandırmış. Çünkü hayallerinizi yıkmış olmayayım ama Bitlis’te beş minare yok!

Ruslar Bitlis’i işgal eder. Savaş esnasında Bitlis’ten kaçan bir baba oğul, Rusların çekilmesinden sonra harabe şehir görüntüsü alan Bitlis’e geri gelmek ister. Tam Bitlis’e hâkim konumdaki Dideban Dağı eteğine vardıklarında baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir: “Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok! Sadece beş tane minare ayakta kalmış.” Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır:  

“Bitlis’te beş minare, beri gel oğlan beri gel.

Yüreğim dolu yâre, beri gel canan beri gel.”

İşte “Bitlis’te Beş Minare” türküsünün çıkışına dair anlatılan hikâyelerden biri böyle... Zamanla o babanın ağıtı, türkü hâline gelir. Peki, bu türkünün gerisi nasıldı?

“İsterem yanan gelem (beri gel oğlan beri gel)

Cebimde yok beş pare (beri gel canan beri gel)

Tüfegim dolu saçma (beri gel oğlan beri gel)

Güzelim benden kaçma (beri gel canan beri gel)

Doksan dokuz yaram var (beri gel oğlan beri gel)

Bir yara da sen açma (beri gel canan beri gel)”

İskender Paşa Camii, Bitlis

Bu türküden yola çıkarak, Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği bir de film var. Temelde İslamofobi eleştirisine dayanması amaçlanan ve Yeni Akit gazetesinin “Fethullah Gülen’in propagandasını yapmak”la suçladığı “New York’ta Beş Minare” isimli filmin hikâyesi, İstanbul, New York, Bitlis üçgeninde geçiyor. Film eleştirmeni değilim, takdiri sizlere bırakıyorum.

Ama netliğe kavuşturmamız gereken bir konu var: Bitlis’in beş minaresi var mıdır? Araştırmacı yazar Mehmet Törehan Serdar, Bitlis’te Şerefiye, Ulu, Meydan ve Gökmeydan adlı dört tarihî camide dört minare bulunduğunu belirtirken Evliya Çelebi de şehirdeki camileri “Şerefeddin, Bedlis, Saraçhane, Debbağlar ve Şeref Han” olarak sayıyor ve Debbağlar Cami’nin minaresi olmadığını ekliyor. Bu konuyu da netliğe kavuşturduğumuza göre artık yeni tanıştığınız bir Bitlisliye beş minare olup olmadığını sormazsınız.

Van Gölü

BİTLİS’İN KIYISI MI VAR?

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat ile Yukarı Murat-Van bölümündeki Bitlis’in komşuları Siirt, Batman, Muş, Ağrı, Van... Bitlis de komşuları gibi ülkemizin önemli sanayi ve ticaret merkezleri konumundaki illere oldukça uzak bir il... Türkiye’nin yüzde biri kadar topraklara sahip. Ankara’ya karayoluyla 980, Mersin Limanı’na 805, Diyarbakır’a 210 ve Van’a 168 kilometre uzaklıkta... Çok enteresandır; Van Gölü’nün yüzde altmış beşlik bölümü Bitlis il sınırları içinde ama gölün adı Bitlis Gölü değil. Bitlisliler de en azından bazı eski kaynaklarda “Tatvan Denizi” olarak geçen gölün adının “Bitlis Van Gölü” olarak değiştirilmesini istiyor ama beyhude bir çaba sanırım. Bu arada Bitlis’te bulunan ve yetmiş milyon yıllık olduğu düşünülen deniz canlılarına ait fosillerin Tetis Denizi’nin ilk kanıtları olarak görüldüğünü de ekleyeyim.

Bu arada Bitlis’in Van gibi bir diğer çekişmeli olduğu il ise Siirt... Bitlislilerin yalancısıyım, bazıları Siirtlilerden pek haz etmezmiş ve hatta yemek sonrası “Yedik içtik, lanet olsun Siirtliye” diyenler bile varmış. Bana biraz abartı geldi ama aktarayım istedim.

