YAZARLAR

Bir tekzip, bir anı, bir not

Tekzip yedim. Meğer Ağıralioğlu Kürt siyasetçilerden isimlerini terk etmelerini şarta bağlı olarak isterken “taklit” değil, orijinal imiş. O Davutoğlu’ndan değil, Davutoğlu ondan almış. Bu yazıda onun hikayesi var.

Dünkü yazı sitede yayınlandıktan sonra sosyal medya üzerinden “tekzip” geldi, bir Twitter kullanıcısı, “Sayın” diye başlayan ve gayet nazikçe yazılmış gönderisinde aslında Ağıralioğlu’nun 2011’de de aynı sözleri söylediğini, yani sözlerinin taklit olmadığını, benim zaten o sözleri anlayamayacağımı ve yazıyı ukalaca yazdığımı dile getirdi. Nazik derken, hiçbir imada bulunmuyor, istihza yapmıyorum, gerçekten nazikti. Beni “ukala” bulması elbette hiçbir biçimde benim gibi düşünmeyen biri için olabilecek en zarif protesto ifadesiydi. Link de koymuştu, gerçeği idrak etmem için.

Daha sonra bir başka kullanıcı, aynı orijinallik tezine dayanarak, “Vay anam vay” düzeyinde yüzen belagatiyle benim “sözde gazeteci” olduğumu dile getirdi. Bir başka kullanıcı da bir açıklama yapıp yapmayacağımı sordu.
Bir başka kullanıcı da şunları yazdı:
“Yanılıyorsun ali duran. Bu isim mottosunu Yavuz ilk defa 2011 bbp kongresinde söyledi; o zaman BDP vardı, Hdp yoktu. Davutoğlunun başbakanlığı döneminde bi danışmanı vardı; Yavuzun mottolarını davutoğlunun konuşma metinlerine iliştirirdi. Mesela "elif gibi dik durmak". Bilgine”
Bu uyarılar ve bilgilendirmeler için Twitter üzerinden teşekkür etmeyi akıl edemedim, buradan etmeliyim. Bilgi bilgidir. Haklıydılar da, aşağıda ona geleceğim. Ama önce bir anı, öyle ya madem gazetecilikten çaktık, bari emekliliği yaklaşan ihtiyarlar gibi konuyu anılara vuralım:

