Bir ağacın gövdesine kendini çakıyla kazıyan şair

2023 Sennur Sezer Emek ve Direniş Şiir Ödülü’nü alan ve “Dilini Yitirmiş Yabancı” adlı ödüllü dosyası Manos Yayınları tarafından kitaplaştırılan Emin Kaya okurun karşısına çıktı.

Google Haberlere Abone ol

Bir şair kendini “Dilini Yitirmiş Yabancı” olarak tanımlıyorsa, onun şiirlerini okumaya başlamadan önce kendimizi bir acıyla hesaplaşmaya, kabuğu kaldırılmış bir yarayla yüzleşmeye hazırlamamız gerekir. Dil yitimi, kendine/ topluma/ dünyaya yabancılaşmayı doğuracağı gibi, aynı zamanda yabancılaşmanın en belirgin göstergesidir. Ancak, şunu baştan söylemek gerekir ki, 2023 Sennur Sezer Emek ve Direniş Şiir Ödülü’nü alan ve “Dilini Yitirmiş Yabancı” adlı ödüllü dosyası Manos Yayınları tarafından kitaplaştırılan Emin Kaya, pek de dilini yitirmiş gibi görünmüyor. Dil yitimi, daha çok bir kaygı olarak çıkıyor karşımıza. Yoksa, dilini yitirmeye karşı direnen, dilini köpürten bir şiiri var Emin Kaya’nın. Aynı zamanda telaşlı ve dolu dolu anlatmaya meyilli bir şiir bu. Telaş, kendini tüm açıklığıyla şiire koymaktan, kaybettiklerini, kaçırdıklarını yakalama, anılarla hesaplaşma isteğinin yoğunluğundan kaynaklanıyor. Dolu dolu anlatma ise, yalnızlığı savuşturma, kendinden uzaklaştırma çabasının şiire yansıması.

Dilini Ytirmiş Yabancı, Emin Kaya, 80 syf., Manos Yayınları, 2023. 

Dolu dolu anlatma sözü yanlış anlaşılmasın, günümüzün bazı genç şairlerinin handikaplarından biri olan şiire sözcük yığma, deyim yerindeyse yığma sözcüklerle şiir kurma sorunsalından söz etmiyorum. Şiire sözcük yığmıyor, daha az ve daha öz sözcükle meselesini anlatıyor, meselesine odaklanıyor Kaya. Zaten yıllardır şiir dünyasında kendine yer edinmiş, yayınlanmış üç kitabı olan, 2011 Ali Rıza Ertan, 2017 Sunullah Arısoy, 2018 Kemal Özer şiir ödüllerini almış, kendi şiir dilini kurmuş bir şair Emin Kaya.

“at suda kendini görünce kardeşlerini hatırlarmış” diyor bir şiirinde. At da, su da, hatırlamak da şiirinin temel meselelerinden, temel kavramlarından olduğu için bu dizeye özellikle şerh düşmek istedim. Kitaba adını veren “dilini yitirmiş yabancı” adlı şiirde, “ilkin sulak gökleriyle ormanlar terk etti bizi” diyor Kaya. Sulak olanın yer değil de gök olması bence önemli. Bizi ilk terk eden ise, ormanlar. Öyleyse, “bir düşten yuvarlanır gibi dökülüverdik” diyen bir şairin bize anlattığı, (aslında anlattığı değil, hissettirdiği) yoğun bir kaybediş duygusu olsa gerek. Dökülüvermek, sadece sulak göklerin, ormanların değil, aynı zamanda düşlerin de kaybedilmesi anlamına geliyor. Kaybın nedeni ise açık. “ilk atası bütün seslerin” adlı şiirin son iki dizesi şöyle çünkü: “gözümüzün gördüğünden kaçtık hep/ içimize suları savura savura”.

Şiirlerin baskın teması, yersiz yurtsuzlaşma. Ancak bu, şiir öznesinin yersiz yurtsuz olduğundan değil, kendini yersiz yurtsuz hissettiğinden kaynaklanıyor. Bu aşamada, “her şair gibi” demek geliyor içimden. Kendini ait hissedememe ve kopmaktan korkma duyguları içi içe geçmiş Kaya’nın şiirlerinde. O yüzden “hem istemez miydim en güzel/ manzarası olmak düşerken bir uçurumun” diyor, yetinmiyor, “boş kuyuya denizler arıyorum” dizesini kuruyor. Bile isteye olmayacak olanın peşinden koşuyor ve yabancılaşıyor. Kime? En çok kendine. Bu aşamada, “şair kendine yabancılaşandır zaten,” demek geliyor içimden. Ya da, Kaya’nın bir dizesinden yola çıkarak, şair, kendinde bulduğu ne kadar kağıt varsa, bir bir karalayandır, diyebilir miyim diye düşünüyorum kara kara.

POETİK KAYGININ ALTYAPISINI OLUŞTURAN POLİTİK BİLİNÇ

“burası da mezar taşım dokunup sol göğsüne onun/ kulağına fısıldayıp kurtar beni demişim” diyecek kadar çaresizliği yüreğinde taşıyor ancak çaresizlik edilgenlikten değil, çarenin olmadığı bilgisinden kaynaklanıyor. Çünkü, başka bir şiirinde de şu dizeyi kuruyor: “annesini sormayacak hiçbir çocuk/ çöl besliyoruz.”

Çöl beslenen bir yerde anıların hükmü nedir, ya da ne kadardır? Bir albüm gösterilip anılardan söz edildiğinde, “anısı var mı durduğu ağacın gövdesine/ kendini çakıyla kazıyanın” diye soruyor şiir öznesi. Fotoğraf albümünün (ki anı durağanlaştıran görüntülerin yığınıdır fotoğraf albümü) karşısına doğanın devinimi içinde yaşamakta olan (ki bir ağacın gövdesine kazınan isim, ağacın bedeninde yaşamayı sürdürür) başka bir gerçekliği koyuyor. Donup kalanın karşısına soluk almaya devam edeni bir alternatif olarak koymaktır bu bir bakıma.

 Emin Kaya’nın şiirlerinde doğrudan politik bir göndermeye rastlanmıyor. Hatta, yaşadığı coğrafyayı, toplumsal yapıyı anlayabileceğimiz doğrudan ipuçları da vermiyor okura. Ancak, bu şiirlerin gittikçe çölleşen bir coğrafyada, gökyüzündeyken yerdeki atını özleyenlerin yaşadığı, takvimde ölümlerin sıralı olduğu, içindeki çukuru aynalara ters tutanların, gölgesi çelimsiz olanların yurdunda yazıldığı çok açık. Bu, poetik kaygının altyapısını oluşturan politik bilincin şiirlere dolaylı yansıması anlamına geliyor. Şiirsellik adına toplumsal bilinci yadsıyan anlayışın da, politik kaygı adına şiiri mesaj vermeye indirgeyen anlayışın da dışında, “ben’i merkeze alan ancak o ‘ben’in kitlesel bir karşılığı olan şiirlere imza atıyor Emin Kaya.

Neyse, şair belki de, her şeyden öte, bir ağacın gövdesine kendini çakıyla kazıyandır bir bakıma.