NE KÖYLÜ NE KENTLİ

Eskiden Ermenilerin de yoğun olduğu Bitlis’te şu anda çoğunlukla Kürtler yaşıyor. Kırsalda Kürtçe konuşanlar daha yaygın... Şehir merkezinde ise ağır bir Bitlis şivesini hissetseniz de genelde Türkçe konuşuluyor.

İnternette Rahime Beder Şen ve Semra Yurtkuran’ın “Bitlis’te Yaşayan Ailelerin Sosyo-Demografik, Sosyo-Ekonomik Sosyo-Kültürel Özellikleri ile Toplumsal Hayatta Törenin Gücü” isimli makalesine denk geldim. Bu makalede, Bitlis’te “gerek terör gerekse ekonomik nedenli göçe ilişkin en çarpıcı sonucun kır nüfusunun kent merkezine kendi kültürünü getirerek, kenti köyleştirmesi ve yoksullaştırması” olduğuna dikkat çekiliyor. Vehbi Bayhan’ın “Türkiye’de iç Göçler ve Anomik Kentleşme” sunumunda anlattığı gibi Bitlis’te de “kırdan daha iyi ekonomik ve sosyal yaşantı edinmek için göçen aileler, kentin hazır olmayan alt yapısında beklentilerini gerçekleştirecek araçları bulamadıkları için anomik kentleşme ve kentlileşme döngüsüne” girmişler. Yani ne tam köylü ne de tam kentli olabilmişler.

Muhsin Bayrak

TOPLUMSAL YAPIDA AŞİRETLERİN ETKİSİ

Ekonomik gelişmişlik sıralamasında seksen bir il arasında yetmiş ikinci sırada olan Bitlis’teki toplumsal yapı içinde aşiret sisteminin önemli bir yeri var. Tabii daha çok kadınlar üzerinden oluşturulan bir “namus” olgusu var ve kız çocuklarının okuma oranı da çok düşük. Ancak günümüzde gençler, değişime daha açık... Tabii aşiretler de değişim geçirmemiş değil. Belki çoğunuz Muhsin Bayrak’ın adını duymuşsunuzdur. Hani Chelsea’yi alacak diye bir ara epey gündem olmuştu. Bitlis’in Mutki ilçesine bağlı Direktaşı köyünde doğan ve on iki kardeşten biri olan Bayrak, ilk ve orta öğrenimini Bitlis’te okuduktan sonra 1990’lı yıllarda ailesiyle İstanbul’a yerleşmiş. Lise ve üzerine üniversite eğitimini alıp kardeşleriyle bir süre inşaatlarda çalışmış. Sonrası ise 2004 yılında “Mutki” aşiretinin başına geçmesinin, aşireti kurumsallaştırmanın ve inanılmaz bir zenginliğin hikâyesi... Benim inşaatlarda çalışarak, bu kadar kısa sürede Chelsea’yi alacak kadar zengin olan bir tane bile tanıdığım yok. Gerçi teklif günü yanlış bir yere elektronik posta attığı için Chelsea’yi alamadığı ileri sürüldü. Neyse zenginin malı, züğürdün parmaklarını yormasın şimdi.  

'BATMAN-BİTLİS-SİİRT ŞEYTAN ÜÇGENİ'

Bitlis’e “Anadolu’nun incisi” diyen de var yerden yere vuran da... İnternette yazılmış bazı yorumlara göz atalım:

“Uzak durulması gereken bir şehir, Anadolu’da ‘kurulmasa da olurmuş’ dedirten birkaç şehirden birisidir.”

“Orda bir köy var uzakta şarkısındaki köy. Bitlis nasıl il olmuş, nasıl il kalmış meraklardayım. Tatvan da olmasa çekilmez.”

“Tatvan’ın ilçesi.”

“1936 yılında ilçe olmasına rağmen ilk kez uzman bir doktorun 2006 yılında atandığı tamamıyla unutulmuş bir yer.”

“Sıksan ceset fışkıran toprakları ile bile ünlenemeyen bir Bitlis.”

“Halk cahildir. İşte bu yüzden orada yaşayan öğretmenlere daha bir saygılı bakarlar. Öğretmenlerin işi de zordur.”

