Bir görüntü serüvencisinin koleksiyonu: Geleceğe emanet fotoğraflar

İpek Cabadak’la fotoğraf koleksiyonunu konuştuk. Cabadak koleksiyonundaki fotoğraf bölümünü, “Geleceğe emanet fotoğraflar” olarak isimlendiriyor.

İpek Cabadak
Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Kendisini bir görüntü serüvencisi olarak tanımlayan İpek Cabadak’ın koleksiyon yolculuğu İzmir fotoğrafhaneleri ve özellikle kadın fotoğrafları ile başlamış. Zamanla Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemine ait her tür fotoğraf, farklı fotoğrafik materyaller, kitap ve dergileri kapsayan bir görüntü koleksiyonu oluşturan Cabadak, kendi çalışmaları yanında bu konuda araştırma yapanlarla da zaman zaman koleksiyonunu paylaşıyor.

21. yüzyıl insanı için fotoğraftaki gelişmelerin ve dijital teknolojinin hız kesmez bir şekilde görüntü üretme ve paylaşma ortamlarını yarattığı ve geliştirdiği bir dönemde, kolektif belleğimiz için de önem taşıyan bu görüntü rezervinin bir bütün olarak geleceğe ulaştırılması İpek Cabadak’ın en önemli hedefi. Bu nedenle koleksiyonundaki fotoğraf bölümünü ‘’Geleceğe Emanet Fotoğraflar’’ olarak isimlendiriyor.

Fotoğraf alanında ilgi duyduğu çok sayıda tema olsa da zaman içinde önceliğinin kadın görüntüleri olmaya başladığını söyleyen Cabadak, “Bunun en önemli nedenlerinden biri 80’li yılların ortalarında feminizm tartışmaları ve gündemde olan kadın meselesinin beni de derinden etkilemesi oldu. Ders projesi olarak yazdığım metinlerde, ürettiğim görüntülerde de bu mesele öne çıkıyordu. Dolayısıyla koleksiyonumu oluştururken de kadın görüntülerinin etkisindeydim” diyor.

İpek Cabadak

‘BİZİM EVDE GÖRSEL MİRAS ÖZENLE KORUNURDU’

Koleksiyonunuzun geçmişi ne zamana dayanıyor?

Ailemin olağan yaşam akışı içinde başladı benim koleksiyon hikâyem. Meslekleri yanında, kendi ilgi, merak ve uğraş alanları ile aile yadigârlarına önem veren annem ve babam bana birçok konuda rehber oldu. Çocukken oluşturduğum mini koleksiyonlarımdan sonra ilgim daha çok aile albümünde, çerçevelerde ve özel ahşap kutularda saklanan kıymetli fotoğraflara oldu o dönemler. Bizim evde aile yadigârımız olan bu görsel miraslar çok özenli korunuyorlardı.

Ailem, yaşamımızda olmayan büyüklerimizi bizimle fotoğraflar yoluyla tanıştırdı ve onları bu fotoğraflar eşliğinde anlattılar. Fotoğraflar benim çocuk dünyamda onlarla buluşmamı sağladı. Ailem bunların değerini, korunmasının önemini erken yaşta öğretti bize. Ben evin küçüğü olarak fotoğraflara merakım nedeniyle bu uyarılara biraz fazla maruz kaldım. Aile arşivimizdeki bu fotoğraflardan bazılarını saklamak ve sahiplenmek istedim. Annem bunun bir düzen içinde olması için doğum günümde bir albüm hediye etti bana. Bu albüm fotoğrafları özenle yerleştirmeyi, saklama keyfini öğretti. Kendime ait minik bir görüntü dünyam oluştu.

‘ÖNCELİĞİM KADIN GÖRÜNTÜLERİ OLMAYA BAŞLADI’

Öne çıkan ilgi duyduğunuz konu ve temalar neler?

Üniversitenin ilk yıllarında hayalimdeki Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ‘Görüntü Sanatları’ eğitimine heyecanla başladım. İzmir’in fotoğraf tarihi ile ilgili meraklarım ve küçük çaplı başlayan araştırmalarım, fotoğrafhaneler ve orada çekilmiş fotoğraflar, koleksiyonumun bilinçli dönemini başlattı. Özellikle Erken Cumhuriyet dönemine ait ustalıkla, özenle çekilmiş bir dönemin görsel belleğini oluşturan örneklere ulaşmam ve o dönemin gözde fotoğrafhaneleri koleksiyonumu gittikçe geliştirdi.

