Yaratılışçılık ve komplo teorileri, düşünsel hata kaynaklı

Komplocular, yalnızca bir tesadüfler karışımından daha fazlası olamayacak önemli olayların odağında, hain tasarımlar görme eğilimi taşırlar. Aynı şey, şans eseri gerçekleşen mutasyonlardan (genetik değişimleri) ve doğal seleksiyon (seçilim) birikiminden ziyade akıllıca tasarlanmış ya da yaratılmış bir yaşam anlayışını tercih eden yaratılışçılar için de geçerlidir.

Google Haberlere Abone ol

 Ross Pomeroy*

Bilişsel önyargı –ve düşünce tarzında ortaya çıkan hatalar– insanlığın baş belasıdır. Geçmişte bazı faaliyetler için para ya da çaba harcamış olmak, gelecekte (batık masraf yanılgısı sebebiyle) bu çalışmalara dair kararlarımızı da etkiler. Başımıza kötü bir şey gelmeyeceği öngörüsüyle (iyimser önyargılar), başarıya ulaşma şansımıza ilişkin olarak aşırı iyimser olma eğilimi taşırız. İnançlarımızı onaylayan hikâyeleri ve görüşleri (yani doğrulayıcı önyargıları) tercih ederiz. Kısacası, tüm insanlar akıl dışı davranmaya ve hata yapmaya eğilimlidir.

İki inanç sistemi (yaratılışçılık ve komploculuk) hatalı bir düşünce tarzından kaynaklanıyor gibi görünüyor. Current Biology dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, bu inançlara atıfta bulunan insanlar, belirli bir bilişsel önyargıya, orantısız bir şekilde, diğerlerinden çok daha fazla meyil ediyorlar.

KOMPLOCU VE YARATILIŞÇI AKIL AYNI ŞEKİLDE ÇALIŞIR

Fribourg Üniversitesi’nden yazar Sebastian Dieguez’in bir basın açıklamasında dile getirdiği üzere, “güneşin bize ışık vermek için doğması” ya da “arıların amacının tozlaşmayı sağlamak olması” gibi ifadeler, teleolojik düşünceye dair bazı örneklerdir.

Öte yandan, bu çeşit ifadeler, doğası gereği yanlış ve bilim dışıdır; (meşhur televizyon dizisi) Star Trek’teki Bay Spock’ın mantıklı ve oldukça Vulkanvari (Spock’ın halkının yaşadığı gezegen) bir şekilde açıklayabileceği üzere, Güneş, Dünya’nın dönme hareketinden ötürü “yükselir”. Arılar, kolonilerinin varlığını sürdürebilmek amacıyla, kullanabilecekleri polen veya nektarı aramanın bir yan ürünü olarak tozlaşma faaliyetini yürütür.

Dieguez ve meslektaşları, 157 Fransız üniversite öğrencisiyle gerçekleştirdikleri çalışma için komplocu aklı, teleolojik düşünceyi ve analitik akıl yürütme yeteneklerini belirlemek amacıyla oluşturulan bir araştırma yürüttü. Bunun dışında, yaratılışçı inançlar ve komplocu düşünce arasında bir ilişki olup olmadığını anlamak için, Fransız halkından 1.252 kişiyle yapılan bir anketin sonuçlarını gözden geçirdiler. Araştırmacılar, son olarak, yaratılışçılık ile komplocu ve teleolojik düşüncenin birbiriyle ilişkili olup olmadığını test etmek amacıyla, çevrimiçi bir araştırma gerçekleştirerek 733 kişiyle daha görüştü.

DİN TEMELLİ YAKLAŞIM, KOMPLOCU AKLA GEÇİŞE KAPI ARALIYOR

Araştırmaların ortaya koyduğu kesin sonuç şu: Teleolojik düşünme eğilimi, komplocu ve yaratılışçı inançlarla bağlantılıydı. Dahası, yaratılışçılık ve komploculuk da birbiriyle doğrudan ilişkiliydi.

Bu durum, sezgisel bir algı yaratır. Komplocular, yalnızca bir tesadüfler karışımından daha fazlası olamayacak önemli olayların odağında, hain tasarımlar görme eğilimi taşırlar. Aynı şey, şans eseri gerçekleşen mutasyonlardan (genetik değişimleri) ve doğal seleksiyon (seçilim) birikiminden ziyade akıllıca tasarlanmış ya da yaratılmış bir yaşam anlayışını tercih eden yaratılışçılar için de geçerlidir.

Yazarların sonuca ilişkin ifadesiyle, “Her şey, bir sebepten dolayı meydana gelir… Teleolojik fikriyatın merkezinde yer alan sezgi, yalnızca evrim teorisinin kabulüne engel olmaz, aynı zamanda bilim karşıtı fikirlerin ve komplo teorilerinin kabulüne daha genel bir geçiş kapısı olabilir.”

* Yazının aslı Real Clear Science sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)