“Bir bakan dönüp dönüp bir daha bakıyor ve bu bakışlar sapıkça ve rahatsız edici bakışlar.”

Ekşi Sözlük’te Türkiye’nin birbirine yakın birçok ili gibi bu coğrafya için açılmış “Batman-Bitlis-Siirt şeytan üçgeni” diye bir başlık var. Başlığın altında bu önermeyi kabul eden de ya da milliyetçilik yapılıyor diye ağır eleştiren de var ama ben birini aktaracağım: “Bitlis konusunda katılmadığım önerme. Sen git Tatvan’da Ciğerci Talat’tan bir ciğer ye bir de Bitlis merkezde Büryancı Azmi’den bir büryan ye hayat görüşün değişsin.”

Evet, maalesef Bitlis’in turizmdeki yeri, bölgeye yapılan turlarda büryan yemek için uğranılması... Umarım bu yazıdan sonra sadece tıkınmak için değil, şehri gezmek için Bitlis’e gitmek isteyenlerin sayısı artar.

Aygır Gölü, Bitlis
OTOGARI OLMAYAN TEK ŞEHİR

Etrafı dağlarla çevrili bir vadinin içine kurulan Bitlis, Türkiye’de otogarı olmayan tek şehir galiba. Önümüzdeki aylarda açılacağı açıklanan bir otogar inşaatı epeydir devam ediyor. Eğer Bitlis’e gece gelirseniz etrafınıza baktığınızda gördüğünüz ışıklar sizi yanıltabilir. Sanki çok katlı bir sürü bina varmış hissi yaratsa da gündüz bu ışıkların set set sokakların ve evlerin ışıkları olduğunu anlamanız şaşkınlık yaratabilir.

Hele ki de kışın giderseniz şaşkınlık yaşayacağınız bir diğer şey de kar kalınlığı olabilir. Her ne kadar geçmiş yıllara göre karın acımasızlığı biraz azalsa da batıda “Ay ne güzel manzara” dediğimiz görüntüler, Bitlislilerin günlük yaşamlarını sınırlayacak ve hatta hayatlarını kâbusa çevirecek, potansiyele sahip...

HOLDİNG REKLAMLI ÜNİVERSİTE

Bitlis’te otogar yok ama bir üniversite var. “Kurulduğu günden bu yana Bitlis’e, bölgesine, ülkesine ve insanlığa hizmet etmeyi görev edindiğini” iddia eden, adında bir holding ismi ve internet sitesinde de o holdingin reklamı bulunan Bitlis Eren Üniversitesi’nde 11 bin 150 öğrenci okurken 493 akademik personel görev yapıyor. Üniversiteye hazırlandığım yıllarda en büyük korkum Bilecik’te okumaktı; o nedenle empati yaparak Bitlis Eren Üniversitesi’nde dört yıl okuyan birisinin Bitlis’i yazmayı düşünenlere seslendiği şu cümlelerini paylaşmak istiyorum: “Hayatının hatasını yapıyorsun farkında değilsin, yapma. Burası bir üniversite değil, canım kardeşim, burası lise 4’ün devamı (ki inanın lise daha güzel). Sosyal etkinlikleri bırak burada eğitim namına bir şey yok zaten canım kardeşim. (...) Üniversitede az sayıda olan ve il dışından gelen akademisyenler ise zorunlu görevimiz bitsin de buradan gidelimin derdinde. Okuduğum bölümde dersimize giren birkaç akademisyen hariç geriye kalanların bölümle alakası yok. (...) Sınıfta kırk kişi varsa bunların yirmisi Bitlis, on sekizi çevre illerden gelen, kalan iki ise nadiren kendi isteği ile batıdan gelmiş öğrencilerden oluşmakta. Zaten çok düşük puanla öğrenci aldığından (onlardan biri benim) öğrenci kalitesini siz düşünün artık.”