Bendeniz Radikal’de çalışırken, bir gün “Türkiye’yi batıran 20 siyasetçi” gibilerinden (Belki de 18, geçmiş gün şimdi) bir manşet yapılmıştı. Manşet galiba 2001 krizi sonrası ortamın eleştirisini, başbakan Ecevit, yardımcıları Bahçeli ve Mesut Yılmaz, geriye doğru Baykal, Demirel, Türkeş, Erbakan filan gibi geçen yüzyılın son 40 yılında sahne alan isimlerin hepsini suçlayarak yapıyordu. Mesleğin sırlarını bilenler, o gün bir haber bulamayıp böyle bir fikirle günü kurtarmaya çalıştığımızı söyleyecekler, zahmet etmesinler ben söyledim.
Neyse, efendime söyleyeyim, bir kaza oldu. Teknik bir hata yüzünden gazetede Deniz Baykal fotoğrafının yerine bir denizaltı fotoğrafı çıktı. Yine bilenler bilir, fotoğraflar sisteme girilirken bir hata yapılmıştı, ekranda Deniz Baykal göründüğü için hiçbirimiz uyanmamıştık, gazetenin basıldığı yer çok uzaktı, baskı kopyasına ulaştığımızda zaten baskı bitmişti.
Ertesi gün, çok sayıda CHP’li arayıp protesto etti; Radikal’in hain yazı işleri heyeti, o birinci sayfanın editörlüğünü yapmıştım diye telefonları bana bağlıyordu. Arayanlar, “Niye Deniz Baykal yerine denizaltı fotoğrafı koydunuz, kötü niyetlisiniz, siz de gazeteci misiniz” filan diye saydırıyorlardı. Hiçbiri de demedi ki kardeşim, o 20 kötü adam arasında bizim lideri niye saydınız, o aslında iyi biri.
Anı böyle. Şimdi dönelim mevzuya: Uyarılar gelince dedim ki madem hata etmişim, bu da bana ceza olsun, linki gönderilen videoyu baştan sona dinledim. Ağıralioğlu’nun “kumandan ve savaşçı”lardan oluşan “mahsunlar partisi” BBP’ye dizdiği övgüler gerçekten etkileyiciydi, tam etkilenip vay be diyecektim ki partisini niye terk ettiği sorusuyla baş başa kaldım. Kötü gazeteciler sözlerini başkasına mal ediyor diye daha göz önünde bir partiye geçme insani ve milliyetçi stratejik arzusunu duymuş olabilir diye kendimi bir daha seveni sevenden ayırdığım için kınadım.
Videoyu izleme cezam bittiğinde gerçekle yüz yüze kaldım, gerçekten de Ağıralioğlu aynen şöyle diyordu:
“İsmi bin yıldır İslamlığın ve Türklüğün ortak vakarı olan Selahattin ismiyle bu millete fitne olan BDP’lilerin ya isimlerinin hakikatine tabi olmalarını ya da hadlerini bilmelerini ifade ediyorum. (…) İsmi Hasip olan, Allah’ın sıfatını kendine isim edinenlerin, bu isimlerle bu millete fitne olanların haddini bilmesi lazımdır. İsmi, aleyhissalatu vesselamın gökyüzündeki ismi olan, Ahmet olan, soy ismi bin yıldır haça çarpan hilalin adı olan Türk ile Türk-İslam alemine fitne olanların haddini bilmesi lazım.”
Anlaşılan Ağıralioğlu, BBP’den şimdiki partisine hicret ettikten sonra, siyasette kadınlara verdiği önemi de göstermek için listesine Emine ve Fatma isimlerini de eklemiş. Tabii Selahattin Demirtaş, Hasip Kaplan ve Ahmet Türk takıntısı 10 yıldır aynı kalmış. E bu isimlere takacak kime takacak, bir Türk-İslamcısı olarak, BBP’de de olsa, başka partiye de geçse, “Kürt” adını anmama, ülkedeki herkesi “Türk-İslam” haline getirme, bu siyasal şenaati kabul etmeyen herkesin ismi dahil nesi var nesi yok ortadan kaldırma projesine sadık biri elbette davasında direnenlere takacak kafayı. Bu minik anekdot, sadece benim ne kadar kötü bir gazeteci olduğumu göstermiyor, aynı şekilde “anti-Kürt” partisinin ne kadar iç içe olduğunu, birinden diğerine geçişlerin ne kadar kolay olduğunu da gösteriyor.

Hasılı, gerçekten de ırkçılığın köklerinin ne kadar derinde olduğunu ve kimi ırkçı kalıpların tarihinin ne kadar ötelere gittiğini bilemediğim için ben de kendimi bir daha kınadım. Gerçi, Davutoğlu ile Ağıralioğlu’nu birbirinin klonu, ikisini de MHP ya da ortağı iktidar partisinin klonu olduğunu öne sürmüştüm zaten ama klon var klon var, o yüzden düzeltiyorum: Ağıralioğlu taklit değil orijinal bir ırkçılık formu bulmuş. Yani yerli ve milli klon seri üretiminde en azından Muhsin Yazıcıoğlu sonrası dönemde sıradan değil, kök klon imiş. Demek ki içimdeki elitist, bu icadı stratejik derinliğin profesörüne intihal ettirmiş, düzeltir özür dilerim.

MERAKLISINA NOTLAR

1
Bu yazıyı dipnot olarak dünkü yazıya koyacaktım, hem vakit geç oldu gün geçti, hem de uzadıkça uzadı. Af buyrun.

2

Videonun linkini koymuyorum, cezalı olan benim, okur değil.

3

Bir de ismi bende saklı bir okurumdan daha özür dilemem lazım, ismi lazım değil Amed Barosu’nun eski başkanlarından ve Hz. Peygamberin ismiyle sıfatını kimseye sormadan kullanan bir meslek büyüğüm, şu mesajı yolladı:
“Adam orjinal ırkçıymış, taklit demişsin. Biz okurlarını yanıltma bir daha :) “
Bağışla, ağabey!

4
İnşallah yarın başka biri çıkar da aslında Yavuz beyden önce başkası onları söyledi demez, çünkü başka anlatacak anım kalmadı.