Tabii ilk alımlarımı öğrenci bütçemle, sahaflardaki koliler içinden anonim buluntu fotoğrafları seçerek yaptım. Daha sonra farklı dönemlere ait fotoğrafhanelerde ve dış mekânlarda farklı amaçlarla çekilmiş birçok görüntüyü edinmeye başladım. Diğer fotoğrafları da ediniyordum ancak zaman içinde önceliğim kadın görüntüleri olmaya başladı.

Çulluzade Biraderler-İzmir (solda), Turan Fotoğrafhanesi-İstanbul (sağda).

Sizi kadın fotoğrafları biriktirmeye iten neydi?

Bunun en önemli nedenlerinden biri 80’li yılların ortalarında feminizm tartışmaları ve gündemde olan kadın meselesinin beni de derinden etkilemesi oldu. Ders projesi olarak yazdığım metinlerde, ürettiğim görüntülerde de bu mesele öne çıkıyordu. Dolayısıyla koleksiyonumu oluştururken de kadın görüntüleri etkisindeydim.

Fotoğraflardaki kadınların dönemlerine göre bir fotoğrafhaneye gidip, fotoğraf çektirme amaçları, fotoğrafların kompozisyonları, giysileri, aksesuarları, saçları, makyajları, fotoğraflara yazılan sunu yazıları, kadınların duruşları, pozları, tavırları gibi göstergeler bir merak ve araştırma alanı açtı önümde. Toplumbilim dersimizin kıymetli hocası merhum Prof. Dr. İbrahim Armağan’ın beni yüreklendirmesiyle de o dönem için kadın fotoğrafları başrole geçti. Ve süreç içinde ‘’İlham Görüntülerim ‘’adını verdiğim bir görüntü hazinem oldu.

‘KOLEKSİYONUM HEM DÖNEMSEL HEM İÇERİK OLARAK GENİŞLEDİ’

Koleksiyonunuzu oluştururken dikkat ettiğiniz, önem verdiğiniz kriterleriniz var mı?

Koleksiyonum benim ikinci üniversitem oldu ve birlikte olgunlaştık. Erken yaşlarda başlamam nedeniyle, koleksiyonu ile büyüyen, gelişen şanslı biriyim. Bu görüntülerle antikacı, sahaf, müzayede veya internet ortamlarında karşılaştığımda temalarıma ve araştırmalarıma uygunluğu, fotoğrafik özellikleri, foto-künyesi, tarihsel dönemi, içeriği, fotoğrafın hissettirdikleri, kondisyonu ve daha birçok kriterim var. Döneminin temsili, portrelerin karakteristiği, giyim-kuşam, aile görselleri, fotoğrafçıların teknik ve estetik yaklaşımları, çekim ortamları-aksesuarlar, poz verenlerin fotoğrafçı karşısındaki halleri, neden fotoğraf çektirdikleri, bu fotoğrafların çekimden sonraki yolculukları gibi önemsediğim şeyler var.

Foto Terakki -Samsun (solda), Rehber-i Fotografya-A.Tevfik-1900 (sağda).

Beni etkileyen, farklı duygular hissettiren görüntülerle karşılaştıkça da üzerinde herhangi bir belirteci olup olmamasını önemsemeden edindiğim çok sayıda fotoğraftan da farklı bölümler oluşturdum. Zamanla koleksiyonum hem dönemsel hem içerik olarak genişleyip, gelişerek yolculuğunu sürdürüyor.

Portre fotoğraflar belge olma niteliklerinin yanı sıra fotoğraf severler için de önemli bir koleksiyon malzemesi. Peki, sizin için portre fotoğraf neyi ifade ediyor?

İnsan görüntüsü olan fotoğraflar benim için daha özel bir anlam taşıyor. Bunlar geçmişte yaşayan insanların bir dönem farklı nedenlerle çektirdikleri kıymetli görüntüleri. Dolayısıyla bir nesne gibi değil, kişisel veri olarak değerlendirilmeliler. Ben de her birine bu hassasiyetle yaklaşıyorum. Aile ve bireysel arşivler için manevi olarak paha biçilmez değerde olan bu fotoğraflar, görüntüdeki özneler veya yakınlarının arşivlerinden bir nedenle ayrılıp, belki ölüm, yer değiştirme, verilen kişinin bu fotoğrafları elden çıkarması, atma-satma ve daha birçok nedenle alenileşerek tedarik ortamlarına ulaşabiliyorlar. Bu ortamlarda dolaşımda olan fotoğraflar, farklı amaçlarla bunları edinenler sayesinde önemli bir görsel kaybı önlüyor. Ne yazık ki bazen çöpe atıldıkları yırtıldıkları, yok edildikleri bir yolculuk içinde de olabiliyorlar.