Bitlis Eren Üniversitesi

Cidden de zorunluluktan Bitlis’e yolu düşenlerin çoğu yukarıda sözlerini aktardığım gençle aynı fikirde. Herkeste bitse de gitsek havası hâkim... “Ülkenin herhangi bir yerinden Hollanda’ya bilet aldığın zaman, zamanda üç yüz yıl ileri gidiyorsun ya Bitlis’te de yaklaşık otuz kırık yıl geriye gidiyorsun.” diyor birisi.

Ama bazıları da artık Bitlis’i ikinci memleketi gibi görüyor. Mecburi hizmetle giden birisi “İnsanlarından her yerde yaşananlardan daha az şikâyetçi olduğum, kendilerine bilmem ama yabancıya çok iyi davranan çok özel ve o kadar da egzotik şehir” olarak tanımlıyor Bitlis’i. Küfrede küfrede ve önyargılarla Bitlis’e okumaya giden başka bir genç de “Uzaktan anlaşılmaz bir melodi ama içine girdiğinizde size dünyanızı değiştiren, bakış açınızı genişleten bir yer ve bana çok güzel arkadaşlar hediye etti.” diyor.

Tarihi Bitlis sigarası
BİTLİS TÜTÜNÜ VE SİGARASI

Bitlis ve Best, küçükken evimizin vitrininde duran sigara paketlerindendi. Şimdilerde ise sadece müzayedelerde satılıyor. Sadece bu sigaraların tütünü değil, Avrupa’nın tükettiği tütünün büyük bölümünü de Bitlis ve civarı sağlarmış. O yıllarda Bitlis’te tütün üreten ailelerin sayısı, on binlerle ifade ediliyor. 1925’te atölye olarak üretime başlayan Bitlis’teki tesis ise daha sonra fabrikaya dönüşmüş ve Bitlis’te binlerce kişiye ekmek kapısı olmuş. Gelen kotalarla tütün yetiştirenlerin yarısı üretimi bırakmak ve göç etmek zorunda kalmış. Sonra TEKEL’in özelleştirilmesi... Kapatılmadan önce, bu durumu protesto eden işçilerin bir fotoğrafını buldum. Eylemin Kurban Bayramı’nın birinci günü yapılması nedeniyle “Kara Bayram” yazılı pankart açmışlar. Ama mücadeleleri yeterli olmamış ve Bitlis Sigara Fabrikası’nın, daha sonra da TEKEL’in (2010) ardı ardına kapatılmasıyla yüzlercesi ve yine on binlerce üretici ekmeklerinden olmuş. Sonra ver elini başka şehirler...

Tekel Sigara Fabrikası işçilerinin "Kara Bayram" eylemi
TURİZM EMEKLEME AŞAMASINDA

Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Bitlis’te, bu dönemlere ait birçok kale, cami, medrese, köprü ve kervansaray yapıları var. Ancak 2000’li yıllara kadar güvenlik nedeniyle Doğu Anadolu turları gerçekleşmiyordu. Gerçi hâlen sokağa çıkma yasağı ya da çatışma gibi haberler bitmiş değil. Hâl böyle olunca da Bitlis gibi illerde turizm, emekleme aşamasında...  Daha önce de değindiğim gibi Doğu Anadolu tur güzergâhı üzerinde olduğu için turistler, genelde Bitlis’e sadece uğruyor. Yabancılar kültürel turizm ve dağcılık, yerli turistler ise kıyı, kaplıca ve yemek için Bitlis’i tercih ediyor. O zaman biraz Bitlis’i anlatmakta fayda var sanırım.

Bitlis Kalesi (solda eski hali, sağda son hali) 
BİTLİS KALESİ VE ÇARŞISI

“Bitlis Kalesi, Bitlis’in kalbi” desek abartmış olmayız. En iyi il manzarası da kaleden görülebiliyor.

Şehrin adını aldığı Büyük İskender’in komutanlarından Badlis tarafından yaptırılan (MÖ 312) kalenin içinde Büyük İskender’in hazinelerinin olduğu söylentisi, define avcılarının hep dikkatini çekmiş. Bir de kalenin altından tünellerin geçtiği ve bu tünellerin Siirt’e kadar çıktığı söylentisi var.

