Bir madencinin oğluyum ben!

Joanne Schwartz'ın 'Babamı Beklerken' kitabı Kırmızı Kedi Çocuk tarafından yayımlandı. Kitap, bir madenci çocuğunun sıradan bir günü üzerinden her gün deneyimlediği duygularına odaklanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Günnur Aksakal Baykan

Bazı yazarlar büyüdükleri coğrafyanın izlerini taşır, hatta bu izi alır, büyütür ve yazın hayatının merkezine yerleştirir. Büyüdüğü yer yazarın varoluşu haline gelir bir noktada… Joanne Schwartz da bu yazarlardan biri.

Çocukluğunu Kanada’nın küçük bir kasabasında geçiren başarılı yazar, bu durumun hikâye anlatıcılığını etkilediğini söylüyor. Schwartz, eserlerinin çoğunda her gün kendini tekrar eden hayatı hikâyenin arka planına yerleştiriyor, küçük yerlerin zaman duygusunu çocukların gözünden anlatıyor. Bunun sebebini şöyle açıklıyor:

“(…) Çocuklar için, bir günün gelişimi, zamanı anlamalarının ilk yollarından biridir. Gündelik ritüeller onların günlük yaşamlarına biçim ve anlam katar.”(1)

Babamı Beklerken, Joanne Schwartz, Çevirmen: Gonca Özmen, 52 syf., Kırmızı Kedi Çocuk, 2022.

Yazarın Kırmızı Kedi Çocuk tarafından 'Babamı Beklerken' adıyla yayımlanan kitabı da bir madenci çocuğunun “sıradan” bir günü üzerinden her gün deneyimlediği duyguları ve düşüncelerine odaklanıyor. Schwartz, meselesini fazla kelimeyle değil, doğru kelimelerle anlatmayı başarıyor. Resimli kitapların her zaman kendisini heyecanlandırdığını söyleyen yazar, kelimelerini başarılı çizer Sydney Smith’in resimleriyle bir araya getiriyor ve ortaya görsel bir şölen çıkıyor.

'Babamı Beklerken'in ilk sayfasında okuru sade ve sıcak bir mutfak karşılıyor. Duvar boyunca uzanan pencereden güneş, yeşillik ve deniz görünüyor. Tezgâhın üstündeki çiçekler, eski radyo, dilimlenmiş ekmek, -muhtemelen- akşamdan kalan yarı dolu yarı boş kahve fincanları… Smith’in çizimleri sayesinde buranın sıcacık bir aile evi olduğu hemen hissediliyor.

Kahramanımız tüm gün denizin altında maden arayan işçilerden birinin oğlu. Bu şirin kasabada pırıl pırıl bir sabaha çiçeklerin hışırtısı, köpeklerin havlaması ve martı sesleriyle uyanıyor. Bakımsız eski püskü bir parkta arkadaşlarıyla oynuyor. Kırılan salıncakların tamir edilmediği, kendi halinde yaşayan, belki unutulmuş bir yer burası. Çok duman var, işe giden insanlar nizami adımlarla ilerliyor ama kentleşmenin verdiği yorgunluk ve gürültü henüz mahvetmemiş buraları. Hâlâ doğanın tüm güzellikleri etrafı sarıp sarmalıyor.

Denizin yıldızlandığı, yeşilin açtığı resimlerde umut dolu bir tasvir var. Ancak bazı noktalarda beliren kömür karaları dikkat çekiyor. Evet, burası bir maden kasabası. Burada yaşamak için madende çalışıp tüm gün yerin altında kalıyorsunuz. Eğer uzun mesai saatleri bittiğinde evinize sağ salim dönebiliyorsanız şanslısınız. Türkiyeli okur, bu kömür karalarını Soma’dan ve Ermenek’ten tanıyor. Resimlere bakarken bu tanışıklık kimi zaman kalpte bir sızı kimi zaman boğazda bir yumru olarak kendini gösteriyor.

'Babamı Beklerken'i okurken zihnimde bir görüntü dolaşıyor, engel olamıyorum. Hayır, Zola’nın 'Germinal'inden ya da 90’lı yılların Zonguldak’ından değil. Tıpkı Smith’inki gibi sıcacık bir resim; uzun bir mutfak tezgâhı, anne ve çocuk oturuyor, babaysa kafasındaki ışıklı baretle bu manzarayı aydınlatıyor. Arkası zifiri karanlık... Bir madenci çocuğunun elinden çıkan bu resim(2) madencilerin ailesine bakmak için ne koşullarda çalıştığını düşündürmeye yetiyor.

Lise öğrencisi Nihal Acar tarafından yapılan resim.

Joanne Schwartz da tıpkı bu resim gibi yalın bir şekilde anlatıyor madenci çocuklarının iç dünyasını. Mesela bu çocuklar güneşin altında uçsuz bucaksız ufuk beyazlığına bakarken dahi yerin yedi kat altındaki babalarını düşünüyor. Çalışma koşullarının zorluğunu çocuk aklıyla kavrıyor ve gelecekten korkuyorlar. Korkuyorlar çünkü büyüdüklerinde nasıl bir miras devralacağını biliyorlar. “Bir gün sıra bana da gelecek. Bir madencinin oğluyum ben” diyorlar.

'Babamı Beklerken', endişeyi ve mutluluğu en saf noktasından yakalıyor. Hayat gibi bir zıtlıklar kitabı: Bir sayfadaki pırıl pırıl sahili diğer sayfada yeraltının kapkara tünelleri takip ediyor. Başarılı şair ve çevirmen Gonca Özmen tarafından Türkçeye kazandırılan bu metin şiirsi dili ve pastoral çizimleriyle hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap ediyor.

Dipnotlar

  1. Joanne Schwartz ile yapılan söyleşi için bkz. http://bookcentre.ca/publications/newsletter/december-2018#author
  2. Lise öğrencisi Nihal Acar tarafından yapılan resim.