R.Lieblich-Bulgaristan (solda), S.Dragonetti-İzmir (orta), Photo L'Aigle-İstanbul (sağda)

‘180. YILA, 180 DAKİKA’

Son dönemlerde sizin de öncüsü olduğunuz bir çalışma ile İzmir Fotoğraf Günü kutlanmaya başlandı. Tarihçesinden başlayarak bu sürecin nasıl geliştiğini bize anlatır mısınız?

19. yy.da Fransa’da J.N. Niepce’in başlatıp, J.L.M. Daguerre tarafından geliştirilen yöntemle, 19 Ağustos 1839 yılında fotoğrafın icadının duyurulması ile dünyanın görüntülenme serüveni başladı. Fransız ressam ve fotoğrafçı Frederic Goupil Fesquet, dönemin entelektüellerinden ressam Horace Vernet ve yeğeni ressam Charles M. Bouton, Marsilya Limanı’ndan 21 Ekim 1839’da ilk kez fotoğraf çekme ve resimleme amacıyla Akdeniz rotalı bir seyahate çıktılar. Fesquet, gezi boyunca Marsilya’dan Beyrut’a kadar birçok limanda o dönemin fotoğraf makinesi Daguerrotype ekipmanları ile levhalara görüntü alarak fotoğraf çekti. Fotoğraf tarihinde iz bırakan etkili bir serüven yaşandı. Şubat ayında İzmir’e doğru yola çıktılar ve az sayıda da olsa kentin farklı fotoğrafları çekildi, çizimler yapıldı. Fesquet’nin büyükannesi İzmir doğumlu olduğu için kentle duygusal bağı vardı. Gezi boyunca kentteki tanıdıkları sayesinde birçok etkinliğe, toplantıya davet edilerek İzmir’deki yaşamı yakından gözleme şansları oldu.

13 Şubat 1840 tarihinde kentin önde gelenleri ve yabancı konuklardan oluşan bir grup ile Iena gemisine davet edilerek, bir çekim yapmaları istendi. Hiç fotoğraf çekimi ve fotoğraf görmemiş kişiler için bunun heyecan veren bir etkinlik olduğunu tahmin edersiniz. Işık koşulları ve görünüm açısından uygun bulunan güvertede konuklarla birlikte çekilen fotoğrafta, İzmir’deki ilk fotoğraflardan birinin çekimini izlemeleri yanında, şehirdeki toplu ilk fotoğraf etkinliğinin de katılımcıları olmuş aynı zamanda. Gezi sonrası yayınlanan, ziyaret edilen şehirlerin, gözlem ve anıların anlatıldığı, harika görselleri barından ‘Voyage D’Horace Vernet en Orient’ adlı kitapta İzmir ile ilgili bölümde bu olay anlatılmıştır. O dönemin zorlu çekim aşamaları, çevresel etkilere açık görüntü elde etme koşulları ve elde edilen görüntü materyalinin hassaslığı nedeniyle fotoğraflar her zaman istenen sonucu ne yazık ki veremiyordu. Bu görüntülerin günümüze ulaşamama nedenleri de bunlardır büyük olasılıkla…

İşte ben de çalışmalarım kapsamında İzmir için bu önemli görüntülenme serüvenini anmak, bu özel günü İzmir’de fotoğraf konusundaki tüm paydaşlarla sürdürülebilir bir kutlamaya dönüştürmeyi istedim. Fotoğrafın icadının 180. yılı olan 2019 yılında bir sunum için davet edildiğim Pyxis Fotoğraf Kulübü’nde bu isteğimi paylaştım. Yöneticileri ve üyeleri ilgi ile karşıladı. 2020 yılının bu serüvenin 180. yılı olması nedeniyle farklı etkinliklerle kutlanması amacıyla bir planlama yaptık. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne de bir proje dosyası oluşturarak, önerimizi yaptık. İlk kez ‘180. Yıla, 180 Dakika’ başlığı ile 13 Şubat 2020 tarihinde İzmir Fotoğraf Günü’nü Pyxis Fotoğraf Kulübü ile kutladık ve hayalimin bir kısmı gerçekleşti. Üç yıldır da her 13 Şubat günü kutlama yapılıyor. Pandemi sonrası da kolektif kutlamalarla bu özel günü yaşayabilmek en büyük arzumuz.