Bitlis suyunun kollarından iki derenin birleştiği yerde ve yalçın bir kaya bloğu üzerindeki kalıntı hâlindeki kaleden ayrı olarak, Dideban Tepesi üzerinde de kule olduğu biliniyor.

Bitlis Çarşısı eski hali

Bitlis Çarşısı da yine şehrin simgelerinden... “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi”nde bu çarşıda yirmi bine yakın dükkânın bulunduğu yazıyor. Bu dükkânlar, kalenin surlarının altında yer alıyor.

BİTLİS EVLERİ VE MÜZESİ

Genellikle yüksek bir duvarın sokaktan ayırdığı Bitlis evleri, dışa kapalı fakat o ölçüde içe doğru özgür ve özgün bir mimari anlayışı yansıtıyor. Dıştan donuk gözükseler de içlerinde taç döşemeli avlular ve meyve ağaçlarıyla süslü bir bahçe hayal edin. Düzgün kesme taşlardan yapılmışlar. Üzerleri de düz toprak damlı... Merkezde 193, Ahlat’ta 51 adet tescilli konut bulunuyor. “Bitlisname” isimli siteden öğrendiğim ilginç bir bilgi vereyim, bu evlerde eskiden iki tokmak bulunurmuş ve bu tokmakların sesinden kapıyı çalan kişinin erkek mi, kadın mı olduğu anlaşılırmış.

Bitlis Etnografya Müzesi (sol üstte), sergilenen eserlerden bazıları. 

Ahlat taşıyla inşa edilen Bitlis Etnografya Müzesi’ndeki eserler ise iki farklı alanda sergileniyor. Müzenin üst katında etnografik, bahçesinde ise taş eserleri görebilirsiniz.

EN GELİŞMİŞ İLÇESİ TATVAN

Bitlis’in Van Gölü kıyısındaki Tatvan, Adilcevaz ve Ahlat ilçeleri, merkezinden çok farklı... Bunlardan Tatvan, en gelişmişi... Canlı müzik yapılan sahil kafeleriyle sosyal hayat olarak da daha renkli... Gerçi gölü görmesi için yüksek katlı yapılan binalarının çok da sevimli olmadığını söylemek lazım. Van’a giden feribotlar bu ilçeden kalkıyor.

Tatvan

Van Gölü’nün yanı sıra Nemrut Krater Gölü de Tatvan sınırlarında... Dünyanın ikinci, Türkiye’nin en büyük krater gölü olma özelliğini taşıyor. Nemrut Krateri’nde, sıcak ve soğuk göller bir arada bulunuyor. Nemrut Yanardağı, Tatvan’ın en önemli turizm değeri olarak görülüyor. Göl manzaralı Nemrut Dağı Kayak Tesisleri, buraya ilgiyi her geçen gün artırıyor. Anlayacağınız gerek gölleri gerek dağlarıyla spor turizmi açısından büyük bir potansiyele sahip...

Nemrut Krater Gölü

Bu arada Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan ilçedeki Tatvan Kalesi (Tah-Tı Van Kalesi), İran Şahı Tahmasap tarafından bu kaleden Van’a yardım gitmesini önlemek için yıktırılmış.

'SAKİN ŞEHİR' AHLAT

Anadolu’nun kapısının Türklere açıldığı tarih olan 1071’den sonra Ahlat, doğudan batıya geçişi sağlayan bir üs konumuna gelmiş. 12. yüzyılın başlarından itibaren de “Ahlatşahlar” adıyla anılan Selçukluların bir kolunun başkenti olmuş. Bitlis’in meşhur bölgelerinden ve “sakin şehir” unvanlı Ahlat’ın en meşhur yerleri; Selçuklu Meydan Mezarlığı, Rahvan Kervansarayı, Ahlat Müzesi, Ahlat Sahil Kalesi, İslahiye Medresesi, İskender Paşa, Emir Bayındır ve Tarihi Hizan camileri... Birçok kümbet, türbe, hamam, zaviye, bezirhane, çeşme, kale, mezarlık, sivil konut, arkeolojik alan, akıt ve mağaralar gibi tarihî yapılarıyla da âdeta bir açık hava müzesi niteliğinde...

Ahlat Sahil Kalesi

Ahlat’taki kısmen Hristiyan Ermenilere, kısmen de Müslümanlara ait mezarlığın zamanla “Selçuklu” ismini aldığı iddia ediliyor. Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı Ören Yeri, Ahlat’ta bulunan birçok tarihi mezarlık içerisinde en büyük ve en önemli olanı... 210 bin metrekarelik alanı kaplayan mezarlıkta, dönemin ünlü sanatkârlarının eserleri bulunuyor.

Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı Ören Yeri -Bitlis

Ahlat Müzesi’ndeki eserler, arkeolojik, kentsel bellek, fuaye ve bahçe olmak üzere dört farklı alanda sergileniyor. Ahlat Sahil Kalesi’nin ise eski hâlinden pek eser kalmamış ama surlarını görebilirsiniz.

Ahlat Müzesi

Yapılan araştırmalarda Ahlat’ta en az 500 adet Neolotik Çağ’dan kalma mağaraların olduğu belirtilmiş. Bu mağaralar eski çağlardan beri değişik amaçlarla kullanılmış ve günümüze kadar ulaşabilmiş. İlçede ayrıca bir de kuş cenneti bulunuyor.

SÜPHAN’I, AYGIRI’I, MUCİZE’SİYLE ADİLCEVAZ

Bitlis’in kıyı turizminde büyük potansiyele sahip ve değişik bir isme sahip Adilcevaz’daki “cevaz”, “izin” anlamına geliyor. Türkiye’deki volkanik dağlar arasında yükseklik bakımından ikinci sırada yer alan, doğa sporcularının epey ilgisini çeken Süphan Dağı, bu ilçede... Dağın zirvesinde irili ufaklı buzul gölleri ile tarihî Kırklar Mezarlığı bulunuyor.

Süphan Dağı, Fotoğraf: Abdullah Söylemez, AA

Süphan Dağı’nın güney tarafındaki çanakta yer alan Aygır Gölü de tektonik oluşumlu bir göl... Doğal yapısıyla göz kamaştıran göl, etrafında yapılaşma olmadan görülmesi gereken yerlerden... Ancak ilçedeki diğer bir göl olan Arin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapan Arin Gölü’nde su seviyesinin düşmesiyle ortaya çıkan alanlar, hayvanların otlatıldığı yerlere dönüşmüş durumda.

Arin Gölü, Fotoğraf: Şener Toktaş, AA

Adilcevaz’a gitmişken binlerce yıllık Kef Kalesi’nin ve Mucizeler Manastırı’nın kalıntılarını da görebilirsiniz.

14'üncü, 15'inci ve 16'ncı yüzyıllarda manastırın bir yazıhanesi vardır. Yaklaşık olarak 20 adet el yazması kitabın burada hazırlandığı belirlenmiştir.

Kef Kalesi kalıntıları, Fotoğraf: Harun Nacar, AA

19'uncu yüzyılın sonunda manastır halen varlıklıdır ve geniş toprak sahibidir. 1895’te manastır saldırıya uğrar ve yağmalanır. Bunlar 20'nci yüzyılın başında onarılır ve manastır 1915’e kadar faaliyete devam eder.

BUHARLAR İÇİNDEKİ MANDALAR

Diğer ilçeleri keşfetmeyi size bırakıyorum ama son olarak fotoğrafçıların ufak ufak ilgisini çekmeye başlayan Göroymak’ın adını anmadan geçmeyeyim. Buharların çıktığı bu birikintilerinde çekilmiş manda ve at fotoğrafları belki zaman zaman sosyal medyada önünüze çıkıyordur. İşte bu fotoğraflar, büyük ihtimalle bu ilçenin termallerinde çekilmiştir. Bak, Mutki ilçesinden bahsetmeyecektim ama “şelale avcıları”nın hatırı kalmasın, bu ilçede de Gümüşkanat Şelalesi’nin bulunduğu belirtip Bitlis defterini kapatayım.

Budaklı Kaplıcası, Güroymak, Bitlis

 


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.